Gayenin-hedefin doğru ve iyi olması tek başına yeterli değildir. O gayeye-hedefe gidilecek vasıtaların da doğru seçilmesi ve hedef ile girilen yolun uyumluluğuna dikkat edilmesi gerekir.
Mesela El Kaide, İslam coğrafyasında Amerikan emperyalizminin işgal ve vesayeti sona ersin gayesiyle yola çıktı, lakin bu gaye için seçtiği yol ve yöntem, neticede bu işgal ve vesayetin daha da derinleşmesine yol açtı.
Son yıllarda genelde tüm İslam coğrafyasında, özelde Türkiye’de yaşananlar, bize Kur’anî/Nebevî hareket yönteminin/ilkelerinin önemini bir kez daha ve son derece belirgin şekilde gösterdi.
İbret alıp gerekli dersleri çıkarırsak tarih tekerrür etmez. Ve tarihin nesnesi değil öznesi olur, yeryüzünden fitneyi kaldırıp Allah’ın ahkâmını hâkim kılmayı başarırız inşallah.
…
Rabbimiz, Ramazan ayına ulaşanların bu ayda oruç tutmasını emrettiği Bakara Sûresi 185. ayette, bu ay inzal etmeye başladığı Kur’an’a güçlü bir şekilde vurgu yapmaktadır.
Bu ayette Kur’an’ın şu özellikleri hatırlatılmaktadır:
1- İnsanlar için hidayet rehberi (Yol gösterici)
2- Hidayetin apaçık belgelerini içeren
3- Hak ile bâtılı birbirinden kesin olarak ayıran (Furkan)
Hangi Kur’an sohbeti, Ramazan’a dair Tv programı, gazete yazısı vs Kur’an’ın bu temel niteliklerine mutâbık düşmüyorsa,
Kur’an’ı hak ile bâtılı ayırd eden bir hidayet rehberi ve onun anlattığı din-i mübin-i İslam’ı apaçık bir hidayet yolu olarak gündeme getirmiyorsa, fasiddir ve merduddur.
…
PKK adlı kanlı terör örgütünün bölgedeki misyonu, başından beri emperyalizm ve bölgesel güçlerin politikalarına taşeronluk yapmaktır. PYD’si, YPG’siyle PKK en çok zararı da Kürtlere vererek bölgenin kaynaklarını tüketmekte, Kürt gençlerini Esed gibi diktatörlerin ve emperyalist güçlerin mayın eşeği olarak kullandırmaktadır.
Kürtlerin, “ABD Kürtleri kullanıp atacak” başlıklı şu linkteki
( http://www.venharhaber.com/… /ingiliz-gazetesinden-iddia- abd… ) haber-yorumun da işaret ettiği bu gerçeğin farkına vararak, kendi geleceklerini ve bölgenin geleceğini karartan bu taşeron örgütlere karşı güçlü bir tavır alması gerekir.
…
M. Kemal’i eleştiren yazılarından dolayı Derin Tarih dergisi yayın yönetmeni Mustafa Armağan’a 4.5 yıl hapis talebinde bulunulmuş.
Kısacası, döndük dolaştık yine geldik 28 Şubat günlerine.
Hani Kemalistlerin ayinlerinde dile getirdikleri meşhur kasidelerden biri var ya “Atatürk ölmedi, kalbimizde yaşıyor” diye. Hikâye tabi. “Atatürk” öldü de, belli ki Atatürkçülük/M. Kemal tapıcılığı kolay kolay ölmeyecek.
…
Türkiye’de bürokrasideki dehşet dengesi, dünyadaki nükleer dehşet dengesinden farksız.
Bu dehşet dengesi sebebiyle yolsuzluklar, haksızlıklar kalıcı hale geliyor.
Yöneticiler birbirlerinin yolsuzluklarını, kötülüklerini görmezden gelerek mevcut çarkı sürdürüyorlar.
Bu durumda da hesaplar hep Âhirete kalıyor.
…
Kur’an niçin ilk inzal olan surelerden sonuna kadar hep infak, sadaka, zekat, paylaşım, paylaşım, paylaşım deyip durmaktadır?
İnsanların çoğu hep paraya, mala-mülke tapınmaktadırlar, yığdıkça yığmak istemektedirler de ondan. İnsanın ilk yıkması gereken putlardan biri de paraya, mala-mülke olan sevgisidir de ondan.
