Rahmetli babaannem, babam henüz küçükken vefat ettiği için kendisini görmek ve tanımak/tanışmak nasip olmadı, ümidim ve duam odur ki cennette buluşmaya muvaffak oluruz. Fakat gerek bizzat babam, amca ve halalarım gerekse kendisini yakinen tanıyanların şahitlikleriyle iffetli, en başta namaz olmak üzere ibâdetlerine muazzam derecede düşkün, ikisi dedemin ilk hanımından -ki kendisinin de kardeşi olur imiş- kalan, sekizi de kendisine ait on evlada ve eşine karşı sorumluluklarının farkında olan saliha bir kadın imiş. Nitekim böyle güzel bir hayat, Kur’an okurken vefat etmek gibi güzel bir ölümle neticelenmiş.
Rahmetli anneanneme gelince, o da ben ortaokuldayken vefat etti. İlkokul mezunu bile değildi, dolayısıyla okuma yazması dahi yoktu, fakat dedem gibi zor bir eşe tahammül edebilmiş, hem eşinin hem de on çocuğunun hukukuna hakkıyla riayet edebilmişti. Onun ibadetlerine, hele hele namaz ve oruçlarına ne kadar düşkün olduğuna bizzat şahidim. Anneannemin iki hali gözümün önünden gitmez. Biri, yaşlılığına ve çeşitli hastalıklarına rağmen Ramazan ayında teravihe gidip gelirken kan ter içinde kalması, diğeri de doktorun, hastalıklarını bahane ederek “oruç tutmayacaksın” sözünden dolayı sanki evden cenaze çıkmış gibi günlerce ağlaması.
Diyeceğim o ki, babaannem de, anneannem de “yüksek tahsilli” filan değillerdi, ama Allah’a hâlisane kulluk ve bunun gereği olarak eşe itaat ve sadakat ve de çocuklarını kreş ve dadılara mahkum etmeyip bizzat terbiye etmek gibi “yüksek faziletlere” sahiplerdi. “Haklarını” bilirler miydi Allahu alem, ama “görevlerini” bilir ve layıkıyla yerine getirirlerdi. Eski(mez) bir dua olduğu üzere, beyaz gelinlikleriyle girdikleri yuvalarından beyaz kefenleriyle çıktılar. Allah’ın rahmeti ve mağfireti cümle mü’min geçmişlerimizle birlikte her ikisinin üzerine olsun.
O günlerden bugünlere çok hızlı değişim ve dönüşümlerle geldi toplum. Batılılaşma denilen devlet eliyle gâvurlaştırma süreçleri kâh baskıyla, kâh ikna ve sevdirme yöntemleriyle topluma dayatıldı ve nitekim toplumun temelleriyle oynanma pahasına da olsa laik düzen ciddi bir mesafe kaydetti, toplumu batılılaştırma hedefinde. Bugün gelinen noktada evlilik ve aile kurumu çok derin yaralar almış durumda. “Ekonomik özgürlüğü kazanma” diye bir modern put var ve bu puta tapınan kadınların sayısı maalesef her geçen gün artıyor.
Hanımefendi, bir zamanlar yayınlanan reklam filminde olduğu gibi tam bir “özgür kız” modunda yetişmiş/yetiştirilmiş, okumuş ve en sonunda ekonomik özgürlüğüne (!) de kavuşmuş. Yaş 30, 35 hatta 40’a dayanmış ama evlilik hala gündeminde yok veya keyfe keder, olsa da olur, olmasa da olur tarzında var.
Tevbe Suresi 71 ve Rum Suresi 21. ayetlerde zikredildiği üzere, kendisine tam bir veli/dost/hâmi olacak ve bu manada onu sükunete kavuşturacak “mü’min bir eşten” mahrum olunca, daha doğrusu kendisini bundan mahrum bırakınca bundan hâsıl olan açığı kapatmak için deniz suyu içerek susuzluğunu gidermeye çalışan kişi misali, “yoldaşlarıyla” kendilerini gezmelere veriyorlar. Mananın yerini madde ile ikmal etmeye çalışıyorlar.
Kuaförlerin ve/veya şalcıların yolu aşındırılıyor, cep telefonları sürekli yenileniyor, face, whatsapp ile instagram arasında mekik dokunuyor, neredeyse bir mağaza açacak kadar kıyafet ve ayakkabıya sahip olunuyor, gerek bizzat yaparak veya restoranlarda sürekli farklı lezzetler peşine düşülüyor, hatta kimileri itibariyle içki ve uyuşturuculara yelken açılıyor fakat Nasreddin Hoca’nın karanlıkta kaybettiği yüzüğünü aydınlıkta arayıp bulamaması meselindeki gibi aranan huzur bir türlü bulunamıyor. Oysaki o reklam filmindeki “özgür kız” ne kadar da mutlu ve huzurlu görünüyordu!
Fıtrat dini İslâm’a uygun bir şekilde erken yaşta evlenen, hasbelkader iyi bir eşe ve gül gibi evlatlara sahip olan anneleri, babalarıyla el ele verip onları “ev hanımlığı fakültesinde” sâliha bir eş ve anne adayı olarak yetiştirmek yerine, nefisleri ve çevrelerinden hâsıl olan cahili anlayışa tâbi olarak, Rabbimizin emaneti olan kızları “Aman kızım okuyup, ekonomik özgürlüğünüzü (!) elinize alın” diyerek modernite tuğyanının dipsiz kuyusuna attığınızda her şey normal gibi görünüyordu oysaki. Peki ya şimdi?