Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin. (33/41)
Giriş
Allah ile ilişkileri doğrudan güçlendirmenin birçok kanalı bulunmaktadır. Bu kanallar sevgi, korku, istiğfar, dua, tespih, hamd, şükür, tevekkül vb. eylemlerden oluşmaktadır. Zikir de bu kanallardan bir tanesidir. Zikir aynı zamanda diğer saydıklarımızın hepsini içine alan bir özelliğe sahiptir. Zira her dua Allah’ı zikirdir. Her tespih Allah’ı zikirdir. Her istiğfar Allah’ı zikirdir. Her sevgi duygusu Allah’ı zikirdir. Allah’ı önce hatırlamadan O’na dua yapılamaz veya O’na olan sevgi duygusu yaşanamaz.
İnsan ilah edindiği varlıkla sıkı bir ilişki içinde olması gerekir. İlah kavramının kök anlamında ‘yakın ilişki’ manası da bulunmaktadır.
[1] Hem en önemli varlık/ilah O diyeceksiniz ve sevdiğinizi söyleyeceksiniz hem de O’nu çok nadir anacaksınız. Bunlar çelişkili hallerdir. Bu hallerden kurtulmak Allah’ı hakkıyla zikretmekle olur.
İslami yaşantıdaki sorunlarımız Allah’ı az hatırlamaktan kaynaklanmaktadır. Zikri hep canlı tutabilirsek nefsi zaaflarımızı, eksikliklerimizi giderme de kolaylaşır. Allah’ı çok hatırlamak diğer kulluk yükümlülüklerimizi yerine getirmede bize güç, enerji ve motivasyon sağlar ve günahlara karşı bizi daha duyarlı hale getirir.
1. Zikir: zihinsel bir eylem
Zikir, Allah’ı akla getirmek, O’nu anmak, O’nu hatırlamak ve O’nu düşünmektir.
Zikir/anma zihne ait bir eylemdir. İnsan zihnini insanın iradesi yönlendiriyor. İrade kişinin ‘bir şeyi istemesi’ demektir. Kişi Allah’ı çok hatırlamayı bilinçli bir şekilde ‘isterse’ bunu gerçekleştirir.
İnsan iki yoldan bir şeyi zikreder/düşünür:
Ya zihnimize dışarıdan uyarıcılar gelir ve biz o şeyleri düşünürüz. Örnek olarak dış dünyadaki nesneleri görünce onları düşünürüz. Ağacı görünce onu düşünür, görmeyince aklımıza gelmez.
Ya da insan bilinçli olarak bir şeyi düşünür, hatırlar. Mesela annesi uzak bir ülkedeyse onu bilinçli bir şekilde hatırlar. Bu hatırlayış ona olan sevgisinden ve hasretinden kaynaklanır. Tıpkı bunun gibi Allah’ı seven kişi bilinçli olarak O’nu hatırlamaya çalışır. Allah’ı göremediğimiz için O’nu bilinçli olarak akla getirmek durumundayız. Dolayısıyla zikir kendiliğinden oluşacak bir şey değildir. Bazen tesadüfen insanın aklına Allah gelir, bu da bir zikir sayılabilir, fakat Kuran’da bizden istenen iradeli, hedefli ve bilinçli bir zikirdir/hatırlamadır.
Diğer taraftan gördüğümüz herşey aslında bize Allah’ı hatırlatması gereken şeylerdir/ayetlerdir. Bir ağacı görüp de onu yaratanı hatırlamamak gafletin ta kendisidir.
Namaz ibadetinin de hikmeti Allah’ı zikretmektir. Namazın önemi en yoğun ve konsantreli zikir hali olmasından kaynaklanmaktadır.
‘Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilah yoktur; şu halde Bana ibadet et ve beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl(ekımis salâte li zikrî).’(20/14)
Namaz Allah’ı zikretmenin özel bir formu ve şeklidir. Bununla birlikte zikr salat’dan ayrıdır.
Namazda zikir en yoğun şekilde yaşanır. Fakat namaz insanın günde en asgari yarım saatini alır. Halbuki diğer vakitlerde de Allah anılmalıdır. Zikr’in ayrı bir takva ameli olarak devreye girmesi burada başlamaktadır. Yazının başındaki ayet bize Allah’ı boş kaldığımız vakitlerde çokça anmamızı istemektedir.
