Zor, karmaşık ve kaotik bir sürecin içindeyiz. Bu, insana boca edilen yabancılıkların veya insan doğasındaki çatışmaların gerilimlerinden kaynaklanıyor. İnsan, ilk adımından itibaren ikilemler içinde. Hem kendisiyle hem de içindeki ve dışındaki çekişmelerle. Bundandır ki insanın ana doğrultusundan çıkışını engelleyici uyarıcılar geçmişte de, bugün de var. İnsanı denetleyen, yol gösteren ve yönlendiren insan. Yoldan çıkaran, başka yönlere yönlendiren de insanın kendisi.
İnsanı en çok etkileyen dili. Dil, hem dilin kendisi, tarzı ve ifade edişi. Hem bedenin yansıttığı dili ve davranışları. İnsan insanla birlikte güzeldir. İnsan insanla var ve kalıcıdır. Güzellikler insanda süreklileşince hayatın anlamı değer kazanır.
Savaşlar, çatışmalar, bunlara dayalı ölümler insanı insandan uzaklaştırır, nefreti ve düşmanlığı artırır. Savaş zamanlarında bile merhametli yaklaşımlar gidişatın çehresini değiştirir. Yani kimi savaşlardan bile güzellikler oluşabilir.
İslâm inanç ve düşüncesi insanı yaşatmaya bakar. İnsanı kazanmayı ve hayata kazandırmayı amaçlar.
Müslümanların geçmişte, özellikle Peygamber zamanındaki savaşlar savunma amaçlıdır. Geleceğin yok olmaması için direnmesi ve yaşaması gerekir. Savaş ortamında ve sonrasındaki durumlar da bunu gösteriyor. Bedir, insanlık için dönümdür. Savaş sonrasında karşı tarafın ölüleri de ortada bırakılmıyor, defnediliyor. Tutsalar ise öldürülmek ve ortadan kaldırılmak için götürülmüyor. Onlar kimi bedeller karşılığında serbest bırakılıyor, yaşama hakkı veriliyor. Kimileri, Medinelilere okuma yazma öğretince serbest kalıyor, kimileri ise belli bir bedel karşılığı serbest bırakılıyor. Gücü olmayanlar da sonuçta özgürlüklerine kavuşuyor. Tutsaklar arasında Peygamber Efendimizin damadı da bulunuyor.
Müslümanların örnek alacağı kendi inanç ve düşünceleridir, medeniyetleridir, ve onun içinde oluşan sahih kültürleridir.
Günümüz Müslümanların içinde bulunduğu bulanıklık kendilerini kendi olma gibi yaşamaktan uzaktırlar. Günümüz düşmanlıkları, nefreti insana gelecek adına bir yol açmaz, kapılarını aralamaz.
İslâm; insanlığın sevgi ve merhamet dinidir. İnsanlığın kurtuluşu ve geleceğinin güzelleşmesi içindir. Çünkü gelecek, güzel insanlarla inşa olur. Gelecek güzelliklerle güzelleşir.
Nefret ve şiddetin, öfkenin geleceği olmaz. Yıkıcıdır. İnsanın manevî yıkılışının başlıca nedenidir. Yıkılan insan binasının onarımı güçtür. Zaman alır. Bu da çok şeye neden olur.
İslâm’ı temsil eden Müslümanlar, güzel insanlar özlerine ve ruhlarına bağlı kalırlarsa dünyayı ve hayatı güzelleştirirler.
İnsanı insan olarak görmek, hakkını teslim etmek, değerini bilmek insana güç ve güven kazandırır. Geleceğe daha güvenle yol alınır. Karamsarlık olmaz. İnsana yaşama hakkı veren ve yaşatan anlayış insanda karşılık bulur.
İnsanı nefret ile yüklemek şiddetin artmasına, öfkenin birikmesine neden olur. O zaman da sürekli olarak karşı tarafa bilenir, güç kazanmaya bakar, fırsat bulunca daha şiddetli olanını yaşatmaya bakar.
Müslümanlar şiddet ve öfke diline tutulunca kendi özlerini yitirdiler. İnsanı yaşatma yerine, kendilerine yapılanların aynısını karşı tarafa uygulamayı yeğlediler.
Peygamberimiz bize örnek ise Uhud Savaşı sonrasında Hazreti Hamza’yı vahşi bir biçimde şehid eden Vahşi’ye, öldürten ve ciğerlerini çiğneyen, kulaklarını gerdanlık gibi boynuna asan Hind’e aynı uygulamada bulunması düşünülebilir mi, akla gelebilir mi? Olmadığı için bu hem insanlık hem de Müslümanlar için bir örnektir.
Müslümanlar adına İslâm’ın yaşaması için bu zorunluluktur. Güzel, iyi ve merhametli Müslümanlarla.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete