Rasulullah’ın (sav) İslam davasında Tebük seferinin çok önemli bir yeri var. Bilindiği üzere Tebük seferinde bir savaş olmamıştır. Rasulullah bir süre bekleyip geri dönmüştür. Eğer o günlerde sosyal medya adında bir aygıt olsaydı Rasulullah’ın karşısına şu itirazlarla dikilenler olacaktı: Neden savaş yapılmayacak yere, hem de otuz bin gibi -Rasulullah’ın hayatında topladığı en büyük orduydu- ve en büyük zorluklarla 780 km. boş yere neden gittiniz? Savaş yapılmayacaktı madem, bir kısım insanlar özgür seçimleriyle ordunuza katılmadılar diye onları neden ‘münafık’ etiketiyle adeta kara listeye aldınız? vd. Bunlar kendi akıllarını Rasulullah’ın aklından daha büyük görenlerin tepkisi olacaktı. Nitekim Abdullah b. Ubey b. Selul buna benzer gerekçelerle Uhud savaşına katılmamış, yolda adamlarıyla ayrılarak, Muhammed’den (sav) daha akıllı olduğunu göstermiştir(!)
Tebük seferi, evet savaşsız sona ermiş bir büyük askeri-siyasi harekattır ama doğurduğu neticeler çok daha büyük olmuştur. Müslümanlar yüz yıl eğitim-öğretim faaliyeti yürütseler, insan karakterlerinin açıkça ortaya çıkartılmasında belki de bu kadar başarılı olamazlardı. Muhammed (as)’ın tabi tutulduğu “Rasulün beşerle imtihanı”na bakıldığı zaman Tebük seferinin İslam davasındaki müstesna yeri teslim edilecektir.
Bu yazıda Tebük seferini anlatacak değiliz. Çok özet şekilde neticelerine dikkat çekeceğiz.
Tebük seferine katılmak başlı başına bir imtihandı. Rasulullah’ın (sav) Tebük seferi için infak çağrısı daha büyük bir imtihandı. Hani para ile imanın kimde olduğu belli olmazdı ya, işte bu sözün yalanlanacağı, zorlu bir gündü (yevmul usre). İmtihanın ikinci zor aşaması Rasulullah seferden dönüp de, seferden geri kalanların teker teker mazeretlerini dinlemek üzere Mescidde oturduğunda başlıyordu.
Sefere katılmayanlar niyetleri ve gerekçeleri bakımından birkaç gruba ayrılıyordu. Bu grupları tasnif etmek istediğimizde karşımıza altı-yedi insan sınıfı çıkmaktadır. Tevbe suresinin belki yüze yakın ayetini dikkatlice okuyan herkes bu tasnifi yapabilir. Biz Muhammed İzzet Derveze’nin yapmış olduğu sınıflamayı alıyoruz. Derveze altı sınıf belirlemiş:
1.Öncü Muhacirler ve öncü Ensar.
2.Bedevî ve şehirli Araplardan bunlara (Muhacirler ve Ensar’a) en güzel şekilde tabi olup, ihlas, takva, yardım ve destek konusunda onların yolundan giden müminler.
3.Münafık olduklarını herkesin bilmediği, Medine içinden ve çevre kabilelerden bazı bedevi münafıklar.
4.Salih amel ile kötü işleri birbirine karıştıran ama münafık olmayan grup.
5.Durumları belirgin olmayıp Allah’ın emrine ve bilgisine havale edilenler.
6.Küfür ve nifakta sınır tanımayan münafıklar.
Burada belki yedinci bir sınıf olarak, hiçbir mazereti olmadığı halde sefere katılmamış, elli günlük ilahi boykot cezasına tabi tutulduktan (imanını ispat ettikten) sonra yine İslam cemaatine katılmış, imanlarında bir sorun görülmeyen üç kişi eklenebilir. Derveze muhtemelen bunları birinci sınıfa mensup addettiği için ayrıca zikretmemiştir ki, doğrusu da budur.
Muhammed İzzet Derveze bu tasniften sonra şöyle demektedir: “Genel olarak insan toplulukları bu sınıflardan oluşur. İslam toplumu da bu kapsamın dışında değildir. Ancak kesin olan bir husus vardır ki, Allah’ın dini ve Peygamber’in yolu uğruna en güzel örnekleri ortaya koyan, Allah’ın rızasını ve fazlını kazanmak için kendilerini hizmete adayan, Allah’ın kendilerinden, onların da Allah’tan razı olduğu ve Hz. Peygamber’den sonra İslam davetinin dayanağı olan ilk üç [yukarıdaki tasnifte ilk iki] sınıfın, bu güçlü toplumun temelini oluşturduğudur.”
İşte hayatın hülasası budur. Hayatımızın bütün inişlerini-çıkışlarını, bütün çalışma, yorulma, koşturmalarımızı, bütün terlemelerimizi, tükettiğimiz fırınlarca ekmeği, akademik, iş, ev, mahalle v.b. kariyerimizi, harcadığımız paraları, eskittiğimiz teknoloji, araç-gereç, araba, mesken ve elbiselerimizi, eşlerimizle olan geçimimizi, çocuklarımızla ilişkilerimizi v.d. toplasak, çıkarsak, çarpsak, bölsek sonuçta biz yukarıdaki altı (ya da yedi) başlıktan birine kayıt yaptırmak zorundayız. Biz yapmasak da kaydımız kendiliğinden listenin birinde yer alacaktır.
Hepimiz bu tasnifte yerimizi işaretleyebiliriz. İlim, irfan, düşünce, adamlık, kadınlık, yiğitlik her neyse muteber nesne, hepsi bu seçimde düğümlenmektedir.