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah’ı zikrederler (3/191)
Sabah akşam Rabinin adını zikret. Gecenin bir kısmında O’na secde et; gecenin uzun bir bölümünde de O’nu tesbih et. (76/25-29)
Bu ayetlerde zikir eylemi için özel bir zaman ve hale gerek olmadığını görüyoruz.
2. Zikir bilinci oluşturmak
Zikir bilincinin gelişmesi için önce zikir kelimesinin çağrışımlarında bulunan negatif imajlardan arınmak gerekir. Zikir deyince akla tarikatler gelmektedir. Önce bu çağrışımlardan aklımızı ve kalbimizi boşaltmamız gerekiyor. Zikri kendi öz malımız gibi görmeliyiz, bu Kuranî terime/eyleme sahip çıkmalıyız. Sonra zikrin kök anlamında belirtilen fiili kendimize dayanak kıldığımızın bilincine varıp istenilen eylemin Kuranî bir eylem olduğu konusunda tereddütlerimizin kalmamasını sağlamalıyız. Daha sonra zikrin Allah’ın emri olduğunu düşünüp bu emri terü taze bir heyecanla uygulamaya yönelmeliyiz.
· Zikir kendine has bir ameldir
Bu ifadeyle şunu vurgulamayı çalışıyoruz: Hatırlamak (diğer amellerden) ayrı bir ameldir. Zikrin kendine has bir etkinliği bulunmaktadır. O da hatırlama/anma/akla getirme/düşünme etkinliğidir. Her fiil kökenli kelime muhatabından ‘o fiilin’ yerine getirilmesini bekler. Zikir ‘hatırlamak’ ise, ‘hatırlama fiilinin’ yerine getirilmesi icab eder. O fiille dolaylı olarak irtibat kurduğumuz eylemleri bu asli fiilin yerine ikame edip ondan sonra zikir budur veya bundan ibarettir diyemeyiz. Sözgelimi Kuran’daki diğer emirlere riayet ettim, dolayısıyla Allah’ı zikretmiş oldum diyemeyiz. Dolaylı olarak bunu söyleyebiliriz, fakat asli anlamıyla bu söylenemez. Zira zikir Allah’ı hatırlama eylemidir. Bu zihinde gerçekleşen bir ameldir ve ayrı bir emirdir. A emrini yerine getiren B emirini yerine getirmiş sayılmaz. Bunlar ayrı ayrı fiillerdir. Dolaylı olarak bunların arasında bağlantılar kurabilmemiz bu durumu değiştirmez.
· Bir kulluk aktı olarak zikir eylemi
Kulluk/ibadet denilince genelde bedenle icra edilen eylemler akla gelir. İslami uyanış sürecinde ibadet kavramı konusundaki bilincin gelişmesiyle birlikte siyaset vb. kavramların da ibadet kategorisine dahil oldukları anlaşıldı ve benimsendi. İbadet kavramının içine duygusal ve zihinsel eylemleri de katmak gerekmektedir. Zira Allah’ın emrettiği/istediği herşey ibadettir. İslami ilkelere uygun yapılan ‘siyaset’ nasıl bu kavramın içine giriyorsa ‘zikir’ de bunun içine girer. Zikir de bir emir olduğuna göre o da bir ibadet türüdür. Sözgelimi Allah’ı bir kere aklına bilinçli bir şekilde getirip O’nu düşünen kişi çok önemli bir ibadeti icra etmiş demektir. Bu 1-2 saniyelik bir hatırlama olsa bile böyledir. O’nu hatırlamaktan/düşünmekten daha güzel bir eylem tasavvur edilebilir mi? Sonra yapılması gereken bu akla getirmeleri/hatırlamaları çoğaltmak, artırmaktır. Rabbimizin bizden istediğinin bu olduğunun farkına varırsak zikir konusunda bilinçlenme gerçekleşmiş olur. Yani Allah özel olarak bizim kendisini zihnen sık sık hatırlamamızı, kendisini çokça aklımıza getirmemizi istemektedir ve bunu kendisine ibadet olarak tarif etmektedir. Namazın bir ibadet olduğu konusunda nasıl bir bilince sahipsek aynı şekilde zikrin de bir ibadet/ibadi bir eylem olduğunun bilincine varmalıyız.
