Avrupa ülkelerinde Koronavirüs salgını nedeniyle yoğun bakımlarda yaşlılara reva görülen ucube uygulamalar bunun en güzel örneğidir. Bu küresel endişe günlerinde en şanslı kesim ise milenyum nesli. Onlarda, baş döndürücü hızla dijitalleşen dünyaya karşı ne bir korku ne de endişe var. Zira onlar bizim de bilinçsiz desteklerimizle zaten dijital dünya düzenine yeterince uyum sağladılar. Canları sıkılmasın diye onlara seyrettirdiğimiz uçuk kaçık çizgi filimler, ağladıklarında susturmak ve rahatımıza bakmak için ellerine tutuşturduğumuz akıllı telefonlar zaten bu milenyum neslini dijital dünyanın sadık birer kölesi haline getirmişti.
Bu yüzden milenyum neslinin dünyanın geleceğine dair hiçbir korkuları yok. Önlerinde yiyecek yemek, ellerinde son model akıllı telefon ve güçlü bir oyun bilgisayarı olduktan sonra dünya yansa bu neslin bir çap çırası yanmıyor. Zaten ilk açıklamalar bu salgının gençleri etkilemediği yönündeydi. Zannımca bu açıklama, salgını yönlendirip dünyaya yeni bir düzen vermek isteyenlerin bilinçli şekilde yaydığı bir argümandı. Görünen o ki birileri bu salgınla etrafa yoğun bir korku salarak yeni dijital dünya düzenine ait tiyatro sahnesinin son perdesini açmaya çalışıyor. İlerleyen süreçte dünyanın dijital bir hapishaneye döneceği muhakkak. Dijital yaşam düzeni belli sosyal laboratuvarlarda tasarlandı. Şu ana kadar dijitalleşmede epey bir mesafe de alındı. Son günlerde pek çok alan yeniden test edildi. Koronavirüs salgını sebebiyle pompalanan büyük korku ve panikle insanlar psikolojik olarak yeni dijital çağa hazır hale getiriliyor. Direnç büyük olursa yeni salgınların olması da kaçınılmaz olacaktır. Zira bu teknolojiye devasa yatırımlar yapıldı. Bunun nihai amacı ise dijitalleşmenin teknolojinin imkanlarıyla bütün hayatımıza hâkim kılınmasıdır. Kâğıt paraya dokunarak ondan virüs kapma korkusu, dijital para akışının olabildiğince hızlanmasını sağlayacak. Raflardaki ürünlerden virüs bulaşma ihtimali, dijital alışveriş çılgınlığının kapılarını ardına kadar açacak. Virüs bulaşma korkusu nedeniyle başta sağlık alanı olmak üzere hayatın bütün alanlarında yapay zekayla donatılmış robot devri başlayacak. Bilgi tamamen dijitalleşecek ve özellikle milenyum gençleri kalabalık ortamlarda yüz yüze alınan bilgilere burun kıvıracak.
Bu kuşak, bilgiyi kendi istek ve arzularına göre pazarlayanlardan başkasının verdiği bilgilere de hiçbir şekilde güvenip itibar etmeyecek. İnsanların bütün alışkanlıkları değişecek. Aile kavramı bitecek. İsteyen alışkanlıklarını severek, istemeyen ise zoraki değiştirmek zorunda kalacak. Ülkelerin ekonomileri, siyaset etme biçimleri ve öncelikleri hızla değişecek. Dünyanın veri depolayıcıları, dataya sahip olanlar, dijital ortamlarda dolaşan kişisel verileri ana belleklerinde tutanlar, ülkelerin her türlü verisine bir tıkla ulaşabilenler, epey süreden beri üzerinde çalıştıkları yapay zekalarla bütün bu verileri ışık hızıyla analiz etmeyi ve dünyadaki bütün toplumların her türlü potansiyelini tespit etmeyi başardılar bile. Bunun bir sonraki adımı ise beyinden alınan anlık verilerin hızla analiz edilerek insanların ne düşündüğüne dair bilgilere anında ulaşabilmektir. Bunu anlamı ise insanın topyekûn köleleşmesi demektir. Bu sayede insan, sadece belli odakların amaçlarına hizmet eder hale getirilmek isteniyor. Milenyum nesli neredeyse bu süreci tamamladı. Onlara anne-baba olarak söz geçiremez haldeyiz. Öğretmen olarak etkide bulunamıyoruz. Nasihat, ödül veya cezayla en ufak olumlu bir mesafe kat edemiyoruz. Hani duygusuz ve bencil bir nesil geliyor diye feryat ediyorduk ya. Her şeyi eleştiren, sadece kendi için yaşayan, teknoloji bağımlısı, sanal odaklardan beslenip bireye, topluma ve devletine karşı güvensizlik aşısı taşıyan. İşte bu, elbirliğiyle yetiştirdiğimiz dijital çağ neslinin en çarpıcı örnekleri. Öyle görünüyor ki bundan sonra doğal yaşam diye bir kavram olmayacak hayatımızda.