…
Kudüsümüzde kardeşlerimiz gün aşırı aşağılık siyonist işgalciler tarafından kalleşçe, hunharca katlediliyor.
Bizler bu savaşın neresindeyiz?
Gerisi fasa fiso.
…
Başkanlığını AKP milletvekili Reşat Petek’in yaptığı TBMM Darbe Komisyonu, Fethullahçılık benzeri muhtemel yeni oluşumların ortaya çıkmaması için çarenin (!) ılımlı laiklikte olduğuna karar vermiş. Yayınladıkları raporda bunu dile getirmişler.
Oysa bizatihi Fethullahçılık bir “ılımlı İslam-ılımlı laiklik” sentezi projesiydi. Ve bu konuda en büyük ortağı da AKP idi.
Bunlar toplumla resmen alay ediyorlar. Geçmişte Fethullahçıların ılımlı İslam-ılımlı laiklik küfrüne/tuğyanına direndiğimiz gibi, şimdi AKP’nin ılımlı laiklik küfrüne/tuğyanına da direneceğiz.
“Yaratmak da, emretmek de Allah’a aittir…” (A’raf, 54)
…
“Kıyamet alametleri” mi dediniz? Bakın Rabbimiz ne buyuruyor:
“Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? İşte onun alametleri gelmiştir. (Kıyamet) kendilerine geldikten sonra öğüt almaları onlara ne yarar verir?” (Muhammed, 18. ayet)
“Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Rabbimin katındadır. Rabbinden başka onun vaktini bildirecek yoktur. O göklerde ve yerde bulunanlara çok ağır gelmektedir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onun hakkında bilgi sahibi imişsin gibi senden onu soruyorlar. De ki: Onun bilgisi Allah katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.” (A’raf, 187. ayet)
…
İnna lillahi ve inna ileyhi râciun.
Selam gazetesinden tanıştığımız, çok mütevazi ve babacan bir insan olan Kadir Demirel abi (Son olarak Yeni Akit’in yayın yönetmenliğini yapıyordu) kızıyla damadını barıştırmak için gittiği kızının evinde, damadı tarafından bıçaklanarak katledildi. Rabbim yakınlarına sabır versin.
Bu acı olayda genç kızlar adına çıkarılacak önemli bir ders var: Kara kaşına kara gözüne bakıp ite-kopuğa gönül vermeyin. Sonrasında bu yanlışınızın bedelini anne-babanız ödüyor maalesef. Şahsen bu durumun birçok acı örneğine tanığım.
…
Şarkı yarışması formunu/formatını alıp içini “Kur’an okuma yarışması” şeklinde doldurmakla ne yapılmış oluyor?
Kur’an tilaveti; anlama ve yaşamaya matuf bir ibadet olmaktan çıkarılıp, medyanın her şeyi seyirlik bir nesneye dönüştüren ve reyting uğruna kıyasıya yarıştırıp tüketen formuna mahkûm edilmiş oluyor.
…
Nasıl ki Türkiye’de FETÖ damgası vurulunca her zulüm meşrulaşıyorsa, Irak ve Suriye’de de DAEŞ’le mücadele adı altında her türlü suç işleniyor, katliamlar yapılıyor. Kimsenin sesi de çıkmıyor.
…
Amr b. Hişam’lar, Velid b. Muğire’ler, As b. Vail’ler, Umeyye b. Halef’ler, Ebu Sufyan’lar, Ebu Leheb’ler de aslında Kur’an’ın hak-hakikat olduğunu, bu mesajın ne şiir, ne sihir, ne de edebi bir metin olmadığını, asla insan ürünü olamayacağını görmüşlerdi.
Bu yüzden de Müddessir Sûresinde belirtildiği gibi ölçüp biçmişler, bir daha ölçüp biçmişlerdi.
Ve neticede Kur’an mesajının; kurulu düzenlerini, hayat tarzlarını, makam-mevkilerini ve onlara Mekke’de ayrıcalık kazandıran konum ve ticaretlerini inkılaba uğratacağını, bu mesajın Mekke’de hâkim olması durumunda köleleriyle eşit hale geleceklerini ve servetlerini toplumla paylaşmak zorunda kalacaklarını gördükleri için, kahrolasıcalar nasıl da ölçüp biçmiş ve neticede yüz çevirmişlerdi.
