Modern zamanların insanı köleliği içselleştirmiş durumdadır. Hayata dair okumalarını yaparken köle olmadığı varsayımından hareketle sözcükler üretmektedir. Oysa bedensel köleliğin yerini zihinsel köleliğe bıraktığı bir dünyanın içinde yaşamaktayız. Etrafımızı çevreleyen şeyler modernitenin ürettiği şeylerdir. Metalaşma hızla bizi kuşatmakta ve ihtiyaçlarımızın ne olduğuna bile biz karar verememekteyiz. Ülkeler işgal edilirken ve dünya buna sönükte olsa ses çıkarırken zihinlerin köleliğine, bedenlerin işgaline sessiz kalınmaktadır. İnsan olarak ben kimim, neredeyim, ne işe yararım, sınırlarım nedir ve sınırlarımı belirleyen kimdir? Belki daha onlarca soru bizi kendimizle yüzleşmeye ve tefekkürle sorgulamaya itebilir.
Modernite insanı kendi dışındaki şeylerle meşgul olmasını sağlar. Sorunu hep dışarıda gösterir ve kendine dönük arınma hususunda isteksizdir. Çünkü eline tutuşturulan yaşam reçetesine göre yaşamaktadır ve iyilikle kötülük istatistiklerin oluşturduğu skalaya göre bellidir. Sorun bu istatistiklere uymayan, grafik eğrisinde orjinin altında kalanlardadır. Öyleyse mesele ağır abilerce belirlenmiş olan değerlere en yakın yerde olmayı sağlayacak düşüncelere ve yaşam koşullarına sahip olmaktır. Post modernizm ise dış dünyadan banane der. Kim ölmüş kim kalmış benim sorunum değil der. İstatistiksel değerlerin de canı cehenneme der. Önemli olan benim der ve ben canım nasıl isterse öyle yaşarım der. Aslında bu iki insan türü de kendilerine ait olmayan bir dünyanın köleleridir. Biri hazlarının diğeri ağır abilerin kölesidir.
Modern insan kendi ihtiyacının ne olduğunu bile bilmeyen insandır. Ona ihtiyacı hep dışardan bir koşullanmayla öğretilir. Her yeni çıkan cep telefonu, her yeni çıkan TV’ler, her yeni çıkan PC’ler, mobilyalar, beyaz eşyalar vs. vs. hep ihtiyaç olarak ona dayatılır. Tüketime odaklı insandır. Tükettikçe itibar kazanan ve tüketmek için biriktiren bir duruşa sahiptir. Biriktirme hastalığına tutulmuştur. İhtiyacı olan birine malından vermez çünkü tükenecek korkusu yaşar hem Allah’ın doyurmadığı bir kimseyi ne diye doyursun ki! Modern insan açtır. Ne kadar biriktirse de açtır. Çünkü yeninin sonu yoktur ve arzuların da sonu yoktur. Modern insan kendisini eşyanın emanetçisi olarak görmez. Eşyanın sahibi gibi görür. Eğer eşyanın emanetçisi olduğunu fark etse malı dilediği gibi tasarruf edemeyeceğini bilir. Çünkü malın sahibi kim ise malın nasıl tasarruf edileceğini de o belirler. Hiç siz size emanet edilen bir malı emanet edenin kârı dışında bir işte çarçur eder misiniz? Elbette kendini bilen bir kimse etmez. Ama modern insan kendini de bilmez. Kendini bilmediği için Rabbini de bilmez.
Rabbinin kim olduğu noktasında netleşmemiş biri kendisini kimin terbiyesine bırakacağı hususunda da netleşmemiştir. Modern insan pragmatisttir. Bu yüzden münafıktır. Nabza göre şerbet vermeyi iyi bilir. Kâh demokrasi ile terbiye olur, kâh monarşiyle, kâh jakoben cumhuriyetçilikle, kâh İslamcılıkla. Yani kimin rabliği ona daha çok itibar, para, şöhret kazandırıyorsa onun terbiyesine girmiştir. Onun içindir ki müşriktir. Çünkü helvadan yaptığı tüm putları işine gelmediği zaman yer ve bir rabbi diğer rabbiyle aldatabilir. Böylece rablerini birbirine şirk koşar. Her efendi önünde tazimde bulunduğundan köledir. Kendisi olmaktan çıkmıştır. Artık o başkalarının metasıdır. Ruhu olan, kalbi olan, hisseden acı çeken bir varlık olmaktan çıkmıştır. Artık o yalnızca tüketmek için biriktiren ve biriktirdikçe tükenen bir metadır. Artık o zihni dumura uğramış bir köledir.
