“O’nun kudret ve merhametinin delillerinden biri de, size kendi cinsinizden, yanlarında huzur ve mutluluk bulabileceğiniz eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat duyguları yerleştirmesidir. Hiç kuşkusuz bunda, düşünen insanlar için nice dersler, nice ibretler vardır.”
Evlilik ayetinin en büyük ve en güzel tecellilerinden birisi de; hiç şüphesiz çocuklardır. Evliliği bir ağaca benzetecek olursak çocuklar bu ağacın en güzel meyvelerinden biri konumundadırlar. Nasıl ki, bir ağaç ilgi, alaka, koruma ve sevgiye muhtaçsa evlilik ve doğal olarak bu ağacın meyveleri konumundaki çocuklar da bunlara muhtaçtır.
Sözü buradan hareketle geçen ay liseden bir kardeşimizle, telefonda gerçekleştirmiş olduğumuz yaklaşık yarım saatlik bir görüşmeye getirmek istiyorum şöyle ki, bu kardeşimizin iki oğlu var. En büyük erkek çocuğu ortaokul ikinci sınıfa gidiyor. Babasının ifadesine göre; son zamanlarda hem aile içinde hem de okulda ciddi manada agresif tavırlar sergilemeye başlamış. Normalde yumuşak tabiatlı olması nedeniyle kendisinin bu tavırlarına kimse anlam verememiş. Çevreden birileri çocuğa “üç harfliler yani cinlerin” musallat olmuş olabileceğini bu sebeple okutmak üzere “hocaya”, tedavi maksadıyla da “hacıya pardon psikiyatriste” götürmelerinin yerinde olacağını ifade etmişler.
Bana sual edince; ben de:
“-Hocalara ve doktorlara vereceğin para boşa gitmesin, bize getir çok hesaplı ve çok hızlı bir şekilde çözüme kavuştururuz.” demedim doğal olarak…
Dedim ki: “-Yavrumuza sakın üç harfliler değil de, on, yedi ve altı harfliler musallat olmuş olmasın.”
“-Nasıl yani?” dedi.
“-On harfli “bilgisayar ve televizyon”, yedi harfli “telefon” ve altı harfli “tablet”. Yavrumuz okul haricinde bunlarla ne kadar meşgul oluyor?”
“-Ellerinden hiç düşmüyor ki hatta bazen onunla uyuyup kalıyorlar? Hele hafta sonları sabahtan akşama kadar sürekli birinden diğerine adeta mekik dokuyorlar. Daha okullarda, teneffüslerde akıllı tahtalarla olan mesailerini saymıyorum bile”
“-İşte gördün mü? Maalesef yavrularımız tabiri caizse belâyı bulmuşlar. Eskiden annelerimiz ve babalarımız başta futbol maçları olmak üzere geç vakitlere kadar kaldığımız sokaklardan bizleri zorla içeri alırlardı şimdi ise tam tersi bizler çocuklarımızı zorla dışarı çıkartacağız diye didinip duruyoruz.”
“-Peki çözüm?
“-Çözüm sizde bitiyor. Mesela benim evimde televizyon yok. En başta bizler televizyon ve telefonun esaretinden kurtulmalıyız ki, yavrularımızla ilgili böylesi bir talebimizde samimi olabilelim. Çocuklar bizim söylediklerimizden ziyade hareketlerimize bakar ve bu manada bizleri örnek alırlar. Elinden telefon düşmeyen ve televizyonun esareti altındaki bir ebeveynin çocuklarından “kitaplı” şahsiyetler olmalarını beklemek abes olmaz mı?
“-Peki muska falan yazsan faydası olmaz mı?
“-Kim demiş yazmayı düşünmediğimi? Bak hemen yazıyorum:
1-) İlk etapta sen ve yengemiz Lokman Suresi’ni en az üç ayrı mealden ve üç ayrı tefsirden adeta imtihana hazırlanır gibi okuyun inşallah -ki zaten Kur’an-ı Kerim imtihan kitabımız değil mi?
2-) Her akşam evde aile fertleriyle “nitelikli zaman geçirme noktasında yani tv, telefon vb. kapatıldığı ve aile fertlerinin yakın temasta oldukları” başlarda beşer, onar dakikalık periyotlar halinde ve gitgide artıracak şekilde mutlaka bir okuma saatimiz olsun.
3-) Hem sıla-i rahmin ifası hem de çocuklarımızın bu vesilelerle akrabalar ve arkadaşlar arasında ne tür diyaloglar kurulduğuna şahitlik etmeleri noktasında ziyaretler yapmak.
4-) İmkanlar dahilinde karate, judo, yüzme gibi aktivitelerde bulunak.