“Köle ile beni bir tutan bir din olmaz olsun” diye dile getirmişlerdi tuğyanlarını.
Şimdi bunları niçin yazıyorum? Bugün de şu veya bu düzlem ve düzeyde çoğunlukla insanların Allah’ın dinine yaklaşımları çok farklı değil de ondan.
İnkâr düzeyinde de temel mesele bu, “kontrollü, hesaplı iman” düzeyinde de. “Kontrollü, hesaplı iman” derken neyi mi kastediyorum:
Allah’ın diniyle; ancak onu mevcut konumlarına, ferdî ve sınıfsal statükolarına, kısacası tıkır tıkır işleyen mevcut hayat düzenlerine dokundurmadan, Allah’ın dinini o alanlara hiç müdahil kılmadan kurulan mesafeli ve kontrollü ilişkiyi…
İnsanlık tarihinin kahir ekseriyetinde olduğu gibi bugün de insanların çoğunun Allah’ın diniyle ilişkisi maalesef bu iki düzlemde ve düzeydedir. Ya inkâr, ya da kontrollü, hesaplı bir “iman”.
…
Bizler kavramları ucuza kullanmayı çok seviyoruz. Önümüze gelene “Müslüman” pâyesi dağıtmak gibi mesela. Oysa her kavramın ve pâyenin bir hakediş değeri vardır.
Öyle ki, bu durum “müşrik” gibi olumsuz pâyeler için de geçerlidir. Mesela Ebu Cehil’i (Amr b. Hişam), Velid b. Muğire’yi, As b. Vail’i vs hatırlayalım. Şirke dayalı inançları, hayat tarzları ve düzenleri için hayatlarını ortaya koyarak Rasulullah’a (a.s.) karşı savaş verdiler. Bâtıl da olsa inançları uğruna bedeller ödediler.
Şimdilerde, “azaptan koruyan kefen” vs satarak geçinen bazı şirk tüccarlarına “müşrik” denildiğinde bunun haksız bir vasıflandırma olduğunu, şirk ticaretinden geçinen bu tür kişilerin “müşriklik” pâyesini bile hak etmediklerini düşünüyorum. Bu tipler için ancak “şirk tüccarı” pâyesi uygun görülebilir
…
“Ankara Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sacit Özdemir, her Ramazan gündeme gelen imsak tartışmalarına son noktayı koydu” diye başlıyor, bugün muhafazakâr yayın organlarında yer alan haber.
Profesör Özdemir, Diyanet’le birlikte yaptıkları bilimsel çalışma sonucu mevcut imsak vaktinin doğruluğunu ispatladıklarını söylüyor.
Biz de hemen ikna olduk (!) bu açıklama karşısında.
Ya arkadaş, Haleb ordaysa arşın burada. Mevcut takvimlerdeki imsak vaktinde İstanbul gibi yoğun ışıklı bir şehirde bile gece karanlığı o kadar açık görülüyor ki. Siz çocuk mu kandırıyorsunuz bu tür açıklamalarla. Bir de son noktayı koyma yetkisini nereden alıyorsunuz böyle.
Bırakın konu ilmi ölçülerde tartışılsın ve neticede vasat bir çizgiye otursun.
…
Bir arkadaşımın 7 yaşındaki çocuğu, “Mall Of İstanbul” adlı AVM’nin yanından geçerken babasına aynen şunu söylemiş: “Babacığım buranın ismi niçin böyle, buraya mallar mı geliyor?”
Ah be çocuk, kapitalizm böyle bir şey işte. İnsanları fena halde mallaştırıyor.
(Mallaştırıyor; yani gayesizleştiriyor, hayatı yeme-içme, alışveriş ve eğlenceden ibaret gören bir et ve kemik yığını haline getiriyor insanları.)
…
27 Mayıs1960 darbesi, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk darbesi imiş! Çocuk mu kandırıyorsunuz. Bizatihi mevcut rejim, ilk meclise yapılan Kemalist darbenin neticesinde kurulan bir darbe cumhuriyeti değil mi zaten?
…
2. Abdülhamid, Osmanlı ahalisinden borcundan ötürü hapse düşmüş olanları, şahsi parasıyla borçlarını ödeyerek hapisten kurtarıyormuş.
Abdülhamid Abdülhamid deyip duran muhafazakâr elitlere duyurulur. Haydi onu örnek alın. Pamuk eller banka hesaplarına.
