Bu yazıda takva konularını içeren bir eğitim programının tanıtımını yapacağız.
Eğitim, öğrenimden farklı olarak davranışların değişimini esas alan bir kavram olduğu için bu programın asli özelliğini ‘uygulamalı’ olması teşkil ediyor. Davranışa geçirilmesi gereken herhangi bir konuyu sadece teorik bazda salt bilgi aktarımı şeklinde işlemenin geçmiş tecrübelerden de yola çıkarak söyleyebileceğimiz gibi hemen hemen hiç bir faydası bulunmamaktadır.
Faydasız olmasının sebebi bir konunun işlenmesinden sonra bunun derse katılan kişi tarafından uygulanıp uygulanmadığının denetlenmesi bir tarafa, uygulamaya dönük çağrı ve taleplerin bile zayıf kalmasıdır. Böyle olduğundan dolayı zihin doldurulurken bilginin hayata geçirilmesi sürekli erteleniyor.
Bizim sunacağımız program konularla ilgili teorik bilgi artı ‘uygulama kararları’ndan oluşmaktadır. Her konunun sonunda gelecek derse kadar uygulaması talep edilen ‘somut davranış biçimleri’ yer alacak. Örneğin namaz konusunu teorik olarak işledikten sonra uygulama kararı olarak ‘namazlarımızı gelecek derse kadar daha yavaş kılacağız’ vb. şeklinde bir davranış talebi yer alacak.
Neden uygulama kararları[1]:
İnsanın bir bilgiyi hayata geçirirken somut talimatlara ihtiyacı vardır, neyi ne zaman hangi sürede yapacağına dair bir düşüncenin/sözün formüle edilmesi gerekmektedir.
Takva programının bel kemiğini bu nedenle uygulama kararları oluşturuyor. Teorik bilgi sadece bir araçtır, amaç uygulama kararıdır.
Teorik bilgi uygulama kararına hazırlık yapan aşamadır. Teorik bilgi bizi besler, motive eder, yol işaretlerini gösterir, tuzaklara işaret eder, uyarılarda bulunur vb.
Allah’a yaklaştıran asıl şey ise uygulama kararlarıdır, onların hayata geçirilmesidir. Asıl değerli olanlar bunlardır. Bunları yaşadığımız takdirde Allah’a yaklaşabiliriz.
Diyelim ki, Allah korkusu konusunu işliyoruz, bu konuyla ilgili teorik açıdan uzun bir ders yapmak mümkündür. Fakat dersin sonunda formüle edeceğimiz uygulama kararı, yani derse katılan kişinin eve gittiğinde bu konuyu nasıl hayata geçireceğine dair aldığı ‘talimat’, ‘uygulama içeriği’ bu teorik bilgilerden daha önemli bir eğitim unsurudur. Bütün bir teorik bilginin hasılası olan bu uygulama kararları önceki anlatılan bilgilerden kişinin hedefe ulaşması açısından daha önemlidirler. Bu hususu şöyle de ifade edebiliriz: O günün dersini kaçıran veya yazıyı okumayan talib, sadece uygulama kararlarını bilsin bu onun için yeterlidir. İki üç maddelik kararları okusun ve onları gelecek derse kadar hayatına geçirmeye çalışsın, teorik bilgi dersindeki bilgileri kaçırmış olsa bile bu yeterlidir. Dersi dinlemiş veya okumuş olması illa da gerekmiyor. Yapması gereken işler açık, anlaşılır ve somut bir şekilde formüle edilmişlerdir. Ona sadece uygulamak düşüyor. (Zaten asıl amaç da bu değil midir?) Bilinçli bir mümin olduğundan, yani dini yeni öğrenmediğinden, uygulama kararlarında ifade edilen hususlardan ne anlaması gerektiğini, niçin yaptığını, hedefin ne olduğunu kendisi çıkarabilir.
[2]
Takva programı iki ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde Allah’la ilişkilerin güçlendirilmesi işlenecek. İkinci ana bölüm nefsimizdeki zaafları nasıl yenebileceğimizi el alacak.
