Şehirler, ülkelerin ideolojik anlayışlarına göre şekillenirler. Modern ulus devletlere göre şehirler, milletin mekanda temsili işlevini görürler. Ankara, Kurtuluş Savaşının idari merkezi olduğundan yükü ağır idi. Daha sonra başkent olunca da ideolojik tarihsel kültürel ve hatta ekolojik değişimde onun üstüne yıkılmış, bu ağır yükü taşırken tarihsel kimliği ile çatışma noktasına gelen ilk şehirdir.
Batılı tarzda bir ulus inşasıyla birlikte yeni kurulacak şehirlerde yeni anlayışa uygun düşmeliydi. Batılı simgelere uygun, modern zamanın modasına ve eğilimlere göre şekillenmiş üst üste veya yan yana dizilen yeni binalar, yeni çarşılar, yeni mahalleler…
Tabi Ankara tüm vilayetler için örnek şablon olmalıydı. Ama her şeyiyle. Rantıyla, kibiriyle, sınıfsal ayrılıkçı bakışıyla veya gettolaşmış yeni mahalleleriyle.
Başkent olmasıyla birlikte ciddi bir değişim yaşayacak olan Ankara, yeni rant alanları yaratmış, önce bu rantın devlet elitlerince pay edilmesiyle birlikte yerel elitler eliyle de hızlı bir şekilde yaygınlaşmış, ekolojik, kültürel ve tarihsel değerler çar çur edilerek tabiattan ve topraktan uzak, beton yığınları haline gelmiştir.
Devlet elitinin Osmanlı döneminde fetihler yoluyla elde ettiği kazanıma (rant) karşı bu sefer modern devlet, içeride toprak üzerinden yeni alanlar oluşturmak suretiyle yarattığı yeni bir mecrada yürütmektedir bu kazanım işini. Bu içe dönük yeni fethin ilk uygulama alanı elbette Ankara olmuştur.
Modern şehirlerin kendi coğrafyalarına, topografyalarına bir meydan okuma unsuru olduğuna şahit oluyoruz. Eski şehre inat yeni şehrin görkemi uğruna birçok değerlerin yok olduğuna da şahit olduk, oluyoruz. Yeni şehir modeli, modernleşmenin bir gösteri alanı olarak, kendi rüştünü ıspat ve toplumla birlikte coğrafyaya nizam vermeyi amaçlayan bir model denemesinde başka bir şey değildir. Bu aynı zamanda abartılı bir uygulama, insanın tabiatla girdiği mücadelede onun zaferini simgeleyen ve tüm yatırımlarının burası olduğunu ima eden bir tapınak halini almaktadır.1
1925 yılında Ankara Belediyesine kamulaştırma yetkisi verilmiş, yeni imar alanı olarak şimdiki yenişehir bölgesi belirlenmiş, burası yeni siyasi elitin yaşam alanı olarak planlandığı gibi yeni başkentin gelişimi üzerinden siyasi elitin içinden bir rantiye sınıfının yaratılmaya çalışıldığı ortaya konularak, (G. Tankut) daha sonraları Ankaranın eski merkezinden hızla uzaklaşıp yeni alanların rant alanları haline nasıl geldiği görülecektir.
1928 yılında Ankara imar müdürlüğü kurularak sonsuz kamulaştırma yetkisiyle başında Çankaya’nın gözdelerinden Falih Rıfkı Atay bulunuyordu.
Buradan şunu çıkarmak mümkündür ki yeni şehrin parsel ve gelişim yönü, siyasi elitlerin rant dağıttığı, siyasi ve yüksek bürokratların arazi sahibi olmasına ve bu yolla zenginleşmesine yol açmıştır. Bunlardan birkaç örnek verecek olursak: “Hasan Reşit Tankut, (Maraş mebusu), Emin Sazak, (Eskişehir mebusu), Asaf İlbay (Ankara Belediye başkanı), Faik Öztrak (Tekirdağ Mebusu), Mümtaz Bey, (Ankara mebusu), Mahmut Celal (Bayar), (Siirt mebusu), Süleyman Sırrı İçöz, (Yozgat mebusu), Hasan Saka,
Ekini ve nesli nasıl yok ettiklerini çok güzel ifade etmişsin . Allah ecrini versin .
Maşaallah kardeşim. Kalemine, zihnine bereket.