Deprem enkazı altından 91. saatte minik bir yavrucak sağ olarak kurtarıldı. Hem de ne sağ… Maşallah, sanki 91 saat değil de, dokuz dakikadır oradaymış gibi. Bu çok sevindirici bir olaydı, zaten herkes sevindi.
Fakat bir şey eksik: Hayatın hiçbir alanında Allah’ı işin içine dahil kılmayanlar depremde de şaşırtmadılar. Onca insan sağ olarak çıkartıldı enkazdan ama medyanın dilinde bu işlerin Allah’la bağlantısına dair bir şey işitmedik.
Şimdi Ayda adlı çocuğun enkaz altında “91 saat sağ kalmayı nasıl başardığı” muamması çözülmeye çalışılıyor. Çalışılıyor da, çalıştıkça muammayı çözemiyor, aksine daha da muamma haline getiriyorlar. Bugün (4 Kasım) basından okuduğum kadarıyla, üç-dört yaşlarındaki bir çocuğun 91 saat sonra sağ-salim kurtulmasındaki sırrı çözmek için soruşturulduğunda AKUT yetkilisi şu cevabı vermiş: Enkazda “tamamen şans eseri” küçük boşluklar oluşurmuş. Elif ve Ayda adındaki çocuklar bu boşluklarda kaldıkları için hayata tutunabilmişler. AKUT başkanı görüşünü teyid ediyor: “Bu tür boşluklar bazen oluşur ama tamamen tesadüftür bu.”
Gazete bir de bir profesörün görüşünü veriyor: “Bilinçli hareket edebilmek elbette önemli ama depremde çöken yapılarda kurtuluşlar tamamen tesadüftür.”
Haberde bir çocuk doktoruna da görüş sorulmuş ki, o da, Ayda adlı çocuğun sağ kurtulmasıyla ilgili dişe dokunur hiçbir söz söyleyemedikten sonra sözlerini şöyle bağlıyor: “Ayda’nın 90 saati aşkın enkazda kalması ve bu kadar sağlıklı görünmesi bir hekim olarak beni de şaşırttı.”
İşte böyle dostlar. Üç dört yaşlarındaki bir çocuğun 65, diğerinin 91 saat sonra enkaz altından sağ salim kurtulmasını, bizzat bu işlere bakan kurumların en yetkilileri “tamamen tesadüf”e bağlıyor, bir tıp doktoru da çocuğun doksan saati aşkın süre enkazın altında sağ kalması ve bu kadar sağlıklı olmasının, hem de bir hekim olarak kendisini şaşırttığını söylüyor. Aslında itiraf ediyor.
Bu insanların nasıl olup da bu kadar ‘İlim’den ve hakikatten yalıtıldıklarını görmek üzüntü veriyor. Bir insanın, masum iki küçük canın “tamamen tesadüf eseri” değil, tamamen “tevafuk” eseri olarak o “küçük boşluklar”da barındırıldığını, onlara 91 saat boyunca kendi çocuk algısınca korkup da akıllarını filan yitirmemelerinin sağlanmasını, belki de amcaların gelip kendilerini kurtaracakları umudunun yaşatılmasını, hiçbir şey yiyip içmeden bu kadar sağlıklı şekilde kalmış olmalarını Allah’a bağlaması için molla filan olması mı gerekir? Düşünme melekelerini yitirmemiş, akıl seviyesi vasat düzeyde bir insan her şeyin Allah’ın elinde olduğunu bilir sanırım. Hayatın belki de hiçbir yerinde tesadüfe tesadüf edilmiyorken, deprem enkazından küçük iki canın gerçekten ‘mucize’ demeyi hak edecek bir süre sonrasında sağ olarak ve gülerek çıkmasını tesadüfle izaha kalkışmak belki de en büyük fakirliktir. Bir tıp doktorunun bu mucizelere (ayet) şaşırmış olması du umut verici…
Bu insanların, hayatın her zerresinde ve her an yaşanan Allah’ın açık-seçik müdahalesini görmemeleri için kimler ne kadar çaba harcamışlar? Her ay enflasyon ölçümleri yapılırken toplumun imanını kim bu kadar fakirleştirmiş? Yüzde doksan dokuzu Müslüman olduğu her fırsatta söylenen bir ülkede, ülkenin imkanları, insanların bu kadar şuursuzlaştırılmaları için mi tüketilmiş?