…
Her gün namazlarımızda defaatle Fatiha Sûresi’ni okuyor ve Rabbimizden bizi sırat-ı mustakîme, yani kendilerine nimet verilmiş olan Nebilerin, sıddıkların, şehidlerin-şahidlerin ve sâlihlerin (selam üzerlerine olsun) yürüdüğü Rabbani yola iletmesini niyaz ediyoruz.
Peki, bu duamızın gereğini yapıyor muyuz? Rabbimizin bize model olarak gösterdiği Nebileri, sıddıkları, şehidleri, sâlihleri pratikte örnek edinmek için çabalıyor, onlar gibi olmaya, onlar gibi Allah’ın yoluna adanmaya gayret gösteriyor muyuz?
Şayet bunu yapıyorsak Fatiha Sûresi’ni namazlarımızda tekraren okumamızın bir anlamı olur. Aksi takdirde, pratikte gereği yapılmayan, fiili duayla desteklenmeyen bir kavli duanın hiçbir anlamı olmaz.
Tıpkı Allah’tan rızık talep eden bir kimsenin, bu duasının fiili gereği olarak rızık-iş peşinde koşması gerektiği gibi. Dua; kalbi-kavli ve fiili dua bütünlüğü içinde anlamlıdır.
…
ABD-AB küfür cephesinin işgal ve katliam örgütü NATO’nun üyesi laik bir devletin en tepe yöneticisi olarak, NATO zirvesinden gelip ayağının tozuyla katıldığı İmam Hatipliler Derneği mezuniyet töreninde “Ya Rabbi, bizi sırat-ı mustakîmden ayırma” duası yapan bir Cumhurbaşkanı portresi, “Yeni Türkiye”nin özeti gibi.
NATO müttefiki laik bir devletin başında bulunan bir yönetici sırat-ı mustakîm üzere olduğunu düşünüyor, bunu dillendiriyor ve “İslami çevreler”den bir itirazla karşılaşmıyorsa, bu durumda kavramlarımızı yeniden gündeme taşımak ve savunmak şart oldu demektir.
…
Türkiye AKP yönetimi ile tam anlamıyla “dine saygılı laikliğe” bile geçmiş değil.
4 ay önce gözaltına alınan ve halen mahkemeye çıkarılmaksızın tutuklu bulunan Artvin’den Murat Aydın için gösterilen tek suç unsuru (!) kelime-i tevhid sancağı mesela.
Bir Müslümanın, üstelik evinde inancının en temel sembolünü bulundurmasını bile suç unsuru ve tutuklama gerekçesi gören bir yaklaşım, kusura bakılmasın 28 Şubat anlayışına tekabül etmektedir.
(Not: Bizim akîdemize göre laikliğin her çeşidi bâtıldır. Jakobeni de, “dine saygılı” olanı da. Zira İslam, bir hayat nizamıdır, hükümler bütünüdür. Kendi dünyasını kurma iddiasına sahiptir.)
…
Toplum, atalardan öyle tevarüs ettiği için Emevi-Abbasi orucu tutmak üzere Ramazan’da diğer 11 aydan daha fazlasıyla marketlere, kasaplara koşturacaktır.
Biz bilerek-bilinç üzere iman edenler ise, Allah Rasulü (a.s.) ve arkadaşları gibi tutalım orucumuzu. Sade, az çeşitli sahur ve iftar sofraları kuralım.
Ziyafet değil zarafet ve arınma ayı olsun bizim için Ramazan. Kur’an ayı olsun, Kur’an’la zînetlenme, Kur’an’la doyma ayı olsun.
…
Vatikan’da muhatap olduğu muameleden sona Trump denilen adam muhtemelen “Nereden bulaştım bu başkanlık işine” demiştir.
Adamın manken karısına başörtüsü giydirdiler, Baş Papaz’ın (Papa’nın) huzuruna götürürken karısını ayırıp dakikalarca ayakta boş duvarlara baktırdılar, kendisini de bir süre kapıda bekletip öyle aldılar Baş Papaz’la görüşmeye.
Kısacası “Sen marabasın oğlum, ağababan biziz” mesajını çok kaba bir şekilde ve hoyratça verdiler Trump’a.
