Avrupa’nın Kur’an’a karşı olan kini dinmez. Dolayısıyla İsveç’te Danimarkalı bir siyasetçinin, resmi makamlardan ruhsatlı olarak Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an yakmasına fazla şaşırmamak gerekir. Batıda İslam’ın Kur’an gibi, Muhammed (as) gibi değerlerine saldırıların arası uzarsa, asıl buna şaşmak gerekir. Kur’an’ı yakan kişi aşırı sağcıymış. Demek oluyor ki şeytan bu adama aşırı sağdan yanaşmış.
Bir mayın eşeği olması kuvvetle muhtemel olan Kur’an yakıcısının aşırı sağcı olup olmadığı bizce meçhul ama bu şahsın aşırı ahmak olduğu malum. Niçin derseniz, çünkü Kur’an yakan adam Kur’an’ı değil, kendini yakmıştır da farkında değil. Bu eylemiyle öncelikle cehennemi kendisine vacip kılmıştır, bu bir. İkinci olarak da, akıbetinin Selman amcasına benzemesi kaçınılmazdır. Artık bugünden sonra sürekli evhamlarıyla yaşayacak, kendi çöplüğünden dışarıya adım atamayacak, her an ya bir ‘kör’ kurşuna ya da bir kör bıçak darbesiyle, gitmesi gereken yere postalanmanın korkusu kendisini yiyip bitirecektir. Gelişmeler başka türlü cereyan edip de, yaktığı Kur’an’ın hidayetiyle tanışır mı, onu da sadece, dalalete düşürdüğünü hidayete erdirecek, hidayet ettiğini de saptıracak kimse bulunmayan Allah bilir.
Malum, İsveçli siyasinin eylemi, batı uygarlığının tahakküm ettiği topraklarda İslam’a karşı nükseden nefretin ilki değil, herhalde sonuncusu da olmayacaktır. Karnında barındırdığı magma tabakası zaman zaman volkanlaşan yanardağ gibi, batı Hristiyan dünyası da zaman zaman bağırsaklarını temizler Müslüman coğrafyasına doğru. Batı Hristiyan alemi hiçbir zaman İslam’a dost olmadı, dostluk şöyle dursun, İslam’ın ne kendisine ne Elçisine ne de Kitabına, adıyla bile hitap edemediler.
Batı denilen bu darul harpte Rasûlullah Muhammed (sav)’in adı ‘Mahound’ oldu. Mahound ne mi? Aklınıza gelen en kötü sıfatlar neyse, o. Allah rasulünü “meşhur bir düzenbaz”; İslam diye bir dini ortaya atan, taraftarlarına öğrettiği şeylere kendisi öldükten sonra Kur’an adı verilmiş, zengin bir Arap tüccarı olarak andılar.
İlahi Komedyanın yazarı Dante (ö.1321) necis diliyle ancak ‘Macmetto’ adıyla telaffuz edebildiği, alemlere rahmet Muhammed (sav)’i cehennemin 28. kantosuna yerleştirmiştir. Allah’ın Rasûlünü layık gördüğü bu mevki şehvet ve mal-mülk düşkünleri, oburlar, itikatsızlar, öfkeliler, kendi canına kıymış olanlar ve dini reddedenlerin de altında bulunan bir katmandır. Ona verdiği ceza ise şöyledir: Sürekli olarak bedeni tam ortasından ikiye ayrılmakta, bağırsakları dışarı taşmaktadır.
Avrupa’nın entelijansiyasına göre “Muhammed’in kılıcı ve Kur’an, dünyanın tanıdığı en korkunç medeniyet, hürriyet ve hakikat düşmanlarıdır.” 1805-1806’da Paris’ten Kudüs’e seyahat etmiş olan, bir esir tacirinin oğlu François Chateaubriand’a göre de Kur’an medeniyetin düşmanı, içi cehalet kaynayan, despotluğa, esir tüccarlığına el veren bir kültürdür. Aldık mı ‘medeniyet’ten dersimizi?
İslam hakkında belki en ılımlı isimlerden biri Rasûlullah’ı “Peygamber Kahraman Muhammed” olarak niteleyen İngiliz Thomas Carlyle (ö.1881)’dır. İlahiyatçı Carlyle Muhammed (sav)’i, sihirbaz, ahlaksız biri olmasa da, Kur’an adındaki kafa bulandıran, gayrı ilmî bir kitabın yazarı olarak tanımlamıştır. Dinî olan şeylere saygıları bundan ileriye geçemiyor.
İngiliz romancı Sir Walter Scott’ın (ö.1832) kin damlayan kaleminden Müslümanlara düşen pay (Selahaddin Eyyubi şahsında) ‘şeytandan türemeler’, ‘iblisin evlatları’dır.
Bir kısa not da ABD’den. Özgürlükler ülkesi ABD’nin Kuzey Caroline eyaletinde bir kilise, bahçesine herkesin göreceği bir biçimde ‘Kur’an tuvalete atılmalı’ yazılı bir levha konulalı henüz 17 yıl oldu. Guantanamo Üssü’nde ABD askerleri Kur’an sayfalarını tuvalete attılar. [Aynı tarihlerde Beyaz Saray’da iftar yemekleri veriliyordu]
Buraya iliştirdiğimiz notlar batı Hristiyan dünyasının İslam’a, onun Kitabına ve Elçisine olan kin ve düşmanlığının ancak bir katresidir. Bu, ağızlarından sözde ‘söz’ olarak çıkan kinleridir. Göğüs kafeslerinin içinde gizledikleri ise daha büyüktür. Yaktıkları Kitap böyle diyor.