Şimdilerde gelecek adına endişe duyan orta ve yaşlı kuşak, bağımsız düşünüp yaşamış son kuşak olarak tarihe geçecek gibi.
Peki bu durumdan toplum olarak nasıl korunabiliriz? İşte birkaç madde;
1-Şu anda yapılacak en mühim şey, bu Koronavirüs belasını en az hasarla atlatmak için evde kalmaya devam etmek.
2-Dijital çağın bize dayattığı yetinmemezlik, doyumsuzluk, huzursuzluk, memnuniyetsizlik, tahammülsüzlük, bencillik, nemelazımcılık ve vurdumduymazlık gibi fıtrat zedeleyici hezeyanlardan uzak durmak.
3-Moral ve motivasyonumuzu en üst seviyede tutmak. Geleceğe dair ümitvar olmak. Umudumuzu kaybettiğimizde her şeyimizi kaybedeceğimizi asla hatırdan çıkarmamak. Unutmamalı ki her firavunun bir Musa’sı, her gecenin bir sabahı vardır. Bu yüzden ufkumuzun doruklarına korku dağları kurup umudu kaybetmemeli, insan ve onun biricikliği, özgürlüğü, fıtrat sahibi olması adına bundan sonra neler yapılabileceğine odaklanmalıyız.
4-Büyüklerimiz toplumsal hafızalarımızdır.
Bu süreçte onları asla incitmemeliyiz. Onları modern dünyanın ganimetlerinden pay almak adına köylerinden koparıp kendimizle birlikte şehirlere hapsettik. Bu süreçten sonra onları ait oldukları iklimlere kavuşturmanın yollarını aramalıyız.
5-Dijital çağın hiç hoşlanmadığı işlerden birisi insanın toprakla haşır neşir olması, kendi ihtiyacını kendisinin karşılaması yani tükettiklerini kendi emeğiyle üretmesi geliyor. Boşalttığımız köylerimizi, boş bıraktığımız tarlalarımızı ve gezip tozduğumuz kırlarımızı yeniden ihya etmeliyiz.
6-Bu çağın nefret ettiği davranışların başında yardımseverlik, diğerkâmlık, birlik- beraberlik, dayanışma ve paylaşma kültürü geliyor.
Zira kalabalıklar içinde yalnız başına ve çaresiz kalan insan en kolay köleleştirilen insandır. Kültür ve medeniyetimizin mayası olan bu güzel davranışları önümüzdeki süreçte daha da çoğaltacak çalışmalar yaparak kendimizi ve insanımızı bu deccal çağın hegemonyasından kurtarmanın gayretine odaklanmalıyız.
7-Bilgiyi ve bilimi insanı köleleştirmek amacıyla kullanan bu şer odaklarına karşı bilgiyi insana hizmet edecek tarzda temellendirecek güçlü adımlar atmak, büyük müesseseler kurmak ve buralara sınırsız destek sunmalıyız.
8-En güçlü yanımız aile. Ama çatırdıyor. Dijital çağ, kadını annelik rolünden azat edecek. Robot evlilikleriyle tüplerde üreyecek yeni bir insan nesliyle karşı karşıyayız. Bu yüzden aile kurumunu vip korumaya almalıyız.
9-Dijital çağın en büyük kâbusu dinine, ibadetine ve ahlakına bağlı toplumlardır. Bugünlerde dine, dinin değerlerine pervasızca saldırılmasının altında yatan asıl sebep, çağı tasarlayan elitlerin bu yöndeki talimatlarıdır. Bu elitler, sahip oldukları korkunç teknolojiyle bir gün herkesin gözü önünde Hz. İsa’yı canlı canlı gökten indirerek yüreklere kıyamet korkuları dahi salabilirler. Zira bütün toplumların bilgileri, sevinçleri, hüzünleri, korkuları, inançları ve her türlü potansiyelleri bu adamların ellerinde. Buna elbette eklenecek hususlar vardır. Ama takip etmemiz gereken yol bu korkuya teslim olmak değil korkmadan ve tedbiri elden bırakmadan tersine bir uyanışın ışıklarını yakmaktır.
Haber 7 / Mürsel Gündoğdu