Dolayısıyla zikreden kişi ibadet ettiğinin bilinciyle bunu yapmalıdır. Kullukta bulunduğuna inanarak bunu gerçekleştirmelidir. Buradaki sorun bu zikr/hatırlama eyleminin bizim nezdimizde ‘küçük’ görülmesi, ibadet tabirini hak edecek boyutta bir davranış biçimi olarak algılanmamasıdır.
· Zikir farz olan bir ameldir
Zikir Allah’ın emri olduğuna göre farz bir ameldir. Bunun farz bir amel olduğu bilincini iyice yerleştirmemiz gerekir. Çünkü insan nefsi tabiatı icabı mecburiyet olmadıkça bir işi yapmaz, yeni bir iş ve yeni bir yük yüklenmek istemez, nefsin lezzet aldığı işler müstesna. Zikrin mecburiyet ifade eden bir ibadet olduğu benimsenmediği ve içselleştirilmediği sürece bu eylemin hakkını veremeyiz.
Dolayısıyla zikir nafile bir ibadet değil, tıpkı namaz gibi, en az onun kadar farz bir ibadettir. Günde kaç kere Allah’ı hatırlayacağımız konusunda Kuran’da bir rakam yoktur
[2], fakat genel bir hedef konulmuştur: ‘Çokça zikredin’. Çok, azın zıddıdır. Az zikr beklentinin altında kalan bir gayrettir. Bu şuna benzer, Allah bizden günde beş kere namaz kılmamızı istiyor. Biz ise sadece bir kere namaz kılıyoruz. Böyle bir durum nasıl kabul edilemez bir durum ise, Allah’ı günlük hayatımızda az akla getirmek, O’nu az düşünmek, O’nu sadece namazlarda düşünmek, namazın dışında çok az veya hiç akla getirmemek makbul bir davranış değildir.
Münafıklar Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Oysa Allah onların aldatmalarını kendi başlarına çevirmektedir. Namaza kalktıklarında üşene üşene kalkarak insanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı ancak çok az anarlar/zikrederler(ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ).(4/142)
Ayet çok çarpıcı bir örnek vermektedir…
· Namazını kıldın mı?
Birbirimize yaptığımız bu tür hatırlatmalar namazla ilgili bilincin seviyesini göstermektedir. Halbuki ‘bugün Allah’ı çokça hatırladın mı?’ diye bir hatırlatma(hakkı tavsiye) neden yapılmıyor? İşte bunu yaptığımız zaman başka konularda olduğu gibi bu konuda da ‘Kuranî bir bilince’ ulaşmış olacağız. Özellikle çocuklarımızda bu uygulamayı başlatmalıyız. Allah’ı hatırlamak bir yönüyle ‘en kolay ibadet’ olduğundan (zira sadece zihnen hatırlama eyleminden ibarettir, başka ek bir şey gerektirmiyor) çocuklara şimdiden bu bilinci vermek gerekir.
3. Zikirde kemiyet/çokluk
Kuran’da ‘zikr-i daim’(sürekli-kesintisiz zikir) emredilmemiştir, zira bu insanın gücünü aşar. Fakat bunun yerine ‘zikr-i kesir’ emredilmiştir. Bu insanın gücünü aşmaz. Gücümüzü aşmadığı bilinciyle biz de bu emrin hakkını verme konusunda kendimizi zorlamalıyız, kolaya/aza kaçmamalıyız. İnsan nefsi böyle durumlarda ‘mevcut halini’ baz alarak zor/kolay hükmü vermektedir. Gücümüzü ve imkanlarımızı zorlamadığımız konuların bize ‘zor gelmesi’ bizi yanıltmamalı, verilen bu hükümlerin görece hükümler olduğunu unutmamalıyız.
Allah’ı çokça zikretmeyi başarabilmek herşeyden önce bu konuda ‘istekli’ olmayı gerektiriyor. İsteklilik hali ise son iki dersin konularının içselleştirilmesine bağlı bir durumdur.
(Musa dedi ki:) Onunla arkamı kuvvetlendir. Ve onu işime ortak kıl. Ki seni çok tesbih edelim. Seni çokça analım(Ve nezkureke kesîrâ). (20/31-34)
Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan isteyin. Allah’ı çok zikredin(vezkurûllâhe kesîran); umulur ki kurtuluşa erersiniz. Onlar bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona giderler ve seni ayakta bırakırlar. De ki: Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten daha yararlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır. (62/9,10)
4. Zikirde keyfiyet/kalite
(Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız(zikrikum âbâekum) gibi, hatta ondan da şiddetli bir anma ile Allah’ı zikredin (ev eşedde zikrâ). İnsanlardan öylesi vardır ki: “Rabbimiz, bize dünyada ver” der; onun ahirette nasibi yoktur. (2/200)
Bu ayet Allah’ı gerçek zikrin isteksiz, cansız, sönük, yarı gaflet halinde, yüzeysel bir anış olmadığını, tam aksine Allah’ın varlığını şuurlu ve güçlü bir şekilde hatırlama olduğunu göstermektedir. Ayette ‘şiddetli’(şedida) kelimesinin kullanılması bu eylemin kalite standartını vermektedir.Nasıl ki büyük firmalar/holdingler/silikon vadisi firmalar işlerini dört dörtlük, titizce, profesyonelce ve kalite yönetimi uygulayarak icra ediyor ve bu sayede başarılı oluyorlarsa biz de kulluk hayatımızda çıtayı yüksek tutup en az onlar kadar işimize dört dörtlük sarılma azmi ve gayreti içinde olmalıyız. Kulluk konularına gelince işlerin kalitesinin, ciddiyetinin ve çıtanın birden düşmesi ve bir kırılma geçirmesi, acaba neyden kaynaklanmaktadır? Dünyevi işlerde nefsin tembellik, isteksizlik, keyfine düşkünlük vb. sıfatları çok kolay terbiye edilebilirken, Allah’a kulluk konusuna gelince mü’minlerin nefisleri lehine mazeretler üretmeleri, dinin ‘kolay’ kılındığından dem vurmaları neyin göstergesi olabilir? Sahabe nesli ile bizim nesillerimiz arasındaki fark bu soruların cevaplarında yatmaktadır. İslam dünyasının yeniden şaha kalkmasının şartı işini/kulluğunu dört dörtlük yapma azmi ve heyecanına bağlıdır.
· Zikirde gevşek davranmamak (hem kalite hem de nicelik olarak) :
Sen(Musa) ve kardeşin(Harun) ayetlerimle (Firavna) gidin ve beni zikretmede gevşekdavranmayın(ve lâ teniyâ fî zikrî).. (20/42)
Demek ki en sıkıntılı hallerde bile Allah’ı zikretmekten uzak durmamak ve gevşememek gerekiyor. Biz sadece zikreden değil, aynı zamanda zikrinde ısrarda bulunan insanlar olmalıyız. Hz. Adem’le ilgili ‘Biz onda azim bulamadık’ ayeti aynı zamanda bizlere zikr vd. emirler konusunda gevşeklik göstermememiz gerektiğini hatırlatıyor. Azimle insan bütün hedeflerine ulaşabilir. Yeter ki kişi, ben bu işi ‘başaracağım’ desin.
· Zikir bir yük gibi algılanmamalı veya usanma sorunu
İnsanın nefsinde usanma sorunu vardır. Allah’ı sık sık hatırlamaya çalışmak ilk başta nefsin tepkisiyle karşılaşabilir. Burada Allah’a olan sevgimizi ispat etme fırsatı doğmaktadır. Zikirde usanma gibi bir mazeretimiz olamaz. Tıpkı namaz niye beş vakit, iki vakit yetmez miydi şeklinde bir usanmaya yol vermediğimiz gibi.
İnsan olduğumuzdan dolayı bazen yorgun düşeriz, moralimiz bozuk olabilir, gaflete kapılabiliriz, ama bu sürekli bir hal değildir. İnsan sürekli yorgun, sürekli morali bozuk değildir. O halde en azından boş kaldığımız hallerde çokça Allah’ı anmaya gayret etmeliyiz.
