Yüzyılın en önemli gelişmelerinden birisi teknolojinin hayatımızın vazgeçilmez unsurlarından birisi olmasıdır sanırım. O kadar ki, onlar olmadan insan kendisini eksik hissediyor. Telefon evde unutulduğunda o gün bir garip geçiyor. Sanki yaşanmamış gibi, insanın eli sürekli cebine gidiyor, sonra fark ediyor unuttuğunu… Otobüs ve metrolarda herkesin elinde telefon; başlar öne eğilmiş ya sosyal medyada ya da haber ve oyunlarda… Oyun ise daha farklı bir durum… Özellikle pedagogların dikkat çektiği bir nokta var ki oldukça önemli… Küçük yaştaki gençlerin oyun bağımlılığı onları yaşadığımız dünyanın gerçeklerinden ne yazık ki koparıyor ve kısa zaman içinde psikolojik vakalar ortaya çıkıyor. Yakın zamanda haberlerden öğrendiğimize göre, bu durum gençleri ne yazık ki intihara kadar sürüklüyor.
Yazılı ve görsel basın ve oyunlar toplumda belirli bir algı oluşturuyor. Fakat bu, bizim düşünmek istediğimiz bir algı biçimi mi yoksa bize dayatılan bir durum mu? Medyanın, insan hayatı üzerinde nasıl bir etkisi vardır?
Medyanın insan hayatını, devlet düzenini ve toplum algısını nasıl etkilediği ve değiştirdiğine dair bir kitap yayımlandı: Eric Fattor’un yazdığı “Amerikan İmparatorluğu ve Eğlence Cephanesi.” Kitabın alt başlığı, “Yumuşak Güç ve Kültürel Silahlanma”. Avangard Kitap’tan çıkan eseri Papatya Tabak çevirmiş.
Yazarımız uluslararası ilişkiler ve siyaset uzmanı. Colorado Üniversitesi’nde dersler vermiş, şimdi de Hendrix College’de akademik çalışmalarına devam ediyor. Kitap dört bölümden oluşuyor. Popüler eğlence yoluyla meşruiyet: Britanya İmparatorluğunu canlandırmak (1815-1945), Soyutlanmacılığı aşmak: Sinema, radyo ve Amerikan İmparatorluğunun yükselişi (1898-1945), Liberalizmi yaymak: canlı yayın, tüketim ve Amerikan imparatorluğunun olgunluk dönemi (1945-1968) ve Sanayi sonrası yenilenme: Gerillalar, partizanlar ve Amerikan imparatorluğunun zaferi (1965-1989)
İnsanları eğlenceye yönlendirip etkisizleştirmek
Yazar eserinin giriş kısmında, Facebook ve Twitter gibi sosyal medya ağlarının Arap Baharı’nda, Britanya’daki eylemlerde çok aktif kullanıldığını ve insanların bu vesile ile hızlı bir şekilde örgütlendiğini fakat Amerika’nın henüz böyle bir durumla yüzleşmediğini okurlarına hatırlatıyor. “Amerikan İmparatorluğu, sosyal medyanın değiştirici ve yıkıcı gücüne dair yaygın algıya rağmen herhangi bir meydan okumayla karşılaşmadı.” (S.8)
Yazar, kitabın iddiasını şu cümlelerle açıklıyor: “Bu kitap, ABD’nin kaba kuvvete başvurmaya ihtiyacı kalmadan bu düzeni sürdürmesinin arkasında, sanayileşme bağlamında ortaya çıkan ve bugün artık dünya ölçeğinde yayılmış bir kuvvet olduğunu iddia ediyor. Bu kitabın iddiası, bu gösteri ve teknoloji karışımının bir eğlence cephanesi yarattığıdır ve Amerikan İmparatorluğu’nun başarısının gerçek sırrı budur.” (S.10)
Günümüz modern eğlence algısının insanın düşünme yeteneğini köreltip kendisini oyaladığı ve farklı hayal dünyasına götürdüğünü söylemek mümkündür. Bunun geniş kitlelere yayılmasıyla toplumun zihin dünyasının sömürüldüğünü ve farkına varmadan eğlencenin bir unsuruna kendisini kaptırdığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu durum devlet eliyle gerçekleştiğinde toplumun algısı bir hayli değişebiliyor. Yazar, kitapta bu duruma örnek olarak Mısır ve Sudan’daki krizlerde İngilizlerin müzikhol dergilerini kullandığını, insanları eğlenceye yönlendirip etkisizleştirdiğini veriyor.
“Halk kendisini eğlendirip oyalayan gazeteler ve müzikholler nedeniyle bu çöküşten habersizdi”
Yazar, ilk bölümde XIX. yüzyılın ilk yarısında İngiltere’deki köle ticareti ve bu dönemde ortaya çıkan basına dikkat çekiyor. Köle ticaretinin yaygın olduğu XIX. yüzyılda, bu durumdan rahatsız olanlar gazete çıkarıp dikkat çekiyor. Basında çıkan haberler köle ticaretinin yaygın olduğu Afrika ülkeleri başta olmak üzere Avrupa’da da kısa zaman içinde yankı buluyor. Zamanla Britanya Kölelik Karşıtları Derneği kuruluyor ve bu dernek üç milyon gazete ve kitapçık basıyor. Çok geçmeden köle ticaretinin yasaklanması Britanya meclisine geliyor.
