Karmaşa ve kırılganlıkların fazlasıyla yoğun olduğu, insanların düşünmeye bile vakit bulamadığı şu zamanda insanların sağlıklı bir ortam bulması düşünülemez. Düşünülemez çünkü insanların zihin dünyalarını işgal eden bin bir türlü hâl var. İnsanlarını zihinlerini bulandıran bin bir türlü hile var. Müslüman’ın Müslümanlığının tartışıldığı, gözden düştüğü ya da düşürüldüğü bir zamandayız ne yazık ki. Buna neden olanlar da Müslümanlar.
Siyasal toplumların rekabeti, demokrasi denilen ucu açık hilelere ve desiselere yol açan alanlar açması insanların kendilerini bulması elbette zorlaşır. Yalan söyleme sanatının, laf cambazlıklarının, insanları yalanlara inandırma ve iman ettirme ahitlerinin olduğu bir zamanda… Sanat mı dedik, hile ve dolambaçlı laf cambazlıklarının, şiddet ve öfke ile karıştığı bir durumun sanatı mı olur? Buna belki de şeytanların oyun cambazlıkları dense yeridir.
İnsanın insanlara cehennem ve cennet yeri belirlediği, kendi kafasının ırkının, meşrebinin, materyalist inanışın insanlarının bakışıyla bir yer belirlediği bir zamanda. Samimi ve ihlaslı bir Müslüman, biri İslâm’a dönük güzel bir davranış içinde bulunduğunda sevindiği, onu kendine baş tacı ettiği günleri yaşayan bir toplum, bugün bir başka yerdedir. Kendi siyasal dinine, putuna uymadığı, ırkından olmadığından kabul etmediği için onun namazını, ibadetini bile görmeyen ve ona nefret gözüyle bakan bir topluma dönüşüldü.
Kendilerini Müslüman bilenler başkasının Müslüman olma erdemine kavuşmasından, adım atmasından en azından ibadetlerinde görünür olmasından bile rahatsız olanların olduğu bir topluma dönüşmüş durumda.
Hakikat peşinde olanlar başkalarını kendine rakip olarak görmez. Bir insanın hakikate yönelmesi ya da öyle görünmesinde yadırganacak bir şey yok. Bir insanın başının secdeye varması bir başlangıçtır. Kişinin niyeti nedir ne değildir bilinmez, bilinse bile en azından bu başlangıcın nelere kadir olacağı kestirilemez. Kendini sahih Müslüman zannedenler geçmiş örneklerinden bile ders almazlar. “Seni öldürmeye gelen senden dirilsin”, duygu ve düşüncesi insanların çok uzağında. Kardeşini ve eniştesini öldürme niyetiyle giden Hazreti Ömer’in bir anda din değiştirmesi, hakikate teslim oluşu hep anlatılır da bundan örnek alınmaz.
İnsanın sığınağı insandır. Hem cenneti hem de cehennemi olabiliyor. Nedense, cennet yolunu aralama gibi bir düşünüş şu günün zihin ortamında beklenmiyor.
Nefret ve öfkenin şiddet ile aşağılamanın ağır bastığı şu zamanda, saltanatları ve yerleri bozulacak, ellerinden gidecek endişesinden midir bütün bu olanlar? Bu dünya hayatını kaos ve karmaşaya boğanlar, velvele çıkaranlar, şeytan danslarını oynayanlar ancak kendi ortamlarını sağlamak için çırpınıyorlar.
Tebliğin en iyisi insanın hâl ve davranışlarıdır, eylemleridir, sözleridir, tebessümleridir. Hani denir ya tebessüm de bir sadakadır. Bunu neden kendine çok buluyor? Dudaklarını ve gözlerini bürüyen nefret ile kim kime nasıl yaklaşır, aynı cemiyette, ortamda bulunur?
İnsanlara cehennem kapılarını gösterme sevdasına tutkun olanlar cennetin kapılarını başkalarına neden kapatır? Ya da ona çok görür? Allah’ın rahmet kapıları için onlara da bir yer dilemek insana çok mu ağır gelir?
Müslüman hakikatin sözcüsüyse eğer, hakikatin ışığını yakmak, karanlık ve puslu ortamı dağıtmakla yükümlü. Gideceği hakikat yolunda yanına başkalarını da dahil etme gibi bir yol göstericilikte bulunsa. En azından bulunduğu yolun sadece kendisine ait olmadığını bilse. Bu yola girenlerin de yardımcı olma, destek olma gibi. Belki kimsenin kimseye bir gereksinimi yoktur. Belki insan kendi acıları ve arayışı içinde yol bulabilir. Yeter ki insanların iyiliklerini ve güzelliklerini dileyelim. Yeter ki insanların ölümüne değil de dirimine destek olalım.
Hakikat medeniyetinin aşk diline sahip olanların dillerinden bal akar, gözleri güzel bakışlı olur. İnsanı kendine düşman değil insan ve kardeş bilir. Hangi insanın hakiki bir kardeş olacağı hayat yolculuğunda belli olur ve anlaşılır.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete