Hiç kuşkusuz O’nu en güzel tanıtan kitap, Allah’ın kelamı Kur’an’ı Kerim’dir. Şüphesiz doğru bilgiler ancak doğru kaynaklardan elde edilir. Doğru kaynaklardan mahrumsanız ya yanlış bilgi üzere ya da başkalarının bilgisi üzerine düşüncenizi temellendirmişsiniz demektir. Bu ise size zandan başka bir şey katmayacaktır ki zan, her zaman gerçeği ifade etmez. Aynı zamanda insana şüphe verir. Şüphe ise imanı zedeler.
Doğru kaynak ve doğru bilgi olan Kur’an’ı Kerimi anlayan insan, Allah’ın resullerini ve onların gönderiliş amaçlarını anlamakta güçlük çekmez. Doğru bilgiyi en doğru kaynaktan deyim yerindeyse birinci elden elde edebilirler. Ve düşüncesini buna göre şekillendirir, az ya da çok bir fikir sahibi olurlar. Beraber yaşadığımız bu toplum, Muhammed (as)’ı çok sevmelerine rağmen bir o kadar da tanımıyor olmaları ya da yanlış tanımaları/tanıtılması işin en acı tarafı olsa gerektir. Daha da garip tarafı bu yanlış tanıtımın, ‘din adamları’ tarafından gerçekleştiriliyor olmasıdır.
Muhammed (as), bu toplumda gereği gibi tanıtılmamış, tanıtıldığı kadarıyla da bir peygamberden öte sanki ilah ya da ilah yardımcısı gibi tanıtılmıştır. O bir insan olmaktan çıkarılıp bütün âlemi emrine alan, dilediği işleri dilediği şekilde idare eden; haşa Allah’ın özelliklerine ortak olan bir konuma getirilmiştir.
Yine başına gelen musibetleri mucize ile def eden; gaybı bilen; ölmeyen; ölüleri dirilten; savaşta susayan orduya parmaklarından su fışkırtan; hayvanlar ve ağaçları konuşturan; yiyecek ve içecekleri bereketlendiren ve dahası “ümmetî ümmetî” diyerek günahkar ümmetini kanatları altına alıp ahirette şefaat dağıtan ve buna benzer bir sürü yalan yanlış bilgilerle donatılmış bir peygamber olarak zihinlere aktarılmaktadır. Kaldı ki böyle bir Peygamber Mekke’li müşrikler tarafından niçin kabul görmesin, neden onunla mücadeleye girişsinler ve neden onu susturmaya kalksınlar sorusunu akla getirmektedir. Zaten istedikleri de bu değil miydi? Oysa Mekkeli müşrikler O’na karşı çıkıyor ve O’nu iptal etmenin planlarını yapıyorlardı. Acaba nedendi?
Mekkeli mütreflerin, Allah Resulüne karşı çıkma nedenlerinin en başında, çıkar egemenliklerini koruma altına alan putlarına, (düşünce, söylem ve eylemlerine) karşı vahiyle yeni bir söylem getiriyor; onların gayri ahlaki tutumlarını eleştiriyor, yok sayıyor; her türlü haksız kararların alındığı meclisleri Daru’n-Nedve’yi tanımadığını ilan ediyor olmasındandı. Yine insanlık dışı uygulanan zulümlerinin altında inleyen toplumun iktisadi ve ahlaki olarak sömürülmesine karşı çıkıyor ve bunları onaylayan her türlü düşüncelere karşı Allah adına bir duruş sergiliyor olmasındandı. Bu davranışlar Mekkelilerle arasını iyice açıyor ve aralarında derin ayrılıklar ve düşmanlıkları beraberinde getiriyordu. Bu itiraz, dik duruş eleştiri ve söylem biçimi O’nun Mekke’de birçok defa aşağılanmasına, aç kalmasına, yıpratılmasına ve sonunda ölüm planları arasına girmesi sonucunda Medine’ye gitmesine sebep olmuştu. Tüm bunlar bir düşüncenin, bir söylemin (vahyin) arkasında dik durmanın getirdiği bir durumdu.