Ben bu insanları mutlak surette takbih etmek istemiyorum. Bu, kızacak değil, hepimizin kafamızı iki elimiz arasına alıp derince düşünmemiz gereken acı bir durumdur. Asıl enkazın kafa ve kalplerimiz üzerinde olduğunu gösteren en açık bir belgedir.
Hayata gelmeleri asla tesadüf olmayıp, ilm-i ezelînin muktezası olan minik canların enkazdan kurtulmaları hiç tesadüf olabilir mi? Eğer o iki minik can ‘tesadüfen’ kurtuldularsa, o tesadüf saatlerinde Allah ne iş yapıyordu acaba? Varlık alemi o anda Allah’tan boşalmış mıydı? Veya -haşa- Allah’ın dünya ile ilgilenmediği, alakasını kestiği anlar mı vardır?
Yaratmak, yaşatmak ve öldürmek bütünüyle Allah’a aittir. Allah’ın ilmi, izni ve dahli haricinde bir yaprak bile düşmez. Depremin her bir neticesi olduğu gibi küçük yavruların kurtulması da bizler için nice ibretler içermektedir.
Allah razı olsun Mehmet hocam.Gúzel bir değerlendirme olmuş.Bir müslüman hangi olayı değerlendirirse değerlendirsin.Allah’tan bağımsız,sünnettullahı gözardı ederek değerlendiremez.Heleki deprem gibi bir ayeti.O depremlerki adeta kıyametin bir provası.Deprem anı gerçekten dini Allah’a has kıldığınız anlardan biri,tıpkı denizde yakandığınız fırtına Meseli.Fakat maalesef meseldede belirtildiği gibi ,Allah cc bizi bu zorluklardan kurtardığında pekazı müstesna aynı umursamaz hayatına devam ediyor,ibret almıyor.Seküler düzlemde yada geleneksel olarak yaptığı güya değerlendirmelerle ayetlerin üzerini örtüyor.Tabiki aldanan kendi oluyor.
Kalemine yüreğine sağlık Mehmet hocam,
Bizler müslümanlar olarak bir yaprağın bile Rabbimizin izni olmadan yere düşmeyeceğine inanmak zorundayız. Kainatta hiçbir şeyin tesadüfen oluşmadığına da iman etmekteyiz. Ve yine inanmaktayız ki karşılaştığımız her musibet Rabbimizin bizleri imtihanıdır. Ve bizler yine biliyoruz ki ” (yeryüzü sahnesinde) O’nun için varız ve yine dönüşümüz O’na olacaktır.
Ama şunu da bilmeliyiz ki; karşılaştığımız her acılı olay, afet, deprem, sel vs. Rabbimizin değişmez sünnetullahı içinde var olan gerçekliklerdir. Bu bizlere isabet eden olayların tümünü Rabbimizin içinde bulunduğumuz toplumların dolayısıyıla da bizlerin ayarlarının bozulması sebebiyle başımıza geldiğini düşünmenin, tamamını böyle değerlendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum.
Yorum yapmak olayları dışarıdan izleyenlerin işi
Vedat kardeşim teşekkür ederim, sizden de Allah razı olsun. Allah teala ‘az’ bir depremle bize çok şeyler anlatıyor ama aymazlığımız devam ediyor.
İbrahim Hocam sizden de Allah razı olsun. Kanaatlerinin tamamına katılıyorum.
Nadir Bey, “olayları dışarıdan izleyenlerin işleri”ne siz de ortak mı oldunuz yani?