”Bizim dilimizde ‘düşünceli insan’ , tasalı insanı ifade eder. ” İsmet Özel
İnsanlık, arkasına dönüp tarihine bir göz attığında bu serüveninin endişe ve kabus arasında devinip durduğunu görecektir. Endişe içinde doğduğunu ve endişe içinde hayatını tamamladığını müşahede edecektir. İnsan olmanın taşıyıcı vafsıdır diyebiliriz. Her ne kadar insanlık tarihinde bunun sayısız örnekleriyle karşılaşmış olsak da bu hali, bizzat yaşamadığımız sürece anlamamız mümkün değildir. O nedenle içinde bulunmuş olduğumuz çağ bizi endişelendirmiyorsa, gerek toplum ve gerekse birey olarak farkında olmadığımız bir belanın içindeyiz demektir. Farkına vardığımız ölçüde endişelerimiz de artar. Endişe hali, istikametimizde bizim dirayetli ve kontrollü ilerlememize sebep olur.
Endişe kelimesi köken itibariyle dilimize farsçadan geçmiştir. ”Düşünmek ” anlamına gelir. Dilimizde ”Tasa, kaygı ” anlamlarını ihtiva eder (Aynı anlamı ihtiva eden ve arapçadan türeyen ”Efkar” kelimesinin köken itibariyle ”fikirler” anlamına gelmesi de dikkat çekicidir).
Düşünmenin temelleri üzerine oturan endişe hali bu yüzden insanın taşıyıcı bir vasfıdır. Düşünmek bizi endişelendiriyorsa bunda endişe edilecek bir durum yoktur. Asıl endişe verici şey endişeli olmadığımızdır. Heidegger, ”Endişe verici şu zamanımızda endişe verici olan şey, henüz endişelenmediğimizdir.” derken aslında tam da bunu ifade etmek istiyordu.
Fakat iş bununla da bitmiyor. Asıl mücadele bundan sonra başlıyor. Sahip olduğumuz ve bizim istikametimizde önemli bir rol oynayan endişe halimizi sürekli dengede tutmak, ne onu tamamen elden bırakmak ne de ona haddinden fazla yüklenmek bakış açımıza önemli bir kıstas kazandıracaktır. Endişelerimizi kabusa dönüştürdüğümüz anda istikametimizden de kopmuş olduğumuzu görmemiz gerekiyor.
Şu anda içimize teneffüs etmiş olduğumuz hava bize sürekli kabusu telkin ettiğinin farkında mıyız acaba? Mahvolduk, bittik, tükendik, şeklinde telkinlerle endişelerimizin kabusa dönüştüğünü ve işte tam da bu hal üzereyken artık sağlıklı düşünemediğimizi görebiliyor muyuz? Endişe halimizde kendimize dayanak kıldığımız yaratıcımıza kabus halinde isyan eder hale geliyoruz. Bu ince ayrıntıyı farketmek öylesine zor ki. İnsan kabus halindeyken nereye kaçacağını kime sığınacağını bile bilmezken böylesine hassas bir ayrıntıyı nasıl farketsin. Şayet onu silkeleyip kabus gördüğünü hatırlatan biri olursa ve uyanırsa, uyanmak isterse işte o zaman kabusundan kurtulabilir.
Toplum olarak, birey olarak zorlu zamanlardan geçiyoruz. Yaşadığımız ülkenin siyasi konjonktürü bizi endişelendiriyor, iktisadi düzeni bizi endişelendiriyor, toplumun ahlaki gidişatı ve dünya genelinde yaşanan hadiseler, müslüman coğrafyasının hali pür melali bizi endişelendiriyor. Zorlu zamanlardan geçmeyen bir tarih mi var ki kendimizi ayrıcaklı kılmanın özlemine giriyoruz. Meseleye hangi zaviyeden baktığımız önemlidir. Sabrımızı, dirayetimizi, gayretimizi zorlayan şartlar altında ayakta kalmaya, dosdoğru istikamet üzere yol almaya çalışıyoruz. Tüm bunlara rağmen sabit kalabiliyorsak, bunu içimizde dengede tutmaya çalıştığımız endişelerimize borçluyuz. Endişelerimizin kabusa dönüşmemesi bu yüzden önemlidir. Düşünce ufkumuza hikmetleri kazandırmanın yolu kabuslarından kurtulmuş endişeli bir hal ile olur ancak.
Allah bizi endişelerimizden hikmetlerini çıkarmayı ve birbirimizin endişeleriyle hemhal olmayı ihsan etsin.
Venhar