Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli.’
Bu şarkı sözünü birbirlerine söyleyen insanlara ben rastladım.
Çok sık karşılaşmak istemiyor, fazla yüz göz olmaktan kaçınmaya çalışıyor ama mevcudiyetinden şikayetçi değil.
Öyle diyor arkadaşına…
Veya bir alacaklıya, bir vergi tahsildarına.
‘Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli.’
Bu cümleyi devlet için kullanmak doğru olur mu?
Belki ‘sevmek’ kelimesi fazla kaçar.
Uzakta olayım tamam da, niye seveyim ki? Bana ne?
Yani devlet bu. Fazla yüz göz olmayalım. Aramızda mesafe olsun.
Yüz göz olmanın faydası yok mudur?
Vardır. Etinden, sütünden, postundan istifade edersin.
Ama, nasıl GDO’lu, hormonlu gıdalar metabolizmayı bozuyorsa, devletin eti, sütü, yağı, postu da seni bozar.
Sen düzeldim sanırsın.
Hakikati anladığında iş işten geçmiştir.
Devletin bozmadığı insan yoktur. Kadın erkek, hacı hoca, fakir, zengin, hepsini bozar.
Neden etrafta bu kadar çok bozuk insan var sanıyorsunuz?
Ama lazımdır devlet.
‘Ya devlet başa, ya kuzgun leşe’ sözü, yerinde bir sözdür.
Çok iyi, çok müşfik, çok adil, çok merhametli bir devlet olsa, ahalinin tek başına halledemeyeceği meseleleri halletse iyi olur.
Çok adilini bulamıyorsan az adilini.
Zaten akaid kitaplarında adil bir devlet bulma ihtimalimizin sıfıra yakın olduğu yazar.
Bazı yerlerde Hulefa-i Raşidin ile Ömer İbn Abdülaziz dışında herhangi bir kimseye ‘adil’ demeyi elfaz-ı küfürden sayarlar. Elfaz-ı küfür, dinden çıkaran sözler demek. O kadar riskli, görüyorsunuz.
Bu biraz katı bir tutumdur.
Kazara, bir tane adil yönetici çıkabilir. O yöneticinin adil olduğunu söylersem niye dinden çıkayım?
Fakat eski akaidciler demek ki tahmin ettiler, insanların devlete yaklaşmaya, sırnaşmaya çok meraklı olduğunu.
Sağlam bir mania koymak istediler.
Sen istediğin kadar mania koy, hey yavrum hey!
İnsanlar, ganimeti görünce mania mı dinler?
Ümmetin öncülerinin bile bu konuda zaafa düştüğünü 15 asırdır her nesil birbirine anlatıyor.
Günümüzün okçuları sahabeden daha mı müttaki?
Eskilerin öğütlerinde de, bilhassa alim ve fazıl kişilerin devlet adamlarıyla fazla yakınlaşmaması tavsiye edilir.
Tabii ki biliyorlar, devletin dini bozduğunu.
Tarihen sabittir.
Din, devlete yaklaşırsa, din bozulur.
(Siz bozulmak demeyebilirsiniz buna, hatta düzelmek bile diyebilirsiniz, fakat bütün dinler açısından bu bozulmadır.)
Devlet de biraz bozulur.
Fakat ilişkinin sonunda, devlet dini sürekli emeceği, sömüreceği için geriye şöyle veya böyle bir devlet kalır.
(Bazı bölgelerimizde ‘emmek’ yerine ‘sormak’ denir. Cümle içinde: Devlet dini sürekli sorar. Arkasında ima yok, kelimenin varlığı hissedilsin.)
Devlet kalır, fakat din, pörsür. Dejenere olur.
Sağlıklı olan, mesafeli bir ilişkidir.
Mümkünse iki taraf da mayışmasın, yılışmasın.
Ankara’da bir basın toplantısı yapmıştı devlet eski bakanı Bekir Bozdağ.
Ortada bakan bey, kendisi. Sağında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Hoca, solunda Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Ekrem Keleş, en solda da Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Huriye Martı.
O gün, Diyanet Kurumu’yla siyasetin bu kadar iç içe olmasının isabetli olmadığını o heyete çok açık bir dille söylemiştim.
Herkes memnunsa, alan razı veren razıysa, siz hariçten gazel okumuş olursunuz.
Ben oldum.
Çok mu kötü devlet?
Hayır.
Hatta iyisi çok iyidir.
Ayrıca, üzgün, temiz bir devlet, hem gerekli, hem de her zaman faydalıdır.
Nereye geldik biz?
Yazıya başlarken zihnimde ‘derin devlet’ vardı.
Var mıdır, yok mudur? Doğru mudur, yanlış mıdır, biraz meşgul olacaktım.
Yazının girizgahı, sonunu tayin etmiş oldu.
Ramazan’ın güzelliği sayın. Mazur görün lütfen.
‘Derin devlet’e müteakip yazılarda bakarız inşallah.
Karar / Yusuf Ziya Cömert