5. Zihnin zikir potansiyeli
Zikrin gerçekleştiği alan olan zihindeki durumla ilgili şu soruları sormak konunun daha da netleşmesine yardımcı olabilir: Zihnimiz kendisini meşgul eden, konsantrasyonunu gerektiren çok önemli bir işle(İslami meseleleri düşünme, iş, kitap okuma, birisiyle konuşma vb.) meşgul olmadığı zamanlarda yani ‘boş vakitlerde’ neleri düşünüyor? Düşündüğümüz çoğu şeylerin içeriği nedir? Hayati derecede önemli konularla mı zihnimiz hep meşgul? Bu konuda samimi bir muhasebe şu sonucu verecektir: Genellikle dünyevi konuları düşünüyoruz ve bu konuların çoğu illa o an üzerinde düşünmemizi gerektiren acil ve önemli konular değiller. Dolayısıyla onların yerine o anlarda Allah’ı neden düşünmediğimizi sorgulayabiliriz. Bütün boş olduğumuz vakitlerde Allah’la içli dışlı olmaya çalışmak, O’nu anmak gerekir. Sokakta yürürken. İşyerinde zihnen önemli bir işle meşgul olmadığımız boş anlarda. Evin içinde otururken. Mutfağa (örn. çay doldurmaya) gidip gelirken, o kısa yolda bile fırsatı değerlendirip Allah’ı anmak. O’nu hatırlamak için hep boş anlar kollamak…
Son bir husus olarak şu noktanın da altını çizmek gerekiyor: Allah’ı düşünmeye sarfedilen beyin enerjisi, dünyevi şeyleri zihinde düşünmeye(zikr) harcanan beyin enerjisinden daha fazla değildir, eşittir. İnsan dünyevi bir şeyi düşüneceği sırada o an Allah’ı düşünmeye karar verirse bunun için daha fazla enerji sarfetmiş olmayacaktır.
Bu konudaki direnişin ‘nefsimizin isteksizliğinden’ kaynaklandığını unutmayalım, bu isteksizliği ‘kendimize’ mal etmeyelim. Nefis tıpkı namaza ilk başladığımız zamanlarda isteksizliğini dışarıya vurduysa bu ibadette de aynısını yapacaktır. Bu direnişi zikrin bize/beynimize ekstra bir külfet getirmediği bilgisiyle kırabiliriz.
Sonuç:
İnsanın düşündüğü şeyler sevdiği ve hoşlandığı şeylerdir. İnsan sevdiği şeyi düşünür. Yoksa Allah’ı düşünmek zor olduğu için insanlar O’nu hatırlamaktan gaflete düşmüyorlar. Gereği gibi sevmedikleri için onu düşünme konusunda zaafa düşüyorlar.
Allah ile ilişkileri güçlü kılan en önemli vesilelerden birisidir zikir. Namaz bile zikrin komprime şekli olduğuna göre zikir en çok önemsememiz gereken konuların başında geliyor. Zikirdeki gayret Allah’ı ne kadar önemsediğimizin göstergesidir.
Uygulama kararı:
Gelecek derse kadar her gün Allah’ı hatırlama/zikir oranlarımızı bilinçli bir şekilde katlamaya çalışmak, en az iki kat artırmak. Örneğin eğer gündelik hayatımızda %5 anıyorsak, bu oranı %10’a çıkarmak. %10 ise %20’ye çıkarmak. Burada kasdedilen gelecek derse kadar her gün sürekli bir artış kaydetmek değil, eski halimiz %5 ise her gün en az %10’luk bir zikir/hatırlama seviyesi tutturmaktır. Daha sonraki zamanlarda bu oranlarımızı adım adım artırmanın azmi içinde olmalıyız.
[1] ‘Filana ısındım,alıştım.’, ‘Adam adama, aşırı sevgisinden dolayı yöneldi.’,’Deve yavrusu anasına düşkün oldu’(Mevdudi, Dört Terim)
[2] Kuran’da bazı ibadetlerle ilgili formlar ve miktarlar kula bırakılmıştır. Örneğin ‘Kuran okumak’ Kuran’da farz kılınmış, fakat zaman ve miktar konusunda bir belirleme yapılmamıştır. Bunu herkes kendisi kendi durumuna göre tayin etmesi gerekiyor. Zikir ibadeti de bu şekildedir. Orada belirlenen şey miktarın ‘çokça’ olması yönünde ve her hal ve şartta uygulanabileceği konusudur. Gerisi kula bırakılmıştır. Ayrıca Kuran’la ilgili, zikirde olduğu gibi ‘çokça Kuran okuyun’ ifadesinin olmaması dikkat çekicidir.