Modern zamanların köleliği kadim zamanların köleliği gibi değildir. Artık efendiler kölelerin yeme-içme, barınma ihtiyacıyla uğraşmamakta onların ellerine ölmeyecek kadar sıkıştırdıkları ücretlerle kendilerini özgür hissettirecek yeni zihin işgallerine başvurmaktadırlar. Dünyanın en değerli (!) üniversitelerinde okuyan gençlere kapitalist sermayedarlar gelerek yüksek ücretler teklif etmekte ve kim yüksek ücret öderse onun firmasında çalışmayı kendine itibar saymaktadır. Oysa çağın yeni köle pazarları bu üniversiteler olmuştur da kimse fark edememektedir. Çünkü insan kendi köleliğini fark etmemektedir. Çağın sorunu aslında insandır. İnsan kendinde olanı değiştirme tarafı olmaktan uzaktır. Zihinleri dumura uğramış bireylerin değişime açık olması beklenemez. Teknik insanı esir almış durumdadır. Zamanının büyük bölümünü facebook, twitter vs. PC başında geçiren kimseler tefekküre uzaktırlar. Tefekkür etmeyen insan kendi arınmışlığı için kafa yoramaz. Çünkü sürekli yoğundur. Modernitenin istediği de budur. İnsanı kendisi dışındaki bir dünya ile sürekli meşgul etmek ve bireyin arınma isteğinin ve Hak olanı kavrama gücün elinden almaktır. Modernite için hak olan istatistiklerin sklalalarında üst değer olarak gösterilen şeylerdir. İyi ve kötü, güzel ve çirkin, faydalı ve zararlı olan her şey istatistiklerin gösterdiği değerlerde mevcuttur. Modern insan bu zihni köleliğe devam ettikçe ve arınmayı dilemedikçe kendi rabbini dahi seçemeyecek ve başkalarının rabliğine boyun eğen bir meta olarak kalacaktır.
Allah, Adem’e eşyanın isimlerini öğreterek ona adam olmayı öğretirken modernite insana iblis gibi ebedi yaşamayı ve sınırsızca tüketen varlık olmayı öğütleyerek şeytanlaşmaktadır. Allah insanı terbiye ederken ebedi olan bir hayat için geçici olanı feda edebilmeyi malların ve canların karşılığında cenneti kazanabilmeyi öğretirken, modernite geçici olan için ebedi olanı mahvetmeyi arzulayarak kârsız bir ticareti öğretmektedir. Modernite bir çok efendiye kulluğu ve böylelikle insanın metalaşmasını sağlarken Allah insanın tek bir yaratıcıya kul olarak onun terbiyesiyle karakterli bir kişilik kazanmasını dilemektedir. Modernite, insanı bilinçte, seçmecilikte, yaratmada sınırlandırırken Allah ise insanı bilinçte, seçmede ve yaratmada desteklemektedir. Allah, akleden bir kul isterken modernite aklını dumura uğratmış bireyler ister. Modernite insanı sosyolojinin, tarihin, biyolojinin ve kendisinin kölesi yaparken Allah insanı tüm bu köleliklerden kurtararak alim, müfekkir ve salih bir kimse yapmayı dilemektedir. Allah, insana vahiy ve resuller aracılığı ile çizdiği terbiyeyle dünyayı daha yaşanır bir hale getirirken modernite ise “insanın insanın kurdu” olduğu bir dünya varederek toplumsal bir infazın hükmünü vermektedir.
Biz bugün hangi hayatın içerisindeyiz. Tüketime adapte olmuş, biriktirme hırsına kapılmış, çoklukla övünen ve malı tutkuyla sevenler tarafında mıyız yoksa malı Allah’ın tasarruf etmemizi istediği şekilde mi tasarruf etmekteyiz? Zihinlerini modernitenin çarklarında dumura uğratanlardan mıyız yoksa Allah’ın vahyiyle arınanlardan mıyız? Pragmatist miyiz yoksa mümin miyiz? Elbette sorular çoğaltılabilir herkes bu soruları kendine sorabilir. Yapmak zorundayız çünkü hesapların açılacağı bir günde Allah’ın bize bu soruları sormasından önce kendimize sorarsak bir faydası olur. Aksi takdirde keşke ebedi hayatım için önden bir şeyler takdim edebilseydim diyenlerden oluruz.