Konuşmasında öne çıkan çok önemli iki husus var. Birisi, 90’lı, 80’li ve hatta 70’li yıllardaki İslamcılığını çöpe atmasıdır. Meğer o yıllarda İslamcıymış. Bu yönüyle, misafiri olduğu kanalın bayan sunucusunun, yıllardır başında taşıdığı ‘örtü’yü, duyduğu pişmanlık gereği kaldırıp atması arasında paralellik kurdum.
Mustafa İslamoğlu’nun İslamcı geçmişinden pişmanlık duymasını, son yıllarda Kemalist Cumhuriyetin köklerine ve ulusal şiarlara kanat çırpan söylemleriyle birlikte ele aldığımızda taşlar yerine oturmaktadır. İslamoğlu’nun geçmişini çöpe atması tamamen Allah’la kendi arasındaki bir meseledir. Geçmişinde nasıl ve ne kadar İslamcıydı, şimdi nereye doğru savrulmaktadır, bunu gerçek anlamda Allah bilir. Bizler Allah’ın, “ökçeleriniz üzere geri mi döneceksiniz?” mealindeki dehşet veren uyarısını kaale alarak buradayız. Ökçesi üzerinde dönenlerden olmayacağız. Ülkenin dört bir yanındaki mezarlar, insanların cesetleri kadar, dönülmüş, terk edilmiş, reddi miras edilmiş fikirlerle de doludur.
Bir kişinin, geçmişte İslamcılık adı altında yaptıklarını, yaşadıklarını, düşündüklerini tenkit etmesi; daha iyisine ulaşmak için geçmişteki hataları yad etmesi saygı duyulacak bir duruştur. Tevbe, günahtan sevaba, küfürden imana doğru olur. Rasullerden başka hiç kimsenin Müslümanlığı ilk günden son güne kadar kusursuz ve tekdüze değildir. İnişler-çıkışlar olması tabiidir. Tabii olmayan, bir insanın bir taraftan İslamcı(!) geçmişini çöpe atarken, öte yandan, İslam’la hesaplaşmanın kısa tarihi demek olan yeni rejimin kutsallarına göz kırpması, attan inip eşeğe de değil, necis bir hayvana binmesidir.
Mustafa İslamoğlu’nun konuşmasında dikkat çeken ikinci husus, AKP iktidarına dair değerlendirmelerinde öne çıkmaktadır. Sözlerinden anladığım kadarıyla, yirmi yıllık AKP hükümetini iflas etmiş bir İslamcı iktidar olarak değerlendirmektedir. Bu söylem bir boyutuyla oldukça tanıdıktır. Oliver Roy isimli bir Fransız tam otuz yıl önce (1992) Siyasal İslam’ın iflasını ilan etmişti. İslamoğlu iflas ilanını yinelemekte neden bu kadar gecikti, anlamadım.
İslamoğlu, AKP iktidarını yerden yere vuruyor. Özet olarak İslamcıların iktidarla imtihan olduğunu söylüyor ve sonuç olarak, “İşte bu!” demeye getiriyor. Demek istiyor ki, İslamcılık iktidar olmamalı, İslam siyasetle uğraşmamalı. İslamcıların muhalefette iken daha tatlı olduklarını, muhalefette iken başörtüsü mağduru olanların iktidara elince nasıl başörtüsü mağruru olduklarını vb. pervasızca eleştiriyor.
İslamoğlu en büyük cinayeti işte bu noktada işliyor. Çünkü AKP’ni İslamcı bir parti, iktidarını da İslamcı bir iktidarmış gibi sunuyor. Oysa AKP hiçbir zaman kendisini İslamcı olarak nitelendirmemişlerdir. AKP İslamcı bir parti değildir. Tüzükleri açıktır. Liderinin İslam’la, laiklikle, demokrasiyle ilgili kanaat, görüş ve tutumu ortadadır. AKP kurucularının -başta R. T. Erdoğan olmak üzere- geçmişinde -tıpkı Mustafa İslamoğlu gibi- bir şekilde İslam ya da bir boyutuyla İslam vardır. Geçmişinde şu veya bu şekilde İslam’ın olması hiçbir insanı siyasette (kastedilen manada) İslamcı yapmaz. Eğer öyle olsaydı, ülke siyasetine damgasını vurmuş Adnan Menderes, Süleyman Demirel ve Turgut Özal’ın, hatta Kenan Evren’in de İslamcı olması gerekirdi. Tayyip Erdoğan AKP’sinin siyasetiyle Demirel ya da Özal’ın siyasetinin farkları nerede acaba?
