Sabri Aydın
Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (16/90)
1. Adaletin takvayla bağlantısı
‘İğdilu huve akrabu littakva’(5/8) (Adil olun bu takvaya daha yakındır) ayeti takvalı olmanın adil olmaktan geçtiğini göstermektedir.
Gözü haramdan sakındırma konusunda değindiğimiz gibi nasıl ki, baktığımızda çoğu zaman ‘nefsimizle bakıyorsak’, insanlarla ilgili değerlendirmelerde de çoğu zaman ‘nefsimizle konuşuyoruz’. Bunun bilincinde olursak meseleye yaklaşırken insanlar hakkındaki konuşmalarımızı/değerlendirmelerimizi daha ince bir elekten geçirerek adaleti sağlayabiliriz.
Adalet daha çok kullar arası ilişkilerde sözkonusudur. Allah ile ilişkisi ise Allah’ın bu konudaki emri olması dolayısıyladır. Bir insana karşı adil olmamak Allah’ın emrini gözetmemek anlamına gelir. O kişiyi sevmeyebiliriz, fakat Allah’ın hatırına o kişiye adil davranamıyorsak bizim sadece o kişiyle değil aslında Allah ile de bir problemimiz var demektir. Mevzu başka insanlarla ilgili olsa bile. İnsanların çok kolay adaletsiz olabilmelerinin sebebi sorunun insanların haklarıyla ilgili olmasıdır. İnsan hemcinsine karşı saygı ve hürmeti beceremediği için nefsinin vesvesesiyle onu kendisine potansiyel rakip ve düşman gibi görebilmekte, bu nedenle hakkını hukukunu gözetmede zorlanmaktadır.
Buna karşın adaletli olmanın Allah ile bağlantılı bir mesele olduğu düşünülebilirse daha hassas olabiliriz. Dolayısıyla şöyle demek mümkündür: Kul hakkını çiğnemek(adaletsizlik yaparak) Allah’ın hakkını çiğnemektir. O kula değer vermesekte, onu sevmesekte, ona acımasakta, sırf Rabbimize değer verdiğimizden dolayı, sırf O’nun hatırı için adaleti gözetmeliyiz. Böyle bir yaklaşım tarzı nefsimizin eğilimini de dikkate almış olacağından uygulamaya konulması daha kolay olur. Bu şekilde nefisten o insanı sevmesini beklemeksizin sadece adil olmasını talep etmiş oluruz. Bu yükü nefis daha kolay kaldırır.
2. Kuran’da adaletle ilgili güçlü vurgular
„Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. “(
5/8)
Ayette bildirilen durum nefsin zorlandığı bir durumdur, çünkü kin, (haklı olduğu düşünülen) öfke, kıskançlık, çekememezlik çok güçlü duygulardır ve duygular beyni hükmü altına alabilirler.
[1] Fakat bu güçlü duygulara rağmen insanlara adalet konusunda bir tolerans tanınmıyor, ne yapıp edip duygularımızı bastırmamız talep ediliyor. Bu durum bile adaletin Allah katında ne kadar önemsendiğini göstermektedir.
„Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (4/135)
Bu ayette adaletin nereye kadar uzanması gerektiğine dair bir uyarı var. Burada adaletin kalite standartı verilmektedir. En sevdiğimiz annemizin aleyhinde olsa bile adil olmamız istenmektedir. Adaletin Allah katında ne kadar önemli olduğu daha başka hangi misalle anlatılabilirdi? O halde biz de o nispette bu konuyu önemsemeliyiz.
„Yine bizim yarattıklarımızdan öyle bir topluluk vardır ki, hakka rehberlik ederler ve onunla adaleti yerine getirirler.” (7/181)
Ayet adaleti uygulayanların övgüye mazhar olacaklarını dile getiriyor. Biz de Allah katında övülenlerden olmak istiyorsak ‘adil’ sıfatını kazanmalıyız.
„Onlar, yalana kulak tutanlardır, haram yiyicilerdir. Sana gelirlerse aralarında hükmet veya onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz çevirecek olursan, sana hiç bir şeyle kesin olarak zarar veremezler. Aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz, Allah, adaletle hüküm yürütenleri sever.” (5/42)
Adaletin Allah sevgisini celbetmesi bu vasfı kazanmanın bizim için ne kadar cazip bir hedef olması gerektiğini gösterir.