…
AKP’nin liberal politikalarının çarpan etkisiyle ve yine bu politikaların etkisiyle Müslümanların da son yıllarda gardını indirmesi, fiili itirazlarını terk etmesiyle çığ gibi yaygınlaşan fısk-fücur ve münkere karşı bugünden ciddi bir direnç geliştirmez isek,
Üç-beş yıl sonra maalesef iş işten tamamen geçmiş olacaktır. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir. Benim karınca kararınca canhıraş çabamın sebebi budur.
…
İnna lillahi ve inna ileyhi raciun.
Muhakkak Allah içiniz ve O’na döneceğiz.
Son dönemin savrulma ve İslami iddiaların terk edilerek bir parti üzerinden laik düzen içi işleyişe entegre olma süreçlerinde, bağımsız duruşunda sebat etmeyi başarmış, nehri geçmeye muvaffak olmuş az sayıdaki Müslümandan biri olan Akif Emre’nin, bir kalp krizi neticesi vefatını teessürle öğrendim.
Rabbimden kendisine rahmet, yakınlarına sabrı cemil niyaz ediyorum.
…
Düzenli sadaka vermek mi istiyorsunuz?
Evlerinizdeki su şişesi, peynir kutusu gibi plastik atıkları ayrı bir poşette toplayın ve çöp koyteynerinin içine değil yanına güzelce bırakın.
Plastik atık toplayıp geçimini sağlayanlar çok geçmeden atık poşetinizi alacak ve size müteşekkir olacaktır. İnşallah Rabbimiz nezdinde sevabınız da peşin olarak yazılacaktır.
…
Adapazarı’nda bir kişi almış baltayı eline M.Kemal’in heykeline girişmiş. Niçin yapmış, kimmiş bu kişi bilmiyoruz.
Fakat her kim ise, bu işi İbrahim (a.s.)’ın balta ile put kırması örneğinden yola çıkarak yapmışsa, ne İbrahim (a.s.)’ı, ne onun baltasını ve eylemini, ne de yine bir put kıran olan Nebilerin sonuncusu Muhammed (a.s.)’ı doğru anlamış demektir.
1- Put kırma işi, gönüllerde ve zihinlerde başlar. Dâvet bunun için vardır. İnsanların putlarını öncelikle gönül ve zihinlerde kıramazsanız, kırdığınız dikili putların hem de daha gösterişlilerini yerine dikmeleri çok kolaydır.
Nitekim tün Nebiler ve tabii ki Muhammed (a.s.) bunu yapmıştır. Putları öncelikle gönüllerde ve zihinlerde kırmıştır ki, bu iş çok meşakkatli ve uzun sürmüştür. Tam 20 yıl. İşin diğer kısmı, yani Kâbe içinde ve etrafındaki dikili putların yıkılması, Mekke’nin fethi sırasında en fazla 10-20 dakikalık bir iş olmuştur.
2- İbrahim (a.s.)’ın, Kur’an’da anlatılan put kırma eylemi, İslami mücâdelede hikmetin, ince düşünüşün, esas olarak insanların kalplerindeki ve zihinlerindeki putları kırma temelli stratejik tutum alışın önemini bize öğretmektedir.
Dikkat edilirse, İbrahim (a.s.) baltayla put kırma gibi bir ultra şiddet eylemini bile, kaba-sabalıktan son derece uzak, akıl ve hikmet dolu bir eylem şeklinde tasarlamış ve uygulamıştır. Neticede de putların ötesinde, bu eylemiyle putçuluğu yerle yeksan etmeyi başarmıştır.
Oysa bu tür bir hikmetli eylem yerine, o toplumun kalplerinde ve zihinlerinde putlara bağlılık olduğu halde kaba-saba bir şekilde o putları kırmaya yönelmiş olsaydı, duygusal tepkiyle toplumun putlara bağlılığı artmış olacaktı.
İbrahim (a.s.)’ın eylemi, plan ve uygulama olarak, evet, put kırma eyleminden ziyade putçuluğu kırma eylemidir. Zaten gaye put kırmak olsaydı, en büyük putu ayakta bırakmazdı. O an için putlardan ziyade putçuluğu hedef alan bu eyleminde başarılı olduğu, hedefine ulaştığı da Kur’an’ın tanıklığıyla sabittir.