İslamoğlu AKP’ni özellikle ve bilinçli olarak, kastı mahsusa ile İslamcı kategorisine oturtmaktadır. Çünkü fikrî savrulmalarının meşru, doğru ve anlamlı sayılması için siyasal İslam’ın, İslamcılık teorisinin de iflas etmesi gerekmektedir. Bu sokaktan yürünürse, yol İslam’ın siyasal bir talebi yoktur, İslam iktidar olmamalı, siyasi bir talepte bulunmamalı yazan bulvara çıkar. Kısacası İslamoğlu yolunu seçmiştir.
AKP iktidarının İslamî bir siyaset olduğunu telkin edip, yirmi yıllık iktidarın, -nedense bilhassa son dönemde daha çok göze batan- icraatlarının İslam’a fatura edilmesinin vebali, öncelikle meselenin böyle anlaşılması için çabalayan kalemşorlara aittir. Kendileri islamsız siyasete vurgun oldukları için, başkalarını da kendi bataklıklarına ortak etmek istemektedirler.
AKP iktidarı İslamcılık şöyle dursun, İslam’ın siyaset olarak ülke gündeminden ebediyen düşmesi için siyaset yapan, bunun için var kılınmış bir partidir. Parti kendisini muhafazakâr demokrat olarak tanımlamaktadır. Ve bu Parti bu haliyle bir zamanlar İslamoğlu’nun da gözdesiydi. İslamoğlu Karun’a verilen ihtişama gıpta ile bakanlardandı. Karun’un sarayı yerin dibine geçirilince, “iyi ki biz de Karun’la beraber yerin dibine geçirilenlerden olmadık” diye şükredenler vardı… İslamoğlu da Saraydan gelen bazı çatırtı sesleri duymuş olmalı ki, oraya doğru veryansın etmektedir.
Mustafa İslamoğlu geçmişte AKP iktidarına tam destek vermişti. Seçimlerde “oy vermeyin de koy verin mi diyeyim?” gibi kıvırtmalı cümlelerle, muhafazakâr demokrat partiye keklik avlıyordu. Müslümanları -kendi söylemiyle- bu adaletsiz, zalim, emaneti ehline vermeyen, ‘gücü eline geçiren haklıdır’ (tagallüp) ilkesinin günümüzdeki mümessili iktidara ram olmaya çağırıyordu. Seçimleri gerçek kurtuluş savaşı olarak adlandırıyor, kurtuluş savaşını kazanmak için AKP’ne oy vermeyi işaret ediyordu. Bülent abisi ‘Hitamuhu Misk’ etkinliğinde boy gösteriyordu.
Peki, bir insan on yıl öncesindeki bu görüşlerinden, kurtuluş savaşının, düşmanın karşısındaki tarafı olarak gördüğü partiye bugün adeta lanetler yağdırma noktasına gelmişse, on sene sonra nasıl bir çizide olacağından emin olunabilir mi? On yıl sonra acaba neleri çöpe atacaktır?
İslamoğlu Fethullah Gülen günahından da böyle kolayca kurtulmuştu. Müslümanları Hocaefendisinin ayakkabılarının bağı olmaya bile layık görmeyen bu zat, 15 Temmuz’dan sonra, F. Gülen’i hep eleştirdiğini yazmaktan utanmadı.
Yeryüzünde bir tek kişi kalsa bile İslam davası diri, canlı, sağlam şekilde yerinde durmaktadır. Bu dava kıyamete kadar gücünden, şerefinden ve güzelliğinden hiçbir şey kaybetmeyecektir. Kaybedenler, yeryüzünün bu tek asîl davasına sırt dönenler, geçmişini yadsıyanlar olacaktır. İslam davası bir, izzeti kimin yanında arayacağımızı belirleme mücadelesidir.