Bizler için model olarak Allah tarafından gönderilen Muhammed (as), bütün hayatı ile bize örnek olmuştur. Bu örneklik bir melek olarak değil; olağanüstü meziyetlere bezenmiş bir insan olarak değil; sadece bizler gibi bir insan olarak, hak ile batılın arasını ayırma mücadelesi üzerine kurulu bir örnekliktir. Bu mücadele bir siyasetti ve O da bu siyaseti çok iyi biliyor ve uyguluyordu. Ancak günümüzde bu örneklik alanlarının en başta olanı ve bizleri direkt ilgilendiren siyaseti göz ardı edilmiş, siyasetle arasına kalın duvarlarla set çekilmiştir. Oysa O’nun başarılı olmasının altında yatan en büyük sebeplerden biri de iyi bir siyaset adamı olmasıdır.
Medine’ye geldikten sonra Mekkeli zalimlerin tasallutundan kurtulmanın sevincini, rehavetini ve özgürlüğünü yaşamanın yerine; tam tersi çalışmalarını hızlandıran deyim yerindeyse yan gelip yatmayan bir Peygamberle karşılaşıyoruz. O’nun büyük zekası, olayları ve gerçekleri açıklıkla görüşü, nefsine hakimiyeti, kuvvetli iradesi ve ihtiyatı ile son derece dikkatli ve yorulmaz bir lider, etkin bir siyasetçi olarak hayatın tam merkezinde insanları idare ettiğini görüyoruz. Bundan sonra ölümüne kadar her geçen gün omuzlarındaki yükün getirdiği sorumluluk bilinciyle sırtı doğru düzgün yatak yüzü görmeyen bir peygamberle karşılaşıyoruz.
Medine’de ilk icraatı şehrin etrafına gözetleyiciler koyuyor, sayım yapıyor ve Medine’nin çevresini belirliyordu. Daha sonra Mekke’nin geçiminin ticaret olduğunu bilen Allah Resulü, Suriye tarafına gidip gelen kervanların bundan böyle rahat gidemeyeceğini, bu bölgenin hâkimiyetinin kendisinde olduğunu ilan etmek için Kureyş kervanının geçeceği yerlere farklı gözetleyici gruplar gönderiyor, onlara bundan böyle buradan geçmenin eskisi gibi kolay olmayacağı mesajını veriyordu. Böylelikle Mekke eşrafı olayın vahametini yeni fark ediyor, yüreklerinde hiç beklemedikleri bir sızı hissediyorlar ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi kolay olmayacağını öğrenmiş oluyorlardı.
Kervanı tehdit etme davranışı Peygamberin bir siyasetiydi. Çünkü O, Mekkelilerden korkmuyor onlara açıkça meydan okuyordu. Bu meydan okumasını intikam duygusuyla değerlendirmek oldukça yanlış bir tutum olur. Eğer onlardan intikam almak isteseydi Mekke’nin fethinde sokakların kan gölüne dönmesini emrederdi. Öyle olmadı. O’nun bildiği bir şey vardı: Onlar İslam’ın en azılı düşmanları ı ve İslam’ı yok etmek için çalışıyor olmalarıydı.
Nihayet bu tehdit siyaseti sonuç veriyor, Müşrikler oldukça rahatsız oluyorlar ve bir ordu hazırlayarak yola çıkıyor ve Müslümanlarla Bedir’de karşılaşıyorlar. Bedir’in sonucu herkesçe malumdur. Allah öyle güzel şeyler nasip ediyor ki daha dün Mekke’de Müslümanları adam yerine koymayan ekabir takımı; Mekke’nin ciğerpareleri; burunlarından kıl aldırmayan kibir tayfası adeta ikram ediliyordu. Kimler yoktu ki. Utbe bin Rabia, Şeybe bin Rebia, Ebu Cehil, Ümeyye bin Halef, Abbas ve diğerleri…
Unutulmaması gerekir ki Bedir, dünyanın gidişatını değiştirecek zafer zincirlerinin ilk halkası olmuş; tarihin seyrini değiştirmiş ve deyim yerindeyse Bedir ile bir çağ kapatılıp bir çağ açılmıştır. (Bu konuya devam edeceğiz inşaallah).