Cumhuriyetin bazı bayram ve ‘matem’ günlerinde, halkın belli bir kesiminin kurucu lider ismi üzerinden gösterdiği putperest performanslar toplumun gözünü doldurmakta, birtakım sızlanmaları da beraberinde getirmektedir. Öncelikle belirtelim ki bir kısmı laf ü güzaftan ibaret olan bu sızlanmalar belirli bir süre sonra yerini hayranlığa bırakıyor ve yeni putperestlik dinine katılmaları getiriyor. Çok az sayıdaki dişe dokunur tenkitler ise bir etki doğurmamaktadır.
Verilen tepkilere bakıldığında meselenin can damarının henüz anlaşılmadığı fark edilmektedir, o da şudur: Mesele bir mozole meselesi değildir, hala anlamamış olanlara duyurulur. Mesele, insanın, kendi kafasının içinde tasarladığı Allah mefhumunun yanına, somut, elle tutulur, kendisine dokunulabilir, şöyle eni-boyu olan, tartıya, ölçüye gelir bir tanrı/tanrılar yerleştirme meselesidir. Çünkü tarihte hep olageldiği gibi, kitleleri gaybî bir Allah mefhumu kesmemektedir. Tanrı deyince, ‘burada ve hemen şimdi’ görüntüler beklemektedir mozole tapıcıları. Yılın belli günlerinde daha yoğun (efvâcen) olmak üzere mozoleye koşanlar aslında içlerindeki şirk koşma, etten kemikten oluşan bir bedene, kendileri gibi ölümlü bir varlığa tapınma ihtiyaçlarını gidermek için yollara taşmaktadırlar.
Bu insanlar anıt tapınaklara neden koşuyorlar diye yakınmanın pek bir anlamı yok. Çünkü bu, insanın insanı putlaştırma hevesidir, gider, tapar, önünde yatar. Bu insanın bir faniye tapması gerekmektedir, yarın daha parlak bir put bulur, eski mabudunu yüz üstü bırakır. İşte bu putperestliğin künhüne vakıf olan, insanları içinde bulundukları bu derin put tutkunluğu dalaletinden uyandırıcı bir tebliğde bulunmak gerekir. Bu derin dalaletten kurtarmanın bir hapı olmadığına göre, yapılması gereken sahici işlere yönelmemiz gerekmektedir. Biz bu sapıklıkları yaşayarak görünce, nebilerin ne yaptıkları daha bir netleşiyor gözümüzde; onları daha iyi anlıyoruz. İyice fehmediyoruz ki, bütün nebiler işte bu, kendilerini düşünmeye tamamen kapatmış insanlarla mücadele etmişlerdi. Yalnız nebilerin o büyük farklarını daha iyi fark ediyoruz: Onların tebliğleri, varlığı ile yokluğu eşit, hiçbir tesiri olmayan, diliyle dişi arasında bir mırıldanma kabilinden değildi. Onlarınki adeta dokuz şiddetinde deprem etkisi yapan bir tesir gücüne sahipti. Ses getirmişlerdi. Taşlanmaları, sövülmeleri, dövülmeleri, ateşe atılmaları, darağacına çekilmek istenmeleri, ‘ya sev, ya terk et’ diye tartaklanmaları hep bundandı. Nebilerin mesajı tam isabet ediyordu.
İşte bugünün en büyük eksikliği budur. Yani en başta kendileri gibi bir beşer olmak üzere, Allah’ın dışında tapılacak pek çok put icat eden insanlara, onları sarsıcı, içinde bulundukları küfür ve şirk bataklığını fark ettirici, yaşadıklarının tamamen bir cahiliye olduğunu idrak ettirici uyarılar, tebliğler yapılmamaktadır.
Puta tapıcılık, cahiliye insanının içindeki bir komplekstir. Tapınma duygusunu somut nesnelere yansıtması gerekmektedir. İnsan Allah’ı tam kavramayıp, gereği gibi takdir edemeyince, ya bir beşere yönelmekte ya da eğlence, heva-heves gibi arzuları tanrılaştırmaktadır. Allah’ı takdir edemeyen yani Allah’ı Allah’a yaraşır şekilde anlayıp kavramayan insan, insanı ve eşyayı da hakkıyla kavramamış demektir. Gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemeye benzemektedir bu. Öyle olunca insanın at iziyle it izini karıştırması da doğaldır.
İçinde bulunduğumuz bunalım çağını Nebilerin o zorlu mücadele yöntemlerinden başka aşacak hiçbir vasıta yoktur. Eğer bu kadim yöntemi çağımıza taşıyabilirsek, Allah bizlere bir çıkış yolu gösterecektir. Aksi takdirde arzın putlar galerisine dönüşmesini izlemekten başka bir etkinliğe sahip olamayacağız demektir. Kafirûn suresi tam da aradığımız yöntemi içermektedir:
“De ki: Ey kafirler! Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmıyorsunuz. Ben sizin taptıklarınıza hiçbir zaman tapmayacağım. Siz de benim taptığıma tapmazsınız. O halde sizin dininiz size, benim dinim banadır.”
“bugünün en büyük eksikliği budur. Yani en başta kendileri gibi bir beşer olmak üzere, Allah’ın dışında tapılacak pek çok put icat eden insanlara, onları sarsıcı, içinde bulundukları küfür ve şirk bataklığını fark ettirici, yaşadıklarının tamamen bir cahiliye olduğunu idrak ettirici uyarılar, tebliğler yapılmamaktadır.”
Allah razı olsun Mehmet kardeş,benimde son dönemdeki düşüncelerime ruh halime tercüman olmuşsunuz.
Şöyle bir söz vardır.;”Eğer sorunlarınıza çözüm bulamuyorsanız,sorunun bir parçasıda sizsiniz demektir.”aslında kur’an daha veciz bir şekilde ifade ile bize durumu bildirir.”Sizin başınıza gelenler ,kendi elleriniz ile yaptıklarınızdan dolayıdır.”
Bugün gelinen nokta itibarı ile gerçekten topluma apaçık bir tebliğ ve şahidlik yapılmamaktadır,tabiri caizse ümmet olarak rüzgarın önündeki yaprak misali savrulmaktayız.Oluşturulan sahte gündemlerin enstürumanı durumundayız.Halbuki biz tek başınada olsa gündemi oluşturan ,toplumu peşinden sürükleyen, İbrahimlerin,Musa’ların,Salih’lerin,Nuh’ların,Muhammed’lerin ,resullerin yolunu takip ediyoruz,yada öyle olduğunu söylüyoruz.
Fakat gerçek hiçte öyle gözükmüyor,öyle bir duruş ortaya koyamıyoruz.
Yüce Allah bize ayrılmayın,parçalanmayın,guruplaşmayın derken biz ise ,herkes elindeki ile sevinir misali paramparça olmuşuz,herkes kendini hak görür pozisyonda günlerimizi geçirmekteyiz.
Evet sorunlarımız çok say say bitmez………
Ez cümle bizim biran önce tevhidi düşünceyi özümsemiş müslümanlar olarak bir araya gelip temel meselelerde anlaştıktan sonra ,ayrılıkları,gayrılıkları ,cemaatsel içtihadları bir yana bırakarak.Toplumsal şahidliğimizin gereği İstişari zeminlerde yeni eylem planlarını işlevsel hale getirmemiz gerekir diye düşünüyorum.
Unutmayalım ;Tevhid olmadan Vahdet,Vahdet olmadan kurtuluş olmaz.
İlgin için teşekkürler Vedat kardeşim