Ertelemek bir Erdem Olunca
Odysseus sirenlerin aldatıcı melodilerini dinleyebilmek için arkadaşları tarafından kendisini gemide direğe bağlatıyor. Çünkü o şunun bilincindeydi: Kendi irade gücü yalnız başına öldürücü cazibeye dayanmak için yeterli gelmeyecekti. Kişisel zaaflarını tanımak, ön görmek ve üstesinden gelebilmek – psikoloji bu beceriyi ‘Metakognisyon’: ‘kendi düşünce ve davranış biçimleri üzerinde eleştirel ve efektif düşünme’ kavramı altında topluyor.
1955‘de o zamanların genç psikologu Walter Mischel[1] Standorf Üniversitesi’nin ana okulunda kendini yenme ve kendini yönetme/yönlendirme üzerine deneyler yapıyordu. 4 yaşındaki çocuklara sevdikleri bir çikolatayı seçtirip onlara şunu söylüyordu: ‘Bu çikolatayı hemen yiyebilirsin, ama beklersen, ben on dakika sonra geri geleceğim, o zaman 2 çikolata yiyebileceksin!’ Sonra Mischel çocukları bu cazip teklifle yalnız bıraktı –fakat gizlice de kameraya aldılar.
Bazı çocuklar fazla beklemeden çikolatayı hemencecik yediler. Onlar şu içgüdüye göre hareket ettiler: ‘Şimdi ne alabiliyorsan, al! Elimizde ne varsa o vardır’ Çocukların çoğu ise iç dünyalarında bir mücadele içine girdiler, çok komik sahneler bile göründü: Bazıları hipnotize olmuş gibi çikolatalarına bakıyorlardı, başkaları onu okşuyorlardı ve belli bir zaman sonra dayanamadılar yediler. Bir çocuk seçtiği bisküviyi aldı, dikkatli bir şekilde etrafına baktı, kremli tarafını yaladıktan sonra bisküviyi tekrar tabağın üzerine koydu. Bazıları gözlerini kapalı tuttular ya da kendi kendilerine sesli bir şekilde konuştular, yine başkaları odada şarkı söyleyerek zıpladılar ve böylece cazibeye kapılmayıp garip amcanın nihayet geri gelmesine kadar dayanabildiler.
Bu deney ‘tatmin olmayı erteleme’(delay of gratification) kavramıyla bilimsel literatüre girdi ve kişilik araştırmalarının verimli projelerini tetikledi.
İlerideki bir avantaj için kısa vadeli bir zevkten vazgeçme becerisi insan şahsiyetinin en önemli özelliğidir sonucuna varmıştı Mischel. O insan zihninin bu anahtar becerisini adım adım keşfedebilmiş. Böylece sayısız araştırmalarda ‘metakognitif kendini yönetmenin’ insanın okuldaki başarısı, onun psikolojik sağlığı ve hatta başarılı ve görece problemsiz bir hayatın üzerinde çok büyük bir tesirinin olduğu ortaya çıktı.
Kısa bir zaman önce psikolog Angela Lee Duckworth, kendini kontrolün bu formunun, okuldaki başarıyı zeka oranından çok daha fazla belirleyen bir özellik olduğunu tespit etti.
Mischel, kendini yönetmenin bu temel becerisinin ‘ilgiyi/dikkati stratejik olarak yönlendirme/tahsis etme’(strategic allocation of attention)’de yattığını söylüyor.
Ona göre kendini kontrolün irade gücüyle fazla bir ilişkisi yok, fakat bundan daha çok kendini ‘cazip/sıcak ayartıcı’lara (O, ne tatlı bir baklava!) karşı trik ve tekniklerle başka şeye yönlendirmeye/dikkatimizi dağıtmaya bağlı. Şansımıza bu tür ‘el becerileri’ geliştirilebilir, antremanı yapılabilir ve sonradan eğitilebilir.
Meselenin bu beceriye bağlı olduğunu bilmek bile yardımcı olabilir, onu ‘mecbur kalındığında’ mobilize edebilmek için. Böylece makalenin başlığına geri gelmiş oluyoruz.
Sonuç olarak yetişkinler 4 yaşlarındaki çocuklardan daha fazla irade gücüne sahip değiller. Salt irade gücüyle 40 yaşındaki insanlar olarak uzun vadede kendi arkaik impulslarımıza (içgüdülerimize) karşı koyamayız. Bunun üstüne üstlük artık çok daha rafine edilmiş bir şekilde burada ve şimdi’ye el uzatmak, zevklenmek ve hiçbir şeyi/zevki kaçırmama konusunda kandırılmaya çalışıldığımız bir dönemde bu haydi haydi böyle.
Dolayısıyla öğrenmemiz gereken –tıpkı 4 yaşındaki o çocuklar gibi- cazibeyi yenmenin/aldatmanın yollarını aramaktır. Özellikle tekrar iyi hedefler belirlediğimiz zamanlarda.
Bizim irademiz dediğimiz şey aslında ‘niyetlerimiz, planlarımız ve uygulama problemlerinden’ oluşan kompleks bir üründür.
Gündelik hayatın aldatıcı sirenlerinden etkilenmeden gemimizi nasıl sürebileceğimizi bir sonraki makalede öğrenebilirsiniz.
Kaynak: Psychologie Heute, 1/2010
[1] Walter Mischel 1930’da Viyana’da doğdu, 1938’de Nazilerden ailesiyle beraber kaçmak zorunda kaldı. Brooklyn’de büyüdü ve Harvard ve Stanford Üniversitelerinde daha sonra profesör oldu. O zamanımızın en nüfuzlu psikologlarındandır.