…
Gündelik hayatıyla, siyaseti, eğitimi, ekonomisi, kültürü-sanatıyla cahiliyenin hâkim olduğu, Allah’ın dininin ise bizatihi hâkim cahiliyenin “din kurumu” konumundaki Diyanet marifetiyle bu cahili işleyişin bir parçası, onunla barışık ve hatta ona payanda kılınmaya çalışıldığı bir coğrafya ve zamanda yaşayıp da,
Sanki Allah’ın dininin hâkim olduğu bir vasatta, Rasulullah’ın (a.s.) Medinesinde yaşıyormuş gibi mutmain bir hayat yaşamak,
Şirki, fısk-fücuru ve münkeratı nehyetmeye ve ma’rufu (Yeryüzünde yalnız Allah’ın sözünün hükümran kılınması akide ve pratiğini ifade eden tevhid ve ona dayalı salih amelleri) emretmeye yönelik canhıraş bir çaba içerisinde olmamak bir Müslüman açısından anlaşılabilir bir durum değildir.
Ey iman edenler! İman ediniz…
…
Diyanet İşleri Başkanı, “İhlas” kavramının yıllardır bir grup tarafından ticari menfaatler uğruna istismar edildiğini yeni keşfetmiş. Günaydın!
40 yıldır süregelen ve köydeki teyzelerin bile bildiği bir istismarı keşfetmeniz için illa “kutlu doğum” konusu üzerinden bu grubun size cephe açması mı gerekiyordu?
…
ABD başkanına “Kahveni sol elle değil sağ elle iç” telkini ancak bir Suud kralının aklına gelirdi. Müslümanları hangi elle öldüreceğini de öğretseydin bari efendine, bay Suudi Amerika kralı!
…
Bir önceki ABD başkanı Obama sıkı bir Şii’ydi (!). İran’ın önünü açan politikalar izledi.
Yeni ABD başkanı Trump ise sızma Vahhabi (!) çıktı. Suud’la şimdiden al takke ver külah sıkı fıkı oldu.
Milyarlarca dolarlık silah satış anlaşması da kotarıldığına göre, birkaç yıl önce Suud ve Türkiye’nin öncülüğünde kurulmuş olan İslam (!) ordusuna Trump’ın şımarık çocuğu siyonist rejimle birlikte bölgede ifa edeceği görevler de biçilmiştir.
Bu durumda tek noksan kalıyor: Ver Mehter’i Erkan Tan, ver Mehter’i!
…
Açık-saçık dolaşan her kadın, haramı teşvik eden bir nesne ve netice itibariyle şeytanın, insanları harama dâvet eden elçisidir.
…
Resmi verilere göre, Ramazan’da et tüketimi azalacak yerde aksine epey artıyormuş.
Oruç ayını tersyüz edip ziyafet ayına çevirdik ya, yazıklar olsun.
(Not: Ramazan’da asla iftar sofrası adı altında Karun sofraları kurmayın, bu tür sofraların kurulduğu davetlere icabet etmeyin, etmek durumunda kalırsanız İslami tepkinizi -tabii ki müslümanca- gösterin.)
…
“Vahiyden Kültüre” kitabının yazarı Celaleddin Vatandaş, Gümüşhane Üniversitesi’nde fakülte dekanı. “Her ile bir üniversite” projesinin eğitim ve bilimde vs fayda getirmek yerine, ahlaki çöküntüyü hızlandıran ve Anadolu şehirlerine taşıyan bir yanlış tasarruf olduğunu söylüyor.
Gümüşhane’de üniversite ile oluşan hızlı ahlaki çürümeden söz ediyor ve mesela minibüslere binmekten imtina ettiğini söylüyor. Gümüşhane gibi mazbut bir yer üniversite ile bu hale gelmişse durumun vahameti ortada demektir.
…
“Mustafa Kemal’i niçin terfi ettirmiyorsunuz?” sorusuna Enver Paşa’nın tarihi cevabı:
“Biliniz ki onu paşa yapsanız padişah, padişah yapsanız ilah olmak ister.”
(Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Sh. 58, Dünya Yayınları, Basım yılı: 1961)
…
Eski 28 Şubat’ta zulme maruz kalanlar buna tepki gösterir, itiraz eder, meydanlara iner, haklarını arardı.
Son 3-4 aydır merhale merhale gelmekte olan yeni 28 Şubat’ta ise insanlar maruz kaldıkları zulmü, iktidar yıpranmasın diye sineye çekiyor, susup kabulleniyor, gündem bile etmiyorlar.
