İmam Şatibi’nin şöyle bir tespiti bulunuyor: Her insanda bir bağlanma duygusu bulunuyor…
Bilimsel dil ile tanımı ise “Bağlılık Hormonu” diye ifade ediliyor… Oksitosin olarak da karşılık bulan bağlanma, doğumdan sonra emzirmeye, cinsellikten, sosyal bağlanmaya kadar birçok olayda kendisini gösterir…
Bağlanma duygusunun da belli aşamaları bulunuyor…
Bağ kurma, bağlılık ve bağımlılık… Belki de bağlanmanın daha ileri aşaması bağnazlıktır…
Bunlar içerisinden bağımlılık üzerinde öncelikle durmak istiyorum…
Bağımlılık farklı tanımlarla karşımıza çıksa da, kişinin arzularını kontrol edememesi şeklinde özetleyebiliriz… Ancak daha çok alkol, uyuşturucu, madde, kumar, teknoloji, tütün gibi vs. gibi başlıklar altında izah edilir…
Aslında bağımlılık bir beyin hastalığıdır ve ciddi bir sağlık sorunudur… Kişinin bedensel, ruhsal ve sosyal hayatını olumsuz etkiler…
Bağımlılık hazların güdümünde serpilip, büyüyor… Bu bağlamda bağlılığın kuluçkası hedonizm diyebiliriz… Bağımlılık biyolojik olduğu kadar sosyal bir süreçtir…
Bu hastalığın çocuklarda ve gençlerde bıraktığı olumsuz etkileri bir şekilde görebiliyoruz… Fakat toplumlarda yaygın bağımlılığın farklı boyutları üzerine yeterince düşünüp değerlendirme yaptığımız söylenemez…
Örneğin alkolik olanların bağımlılığı dikkatimizi çeker fakat işkolik, derskolik, evkolik olanları doğal karşılamaya alışık bir halimiz var…
Takıntı derecesinde, işine aşırı düşkün birinin davranışsal bağımlılığını normal görebilir miyiz? Çalışmak ayrı işkolizm ayrı olsa gerek…
Eşine, çocuğuna aşırı bağlı olanların ruh hallerini sağlıklı görebilir miyiz?
Veyahut sosyal yaşamda aidiyet hissettiği mezhep, cemaat, tarikat parti, vs. ölesiye bağlananların fanatik halleri bağımlılığın farklı bir yansıması değil midir?
Kendini bir başkasına adarken aşırılıktan kurtulmayan, bağnazların psikolojine dikkat etmemiz gerekmiyor mu?
Tutkular zamanla tutsaklığa dönüşüyor…
İnsanın hayatta kaybetmekten korktuğu her şey onun için bir prangaya dönüşüyor…
Fetişleştirilen her şey zamanla o insanın fitnesi oluyor…
Servet, eşya veya insan her ne ise aşırı bağlılık duyarsanız o sizin için ağır bir imtihana dönüşür…
Maddi olan her şeyden fiziksel olarak değil kalben vazgeçebilmek insanı gerçek anlamda özgürleştirir…
Dünyevileşmek değil midir bizi bu hallere düşüren! Bir türlü köleleşme… İrade zaafiyeti…
Evet, bağımlılıklarımızın esiri olduk… Bizi ele geçiren kontrolsüz tutkularımız değil midir?
Hızlanan küresel haz devrimi, bizi tüketimin köleleri kılmadı mı?
Sürekli yeni hazlar deneyimliyoruz… Ve de kusurluyuz çünkü hep daha fazlasını istiyoruz… İşte bağımlılık…
Evet, bağımlılık çağında yaşıyoruz…
Bağımlılığa karşı bir direniş siperimizde henüz yok… Bağımlılık üzerinde oluşturulan sektörlerle mücadele çokta kolay değil… Belki de modern zamanlarda en çok yoğunlaşmamız gereken bir mücadele boyutu…
Paketlenmiş haz seçenekleri ve haz veren ürünler adeta birer silah gibi halkın beğenisine sunuluyor… Nesiller risk altında…
Bu sorun sadece bu çağın sorunu da değil… Bağımlılık tüm zamanların en ciddi sınavı…
Hz. Musa (as) İsrailoğullarını Firavun’un zulmünden kurtarmış özgürlüğe ve onura taşımıştı, buna rağmen onlar Hz. Musa ile sarımsak ve soğan kavgasına giriyorlardı…
Evet, bağımlılık yapan sarımsak ve soğandan vazgeçmiyorlardı…
Acaba günümüzde sarımsak ve soğan neye takabul ediyor?
Ashab-ı Sebt / Cumartesi Ashabı’nın balık bağımlılığı onların hazin sonu olmadı mı?
Yine İsrailoğullarının altın buzağı bağımlılığı ya da bağnazlığı bela olarak kendilerine yetmedi mi?
Çözüm kayıtsız şartsız âlemlerin Rabbine ihlasla bağlanmaktır…
Ramazan Kayan/Milat Gazetesi