3. Adalet nasıl sağlanır?
Adaletin gerçekleştirilebilmesi için şu yedi prensibe riayet şarttır.
1 İki tarafı dinleyip hüküm vermek
Hüküm vereceğimiz kişiler hakkında tarafların bütün delillerini görmek gerekmektedir. Bunun içine her iki tarafın hem iddialarını hem de suçlamalara verdikleri cevaplarını birlikte bilmek ve delillerine getirdikleri şahitleri(kişi, bilgi, belge) de dinlemek/mütalaa etmek girer.
2. Zannla hüküm vermemek
Bir hükme varırken hükmün içinde zannın bulunmadığından emin olduktan sonra hüküm verilmelidir.
3. Önyargısız olmak
Hükümde heva ve hevesi kullanmamak. Örnek olarak benim çocuğum haksız çıkmasın isteği/hevası/arzusu, benim sevdiğim bir arkadaş haksız çıkmasın arzusu.
Hükmümüzü nefsimizin önyargısının(sevgi/kin) akıl terazisini manipule etmemesine dikkat ederek vermeliyiz.
4.Kendin için istemediğin birşeyi başkasına yapmamak
Önyargısızlığımızı test etmenin bir ölçüsü olarak şu soruyu önce vicdanımızda cevaplandırmalıyız: ‘Ben o kişinin yerinde olsaydım bana da aynı hükmün verilmesinden razı olur muydum, ‘evet bu adil bir hüküm oldu’ der miydim? Böyle bir muameleyi ben nasıl algılardım?’ Bu tarz bir soru yöntemi mutlak bir ölçü olmamakla beraber, sadece karşı tarafa bilerek adaletsiz davranmamak için bir sigorta işlevi görür.
5.Beraati zimmet asıldır
Eğer suçlanan kişinin suçu kesin delillerle sabit olmadıysa, lehinde bir şüphe varsa, bu şüpheyi esas alarak onu yargılamamak, suçsuzluğunu esas almaktır. Çünkü kimse suçsuzluğunu ispatlamak zorunda değildir. Aksi takdirde herkes suçlu pozisyonuna düşebilir. Toplumda güven ve düzen kalmaz.
6.Hakim ciddiyetiyle hükmetmek
Bir kişiyi/gurubu değerlendirirken kendimizi mahkemede görev yapan cübbesini giymiş bir hakim pozisyonunda görmeliyiz. Düşünün ki, siz gerçekten meslekten hakimsiniz ve karşınıza bir dava geliyor. Bu davada hüküm verirken eminim insanların ezici çoğunluğu o resmiyetin icabı görevini adaletin bütün bu ilkelerine riayet ederek hüküm verirlerdi. Fakat aynı kişiler gündelik hayattaki hükümlerinde/hakimliklerinde aynı ciddiyeti ve sorumluluk duygusunu göstermezler. Çünkü onlara göre görev saati bitmiştir. Artık serbesttirler. Aslında ilahi nazarda halen görevde olduklarını unuturlar. O halde hayatın her safhasında hakim olduğumuzu hatırlamalıyız(yani sürekli hükümler verdiğimizi). Savcılığı nefsimiz yeteri kadar yapıyor zaten
7.Hiç kimseyi kayırmamak – Adalet vs. pragmatizm
Örneğin Hz. Peygamber döneminde asil bir ailenin çocuğu hırsızlık yapmıştı ve elinin kesilmesi gerekiyordu. Bu suçtan muaf tutulması için Usame b. Zeyd’i Peygamberimize aracı olarak göndermişlerdi. Bu ricanın karşısında Peygamberimizin verdiği meşhur cevabı hatırlayalım: ‘Hırsızlık yapan kızım Fatıma dahi olsa, elini keserdim.’ Ortada belirlenmiş bir suç varsa ve o suça belirlenmiş bir ceza varsa, bunun herkese eşit uygulanması gerekir ki, adalet tecelli edebilsin. Asil bir aileye mensup bir ferde herhangi bir sebepten dolayı farklı bir hükmün uygulanması adaletsizliğin ta kendisi olurdu. Tıpkı bunun gibi gurup, cemaat, parti ve devlet çıkarları adaletten ayrılmanın meşru bir gerekçesi olursa bunun önüne sınır koymak mümkün olmaz. Fertler de aynı ‘haktan’ yararlanmak istedikleri zaman buna kimse engel koyamaz. Böyle bir durumda adaleti ayakta tutmak mümkün