Bugün Yeni Şafak gazetesine baktım, kendi medya gruplarının bir parçası olan Derin Tarih dergisinin toplatılmasını nasıl haberleştirmişler diye.
Nasılını bırakalım haber bile yapmamışlar. Böyle bir şey olmamış gibi davranmışlar.
Bu nasıl bir çürüme, bu nasıl bir akıl ve vicdan tutulması.
…
Bugün (19 Mayıs 2017 Cuma) Türkiye’de kitlesel olarak iki ibadet gerçekleştirilecek.
İlki 19 Mayıs törenleri adı altında şehir meydanlarında put/heykel önünde tazim ritüelleri,
Diğeri ise Cuma namazları.
İşin ilginç yanı, birçok insanın hem sabahki put tazim törenlerine, hem de öğlenki Cuma namazına iştirak edecek olması.
Bir husus daha: Ramazan’da iftarını açmak için, birer şirk mabedi haline gelen Zuhuratbaba türbesi, Oruç Baba türbesi gibi mekanlara giden teyzeleri yerden yere vuran şirksavar (!) akademisyenlerimiz, Türkiye’nin merkezî şirk mabedi işlevi gören Anıtkabir’deki ve meydanlardaki şirk ritüellerine iştirak eden insanlar için tek bir eleştiri cümlesi kurmayacak, bugün Türkiye’de hiçbir şey olmamış gibi davranacak.
…
Tv Net’te “ABD İncirlik üssüne alternatif bulabilir mi?” başlıklı bir haber-analiz…
Analizin neticesi: İncirlik üssü ABD’nin bölgedeki operasyonları için çok hayati bir öneme sahip. Ve çeşitli alternatiflerden söz edilse de İncirlik’in yerini tutacak bir alternatif yok.
Türkiye’nin İncirlik üssü ile ABD emperyalizmine nasıl bir hayat öpücüğü verdiği ortada. Kendisine karşı darbe girişiminin de merkezi olan bu işgal, katliam ve darbe üssünü kapatmaya bile gücü yetmeyen bir yönetimin iktidar olduğu söylenebilir mi?
…
Haber şu: “Derin Tarih dergisine, son sayısında Atatürk’e hakaret edildiği iddiasıyla toplatma kararı verildi.”
Latife Hanım’ın mektupları bu toplatma kararından sonra daha çok merak edilecek ve gündem olacaktır.
Şimdi ben de merak ettim, Latife Hanım “Çakma Napolyon” nitelemesinin altını nasıl doldurmuş diye.
Bu arada şunu da belirtmekte fayda var: Bazı eski muvahhidler, Ak Parti döneminin İslami dönüşüm için bir “merhale” teşkil ettiğini öne sürüp bu uğurda “merhale fıkhı” gibi kavramlar bile peydahlamışlardı!
Şimdi görüyoruz ki, bu “merhale” yeni 28 Şubat için bir geçiş dönemi imiş, bir toparlanma, Ecevit döneminde memurunun bile maaşını ödeyemez hale gelen laik-kemalist rejimi hüner sahibi dindar yöneticiler eliyle yeniden ayağa kaldırma merhalesiymiş.
…
Madem mülakat adı altında üç-beş komisyon üyesinin hoşuna gidecek adayları öğretmenliğe alacaksınız, o halde ne diye insanları KPSS’lere vs sokuyorsunuz, boşa uğraştırıyorsunuz?
KPSS’den 81 alıp dereceye giren bir adayı (Mehmet Maksut Deliktaş) mülakatta 55 puan vererek elemek Firavunca bir tasarruftur.
…
Hayat AKP’ye güzel. Seçim dönemlerinde İsrail’i, ABD’yi, şunu bunu diline dolayıp “düşman okları” vs argümanlarıyla oy topla,
Seçimlerden sonra ise Filistinimizin gasb ve işgaline dayalı siyonist işgal rejiminin kuruluş yıldönümü (Filistinliler için; En Nekbe / Büyük Felaket Günü) için Ankara’daki siyonist elçilik tarafından düzenlenen kutlamaya katıl.
Evet, düşman oklarını takip ettik ve onları tam kalbimizin üzerine saplanmış olarak bulduk. Üstelik yerli işbirlikçilerini de düşmanların yanı başında saf tutarken bulduk maalesef.