Program internet ortamında yazılı sunulacağından her başlıkla ilgili bir yazı yayınlanacak ve her yazının sonunda uygulama kararları yer alacak. Bu uygulama kararlarını programa katılmak isteyenler iki hafta boyunca hayatlarına geçirmeye çalışacaklar. Hayata geçip geçmediğinin denetimini internet ortamında olduğumuzdan dolayı herkes kendisi yapmak zorundadır. Bu dersleri gurup halinde birebir uygulamak isteyenler dersi anlatacak olan yöneticinin/mentorun denetçiliğinde programı uygulayabilirler. Bu yöntem elbette daha efektiftir. Zira gurup dinamikleri ve gurup baskısı insanı gayrete getirmekte daha etkilidir. Gurup içinde denetleneceğini bilen kişi üstlendiği görevi yerine getirmeye kendisini daha fazla mecbur hissedecektir. Bu, kişi için gurup psikolojisinin ek avantajı olarak görülebilir. Yalnız başına uygulamak isteyenler de kendilerini dönüştürme konusunda ciddi bir istek taşıma şartıyla programdan azami derecede faydalanabilirler. Ayrıca bu programın başarılı olabilmesi için daha önce yayınlanmış olan Nefis Bilinci, Bilgi-Amel, Duygu-Amel yazılarının okunmasında fayda vardır. Bu yazılarda kendimizi tanımaya yönelik bilgiler vermeye çalıştık. Nefsin işleyiş fonksiyonlarını, iradeye hakimiyet sağlama yöntemlerini göstermeye çalıştık.
[3]
Denetim nasıl olmalı?
Denetim programın başarıyla uygulanmasının iskeletini oluşturuyor. Hesap sorulmadığı zaman insanın nefsi geçiştirmeye, savsaklamaya ve işi ertelemeye yöneliyor. Hesabın sorulması demek nefse dur demektir. Sen dur bu konuda artık ben söz sahibiyim, ben’im dediğim olacak kararlılığını göstermek anlamına geliyor. Bu açıdan bakıldığında denetim doğrudan nefse karşı alınmış bir tedbir ve onun zararlarından korunma yöntemidir.
Denetim programın uygulama boyutu için bir refakat/yardım/destek/tavsiyedir. Denetimde esas olan uygulamanın başarıyla gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin sorulması ve başarısızlık durumunda bunun sebepleri üzerine eğilip, gelecek derse kadar eksik uygulamanın bu tespitler ışığında daha başarılı uygulanmaya çalışılmasını sağlamaktır.
Dolayısıyla denetim uygulamadaki –varsa- başarısızlıkları analiz ve çözüm önerilerinden oluşması gerekiyor. Laçkalık ve savsaklama durumlarında birbirimizi veya kendi kendimizi uyarıp ciddiyete davet etmeliyiz: ‘Birşey yapmaya karar verdik bunu hangi gerekçeyle uygulamıyor veya erteliyoruz?’ Nasihat nefsi değiştirmede her zaman yeterli değildir, gerektiğinde eleştirinin dozajını artırmalıyız. En son tedbir olarak ceza’ya başvurulabilir. Cezadan kastımız makul türden cezalardır. Cezanın içeriğini kişi veya gurublar kendileri belirleyebilirler.
Denetim mekanizması uygulama kararlarını hayata geçirme konusunda bir nevi ‘hakkı tavsiye’, nefsimizin direncine karşı da ‘sabrı tavsiye’ etme fonksiyonunu görecektir.
Böyle bir programın uygulamasına neden ihtiyaç duyuyoruz?
Çünkü ne kadar bu konularla ilgili yazılar okusak ta okuyalım, bu okuduklarımızı hayatımıza geçirmek konusunda bağlayıcı bir çerçeveye/ortama ihtiyacımız vardır. Eğitim kavramının ruhu bu çerçeve içinde bulunuyor. Herkesi (nefsiyle!) kendi haline bırakıp ondan sonra bu zor işi başarmalarını beklemek gerçeklerden uzak bir beklentidir ve yaşadığımız onyılların tecrübesi bunu kanıtlamaktadır.
[4] Okunan yazılardan veya dinlenilen derslerden etkilenmek fazla bir şey ifade etmiyor aslında. O etki genellikle geçici bir etki oluyor. Sadece o anki duygularımız harekete geçiyor. Yaşanan bu anlık etkiyi bağlayıcı bir davranış kalıbına dökmediğimizde etkisi sönüp gidiyor. Halbuki o etki bizim için yeni bir davranışa yönelmede pratik enerji sağlayabilir. Bunun gerçekleşmesi (duygusal etkinin pratik faydaya dönüşmesi) hedefli bir uygulama kararı ile mümkündür.