olmaz. Allah’ın hükmü pragmatik gerekçelerle ayaklar altına alınmış olunur. Bugün zalimlerin zulümlerine göz yuman onları aktif destekleyenler bunu devlet çıkarlarından dolayı yapmaktadırlar. Gurup/cemaat çıkarından dolayı adaletsizliklere göz yumanların bu davranışlarının birincilerin davranışlarından esasta bir farkı yoktur. Arada sadece dozaj farkı vardır. Pragmatist davranış tarzlarını adaletin/hakkın önüne geçirirsek ipin ucunu bir daha toparlayamayız. Bu nedenle adaletle en çok çatışma içinde bulunan kavram pragmatizmdir. Burada asıl sorun ise pragmatizmin İslami gerekçelerle/gayelerle meşru bir davranış tarzına dönüşeceğine dair insanların bilinç altında var olan fakat ilmi delillerle kanıtlanamayan yanlış düşüncedir. Bu düşüncenin yanlışlığını anlamak için şu soruları sorabiliriz: Allah’ın adalet emrini gözardı etmeyi/askıya almayı gerektirebilecek/meşrulaştırabilecek İslami bir gerekçe bulunabilir mi? ‘Bu konuda eğer adil davranırsak İslam’ın şu meselesi zarar görür’ diyebileceğimiz bir durum olabilir mi? Yüce idealler uğruna yüce idealler çiğnenebilir mi? Böyle bir davranış tarzına Kuran’dan ve Sünnetten delil getirilebilir mi? İslami bir hükmün yine İslami bir gaye için ve Müslümanların lehine olur düşüncesiyle ihlal edildiği bir örnek var mıdır?
Adalet konusunda sorunların bir boyutu da fikir/ilim kaynaklıdır. Bazı durumlarda ilmi olarak adaletin ne olduğu hususunda anlaşmak zor olabilir. Böyle durumlarda bana göre adil olan sana göre adil olmayabilir. Dolayısıyla eğer varsa önce bu ilmi ihtilafın giderilmesi gerekir. Tabi kişiler bu durumu da istismar edip, kendi adaletsizliklerine aklileştirme yöntemleriyle ilmi ihtilaf süsü verebilirler, kendilerini temize çıkarabilmek için.
Sözgelimi her eşit muamele adalet değildir. Yaşlı bir insana bir çocuğa davrandığınız gibi eşit davranırsanız adaletsizlik yapmış olursunuz. Dolayısıyla hangi durumlarda eşit muamelenin adalet olmadığı konusunda önce hemfikir olunmalıdır. Bu konuda ortaya konulacak açıklamanın makul ve tatmin edici olması lazımdır ve taraflara önceden iletilmesi gereklidir. Herkes önceden hangi ölçülerle ölçüldüğünü bilmelidir. Belirlenen ilkenin sıhhati için burada yine şu soruyu kendimize sorabiliriz: Kendi aleyhimde benzeri bir hüküm verilse bu ‘adaletsizlik değildir’ mi derdim?
5. Adil olmak için özetle
1.Allah’tan korkmak
2.Kişi hatırını Hakkın hatırına feda etmemek
3.Aceleden hüküm vermemek
4.Öfkeli iken hüküm vermemek
5.Haksızlık karşısında intikam duygusuyla haksızlık yapmamak
6.İki tarafı dinleyip hüküm vermek
7.Konuyla ilgili bilgi bütünlüğünü sağlamak
8.Delille (zanla,ipucuyla değil) hüküm vermek
9.Adaleti ayakta tutma hassasiyetine sahip olmak
10. Galeyana (dolduruşa) gelmemek
11. Yakınları, akrabaları, kendi nefsimizi, arkadaşları, gurupları, liderleri vb. kayırmamak
Uygulama kararları:
1. Geçmişte somut olayları, kavgaları vb. hatırlayarak insanlar ve guruplarla ilgili adaletsizlik yaptım mı, adaletsiz değerlendirmelerde bulundum mu diye kendimizi sorgulamak.
2. Bundan böyle insanlar ve guruplar hakkında daha fazla dikkat ederek Hakkın hatırını öncelemek ve nefsimizin o konudaki arzusunu ayaklar altına alamak suretiyle daha adaletli hüküm vermek.
[1] ‘Duygusal beynin düşünen beyni sarmalama ve hatta felç etme gücü vardır.'(Daniel Goleman)