…
“İran seçimlerinde, cumhurbaşkanlığı seçimleri de dahil, bir cumhurbaşkanı veya milletvekili seçmenin ancak ikincil bir hedef olduğunu takdir etmek gerekir. Bütün bu seçimlerin esas hedefi, teokratik müesses nizama dahili ve harici meşruiyet kazandırmaktır.”
İran yerine Türkiye, teokratik yerine laik oligarşik ifadelerini yerleştirip, AA analistinin bu değerlendirmesini burası için de yapabiliriz.
…
Genelde bizim Müslümanlığımız, maalesef düşük yoğunluklu bir Müslümanlıktır.
Yük altına girmekten kaçınan, “güvenli suların” ilerisine açılmaktan imtina eden, rahat ve konfordan vazgeçmeme üzerine kurulu, ne ahirete ne de dünyaya yönelik net bir tercih içermeyen,
Hac Suresi 11. ayette bildirildiği gibi sınırda, bıçak sırtında, yar kenarında, yani kararsız, belli belirsiz bir İslami hayat…
Böyle bir hayat sahibini bile razı etmez ki, Rabbimizi razı etsin.
“Ey iman edenler! İman edin…”
…
Bırakalım tevhid ve adalet gömleğini, emperyalistlerin rızasına nail olabilmek gayesiyle milli görüş gömleğini dahi taşıyamayıp çıkaranların ardı sıra sürüklenen dünün muvahhidlerini ibretle izliyoruz.
…
Anlaşılan o ki, binlerce yılın noktası, Washington’da noktalı virgüle evrildi.
İroni bir yana, Büyük Şeytan’a köklü bir “lâ” deyip her alanda noktayı koymak için, ancak tevhidi eksenli İslami davet ve mücadele ile gerçekleştirilecek sahici bir İslam İnkılabı gerekir.
Temelleri İngiliz emperyalizminin Lozan’daki şartlarına göre atılan, batıcı, nato müttefiki bir rejimle bunu yapmak imkansızdır.
…
Trump’ın, Erdoğan’la görüşmesi sonrası basın toplantısında yaptığı “Kore savaşı ve Türk askerinin kahramanlığı” vurguları yeni “Alavere dalavere, Türk Mehmet ABD için nöbete” gelişmelerinin habercisidir.
Bu durum karşısında, Türkiyeli her fert bugünden “Namaz kılan ABD askeri olmayacağız” restini çekmelidir.
…
Aptalca mimikleri ve devletinin istihbarat bilgilerini Rusya dışişleri bakanına söyleyecek kadar aptallığı ile kalibresini ortaya koymuş olan Trump’ın o aptalca mimik ve el hareketlerini ekranlarda uzun uzadıya tefsir eden uzman soytarılara söylenecek tek söz: Daha fazla kafa ütülemeyin, Trump’ınızı da alın ve defolun!
…
Kadim ve çağdaş şirkin temel mantığı: “Allah’ım! Bizi, yeri-göğü ve arasındakileri yarattın. Teşekkür ederiz. Bizi doyuruyor, giydiriyor, barındırıyorsun. Yağmurumuz kesilirse bize yağmur ver, bizi tehlikelerden koru. Lakin lütfen bizim işlerimize karışma.
Bize hayat bahşetmeni niyaz ediyor, ancak hayatımıza nizam vermeni istemiyoruz. Seni, göklerin ilahı olarak seviyoruz, yerde ise hevamıza göre hareket etmek istiyoruz!”
…
Şu bizim Müslümanların “sinek avlamak” eleştirisinden (!) gına geldi artık.
Sanki beylerimiz mevcut cahiliye bataklığını kurutacak da bizlerin “sinek avı” onlara engel oluyor.
Elhamdulillah, gördüğüm kötülüklere gücüm yettiği oranda elimle müdahale etmeye çalışıyorum, imanın en zayıf derecesi olan buğz etmekle yetinmemeye gayret ediyorum. Sinek avı ise sinek avı.
Ben münkere karşı elimden geleni yapmakla mükellefim. Cahiliye bataklığını kurutmak gayesiyle makro plandaki mücadelemizi sürdürürken, o bataklığın ürettiği ve birebir muhatap olduğumuz münkerata, çirkefliklere, haksızlıklara karşı suskun ve eli kolu bağlı kalamayız.