Allah’ım sen ayaklarımızı İslam’da sabit kıl.
Kalplerimizi de eğriltme.
Islam hem Dîn hem de devlettir. Hem ibadet ve hem de siyasettir. İbadeti de siyaset, siyaseti de ibadettir. Hacc örneği bunun bariz bir şeklidir.
Kalemine yüreğine sağlık kardeş
Ağzına, kalemine sağlık hocam. Aslında daha çok şeyler söylenebilir ama…
175- “Onlara şu adamın olayını anlat: Adama ayetlerimizi sunduk, fakat o onların içinden sıyrılıp çıktı. Arkasından onu şeytan peşine taktı da azgınlardan oldu. ”
176- “Eğer dileseydik bu ayetler aracılığı ile onun düzeyini yükseltirdik, fakat o yere saplandı kaldı. Onun durumu üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp horlayarak soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu hikâyeyi onlara anlat, ola ki, üzerinde düşünürler. ”
177- “Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden toplumun durumu ne kötü bir örnektir. ” Araf suresi
“Nice din bilgini tanıyoruz ki, Allah’ın dinini gerçek anlamda öğrendiği halde ondan sapar. Onu olduğundan başka türlü açıklar. Bu bilgisini bilinçli tahrifler, yeryüzünün geçici hükümdarlarının keyfine göre fetvalar için kullanır! Bu tahrifler ve fetvalarla Allah’ın hakimiyetini ve O’nun yeryüzündeki bütün mukaddeslerini çiğneyenlerin saltanatını sağlama almaya çalışır!
Biz bu bilginler içinden; yasama Allah’ın haklarından biridir, bu hakka kendisinin sahip olduğunu iddia edenlerin ilâhlık iddiasında bulunmuş olacaklarını, ilâhlık iddiasında bulunanların ise kâfir olduklarını, ayrıca o kişilere bu hakkı verenlerin ve onların peşinden gidenlerin de kâfir sayılacaklarını bilen ve söyleyen kimseler gördük. Bununla beraber bu gerçeği bilmelerine ve dinde bu gerçeği bir zaruret olarak öğrenmelerine rağmen bu din bilginleri, yasama hakkını kendinde gören ve bu hakkı iddia etmekle ilâhlık iddiasında bulunan zalim idarecilere dua ederler. Bizzat kendilerinin küfürlerine hüküm verdikleri bu insanlara dua ederler ve onlara “müslüman” adını yakıştırırlar!.. Onların bu yaptıklarım, en ideal islâm olarak gösteriyorlar. Yine bunların bazılarını gördük ki; bir sene faizin bütün çeşitlerinin haram olduğunu yazdıkları halde, başka bir sene onun helâl olduğunu yazmaya başlarlar. Yine bunların öylelerine rastladık ki, insanlar arasında fuhuşun ve ahlâksızlığın yayılmasına ön ayak oldukları gibi, bu çirkefin üzerine din örtüsünü, dini ünvanları ve alâmetleri çekmeye çalışırlar.”
Seyyid Kutub
kalemine sağlık üstad.
fırıl fırıl dönmek serbesttir.
“… önemli olan gönlünüz dönmesin” !!!
Teşekkür ediyorum kardeşler, ağabeyler
Allah razı olsun hocam. Adeta gönlümüze su serptiniz. İslam (tevhid) Adem (as)’dan Resullullah (sav)’e kadar ondan kıyamete kadar var olacaktır. Tarih, ömrü küfürle geçip son anda hidayeti isteyen ve buna nail olan şahisyetler dolu olduğu gibi ömrünün bi kısmı hidayet üzerine diğer kısmı ise küfür üzerine olan insanlarla dolu. İslamoğlu için bir müslüman olarak ona bu yanlışından dönebilecek feraseti Allah’tan isterim. Zira, müslüman olarak sadece üzülüyorum ama bu konuda ısrarcı ise de Rabbim daha iyi bilir diyip O’na havale ederim.
Allah bizlerin ayaklarını son nefesini verene kadar dini tevhidi üzerine sabit kılsın.
Selametle…