Âfakta durum böyle. Şimdi bir de enfüse dönelim, feneri kendi içimize doğrultalım, bakalım ne göreceğiz. Evet, görüyoruz ki evimizin içi dışından bin beter. Bir bakıyorsunuz, yaşam tarzı Kur’an yakan Danimarkalı aşırı sağcı ile aynı olanlar, Kur’an yakma eylemine tepki gösteriyorlar. İyi ama neden? İsveçli Kur’an’ı istemiyor, siz de istemiyorsunuz, o halde İsveçliyi kınamak niye? Yoksa sizinkisi bir nifak hikayesi mi? İtikadda ve amelde Danimarka ile İsveç’le mezhebiniz (düşünce özgürlüğü, Kopenhag kriterleri vb.) aynı değil mi?
Bilmem farkında mısınız, bin bir zahmetle Müslümanlara sempatisini göndermek lütfunda bulunan İsveç Başbakanı Kur’an yakma eylemi hakkında kem-küm ediyor ama düşünce özgürlüğü deyince orada zınk diye duruyor, düşünce özgürlüğü adına eylemi basbayağı sahipleniyor. Bizde Kur’an yakmaya karşı ses veren gerek halk gerekse siyasi amcalar işbu ‘düşünce özgürlüğü’ üzerinde hiç durmuyorlar. Allah’ını seven söylesin: ‘Düşünce özgürlüğü’ batıda İncil’in, doğuda Kur’an’ın önüne geçiyor mu geçmiyor mu? Kur’an’ın mı dediği oluyor, düşünce özgürlüğünün mü? Düşünce özgürlüğü yanında Kur’an’ın esamisi okunuyor mu?
İsveçli meslektaşlarından daha uygar, tırnakları boyalı sunucu teyzeler TV stüdyolarından ayar veriyorlar, İsveçli Kur’an yakıcısına. Müslüman memleketi böyle olur çelebi…
Abdurrahman Arslan’ın deyimiyle, “İslam’ı istediği gibi kullanan ama İslam’ın ona bir şey söylemesine müsaade etme[yen]” özneler Avrupa’nın kuzeyine doğru verip veriştiriyorlar. Durun yahu durun bir dakika! Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? İsveçli birisi Kur’an’ı ateşe vermiş, sizin buralarda da Kur’an -her ne kadar yakılmıyorsa da- yasaklı, mahkûm, mehcur değil mi? Kur’an’a hakaret illa kibrit değirmekle mi olur? Bu toplumun hayatından Kur’an asırlardır sökülüp atılmadı mı? İsveç Kur’an’ı, ona düşman olduğu için yakıyor. Peki siz Kur’an’a dost musunuz? Dost iseniz söyleyin, kamusal hayatta Kur’an’ın hangi buyruğu geçerlidir? Ülkenin meydanlarını, okullarını ve tüm resmi daireleri istila etmiş bulunan putperestlik alameti resim ve heykellere yönelik bir eylem yapın bakalım, İbrahim ve Kur’an için yakılan ateş misali, bir ateş de sizin için yakarlar mı, yakmazlar mı?
Kur’an yakılırsa saygısızlık olur, peki Kur’an yasaklanır, devlet olmanın bütün imkanları kullanılarak nesiller itina ile İslam ahlakından uzaklaştırılır, Allah korkusu unutturulur, her türlü ahlaksızlığı işlemek düşünce özgürlüğü adına yasallaşır, ırz-namus kavramı alay konusu yapılırsa, bu Kur’an’a saygısızlık olmaz mı? İsveç’in toplum hayatında Kur’an yok, bizde de yok. İsveç’te Kur’an’a saygı duyanlar muhtemelen vardır, bizde de var. İsveç parlamentosunda şu helal, şu haram diye bir konuşma geçmez, buradaki parlamentoda da geçmez. Biri Kur’an’ı ateşe veriyor, diğeri Kur’an’ın ahkamını toplum hayatından tümüyle kaldırmaya kendini yetkili görüyor. Halifeliğin merkezi olmuş bir ülkede Şeriattan bahsedeceği zaman insan sağına soluna bakıyor. “Kur’an” deyince gözler orta çağa çevrilmektedir.
Aslında Kur’an’ı yakma eylemi, onun ihtiva ettiği ilahi buyrukları devlet gücüyle yasaklamaktan daha az zararlıdır. Çünkü Kur’an’ın yakılması her yerde bir tepki doğuruyor. Ama aynı Kur’an, hem de isimleri Müslüman ismi olanlar tarafından, ben bunun hükümlerini beğenmediğim için yasaklıyorum deyince insanlar ceketlerini düğmeleyip, yasaklayanın önünde esas duruşa geçiyorlar.
Kur’an yakma eylemi aslında bize batırılmış bir çuvaldızdır, bilirsek. Diyanet İşleri Başkanlığı 120 ülkede mahkemelere başvurma kararı almış. Belli ki Diyanet de doğru dürüst bir tepki vermedi denmesin kabilinden, Kur’an ve diğer kutsallarımıza saygı istenecek. Alacakları cevabı gerçekten merak ediyorum. Acaba 120 ülkeden biri çıkıp da, “Sizde Kur’an bizden daha yasaklı değil mi?” diye bir cevap verirse Diyanetin tavrı ne olacaktır? Bu arada İsveç de, İslamîlik endeksi diye bir şey var ve biz orada ikinci sıradayız da, affedersiniz siz kaçıncı sıradasınız derse, bir ders de İslamîlik endeksinden alır mıyız?
Kur’an’a uzanan eller kırılsın tamam; peki ya Kur’an’ı yasaklayan eller?