Bir şeyi sadece tavsiye olarak formüle etmek de yetersiz kalıyor. Nefis bu konuda yine ağırlığını koyup nasıl olsa bu sadece bir tavsiye, daha sonra da yaparım şeklinde vesveseleriyle bizi oyalayabiliyor. Nefsimizi devre dışı bırakabilmek için! böyle bağlayıcı bir ortama ihtiyacımız var. Ve asıl sebep Allah nezdinde en yüce görevin Allah’a bihakkın-iyi kulluk yapacak insanlar yetiştirmek olduğuna inanıyoruz. Bu nedenlerle uygulamalı bir takva programına ihtiyacımızın olduğunu düşünüyoruz.
Programın Hedefleri:
· Kendimizi yenileme ve hayatımızda yeni bir süreç başlatmak
· Asgari düzeyde takva standartlarına kavuşmak
· Dört dörtlük olmak bu programın hedefi değil (‘mükemmel yerine iyi’ prensibi)
· Nefsi terbiye metodlarını öğrenmek
· Nefsimizi masaya yatırmak
· Kendi kendimizi değiştirme kabiliyeti ve iradesi kazanmak. Bu program bitince koltuk değneği misali programa artık ihtiyaç kalmamalı. Kişi programı başarılı bir şekilde uygularsa kendi nefsini değiştirme becerisi elde etmiş olacak. Böylelikle kendi kendisinin hem mentoru hem de öğrencisi olacak. Bu konuda diyabet hastalığından misal verebiliriz. Bu hastalığa sahip olanlara hastaneden çıkınca bir liste veriliyor, şu ilaçları şu tarihte şu şekilde alacaksın diye, kontrol onlara bırakılıyor, biz de programdan çıkınca elimize verilen tekniklerle kendi nefsimizi/şeker hastalığımızı kontrol altında tutabileceğiz inşaallah.
İşlenecek konu başlıkları:
A. Allah’la ilişkileri güçlendirmek
1. Nefis muhasebesi
2. İhlas
3. Allah sevgisi
4. Allah korkusu(haşyet-havf)
5. Allah’ı zikir-tespih
6. Allah’la beraberlik şuuru/ihsan
7. Allah’a hamd ve şükür
8. Allah’a tövbe-istiğfar
9. Allah için ağlamak
10. Allah’a tevekkül
11. Namazı dosdoğru kılmak
12. Kuran’ı doğru okumak
13. Ölümü hatırlamak-Hesap bilinci
14. Kainattaki ayetleri tefekkür
B. Nefsi zaaflarımızı yenmek
1. Kalbi hastalıklar
-
- Riya
- Gurur-kibir-kendini beğenme
- Haset
2. Beşeri zaaflar
a. Dünya sevgisi
b. Gözü haramdan sakındırmak
c. Adaletsizlik
d. Merhametsizlik
e. Atalet-çökkünlük
f. Boş şeylerle zaman israfı
[2] Burada teoriyi küçümsemiyoruz. Programın teorisi ile birlikte işlenmesi elbette daha faydalıdır. Bu örneği ‘fazla teoriye’ ihtiyacımızın olmadığını ve teorilerin içinde fazla vakit harcayıp kendimizi orada kaybetmemeyi, pratiğe adım atmanın gerektiğini ifade etmek için verdik. Sahabe Kuran’ın talimatlarını alır almaz hayata geçiriyordu. Onlar ciltlerce kitap okuma ihtiyacı hissetmeden tarihin akışını değiştirebildiler. Bilinçli iman etme şartıyla insanın takvasını geliştirmesi için ‘çok fazla’ teoriye ihtiyacı yok. Aslında herşey! -vahiy ve kainattaki ayetler- göz önünde. Bu iki kaynak kişi için yeterlidir. İnsan sürekli düşünme ve tefekkür faaliyetinde bulunduğu müddetçe ihtiyaç hissedeceği ‘teori’yi kendisi üretebilir.
[3] Bu program şimdiye kadar birebir birkaç ders gurubunda başarılı bir şekilde uygulandı ve uygulanmaya devam ediyor…
[4]Bu cümleden olarak Mekkeli müminlerin Dar’ul Erkam’da aldıkları eğitimi hatırlayalım. Orada da bir çerçeve var, bir denetim var.
‘…Allah, müminlere
; onlara âyetlerini tilâvet eden(teori), onları tezkiye eden(uygulamayı takip ve denetim), kitap ve hikmeti öğreten aralarından bir peygamber göndermekle büyük lütufta bulunmuştur….3/164
[5] Takva konuları sadece burada sıralananlardan ibaret değil. Biz programı kısa tutmak amacıyla başka önemli başlıkları programa dahil etmedik.