XX. yüzyılın başındaki milliyetçi dalgada İngilizler müzikholü keşfediyor ve bunu dünya konjonktürüne uyguluyor. Yaklaşan dünya savaşı öncesi İngilizler, toplumunu buna hazırlıyor: “Müzikhol. İşçi sınıfından yüzlerce kadın ve erkek akşam eğlencesi için yerel barlar ve tiyatrolara doluşup vatansever marşların okunduğu milliyetçi oyunları seyrettikçe Büyük Britanya’nın Güney Afrika içlerinde Boer çiftçilerine karşı kötü planlanmış bir savaşa girmesi kolaylaşıyordu.” (S.49) Bu yüzyılın başında tabloid gazetelerin yanı sıra müzikholün gücü giderek artıyor, Sudan ve Mısır’daki isyanlar gündemden düşürülmeye çalışılıyor. Yazarın şu cümlesi toplumun içinde bulunduğu durumu gayet güzel özetliyor: “Müzikhol şarkılarında ve Londra’daki jingoist (şovenist) gösterilerde açığa çıkan milliyeti coşku Britanya İmparatorluğu’nun çökmekte olduğu gerçeğini saklayamazdı. Fakat halk kendisini eğlendirip oyalayan gazeteler ve müzikholler nedeniyle bu çöküşten habersizdi.” (S. 67)
19 dilde 500 farklı kanaldan yayın
XX. yüzyılın ilk yarısında İngiltere’de milliyetçilik eksenli kısa filmler çekilmeye başlıyor. Savaş sürecinde bu durum İngiliz hükümeti tarafından kullanılıyor fakat savaşın devamında İngiliz sömürgelerinde bağımsızlık mücadelesi başlıyor. Burada Gandi’nin çabaları dikkat çekiyor. Gandi, Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesini tıpkı İngilizler gibi medya üzerinden yapıyor ve başarılı oluyor. Bu dönemde kurulan “British Council gibi kanallar, faşizmin ortaya çıkışını veya Hindistan gibi yerlerde Britanya İmparatorluğu’nun kötü imajını bastırmadı ama yerel düzeyde yanlış algılamaları düzeltmede yardımcı bir mecra oldu ve kurnazca sunulan eğlendirici bilginin yerel halkta nasıl sempati yaratabildiğini ispat etti.” (S.82)
İngilizler, bu dönemde kurdukları BBC ile dünyada kendi aleyhlerine oluşan algıyı kırmada kısmen başarılı oldu. BBC tarafından yapılan haberler, yazarın belirttiğine göre, II. Dünya Savaşı’nın ortasında 19 dilde 500 farklı kanaldan yayınlandı. Yazar, İngilizlerin medyayı kullanarak, bu dönemde, Hitler’i yıpratmada başarılı olduğunu iddia ediyor.
“Biz bir ürün satıyoruz. Bu ürün serbest girişimcilik ve Amerikan değerleri sistemi”
Britanya İmparatorluğu’nun bu gücü II. Dünya Savaşı’nın ardından yerini ABD’ye bırakıyor. Yazar, ABD’deki görsel medyanın ve savaş filmlerinin XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyılın başında başladığını belirtiyor. Bununla ilgili çok sayıda kısa film çekildiğini de ekliyor. ABD’de XX. yüzyılda Fox Pictures, Metro, United Artist ve Universal gibi büyük yapım şirketleri kuruldu. Yazar, bu şirketlerin ilk dönem filmlerinin ABD milliyetçiliğini yayma politikası güttüğünü anlatıyor. ABD iç savaşını anlatan “Birth of A Nation” filmi 1915-1946 arasında dünyada 200 milyon insan tarafından seyredilmiş. Yazar, XX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çekilmeye başlanan ABD filmlerinin savaş propagandası yaptığını, özellikle Mc Carthy döneminde komünist karşıtı propaganda aracı olarak kullanıldığını ve eğlence amaçlı olduğunu örneklerle açıklıyor: “İlk zamanlarda Walt Disney, Hollywood’da komünist olduğundan şüphelenilen sanatçıların ve yazarların kara listeye alınmasında aktif olarak yardımcı olmuş; hatta 1938’de kendi stüdyosunda grev düzenleyen eski çalışanlarının isimlerini istihbarata verecek kadar ileri gitmişti.” (S.196)
Yakın dönemde yapılan ve gişede önemli kazançlar elde eden Top Gun, Star Wars ve Hearthbreak gibi filmler ABD’nin tüm dünyadaki sinema gücünü artırmış, CNN ve MTV gibi kanallar da bu güce destek olmuştur.
Yazıma bir dönem ABD Dışişleri Bakanlığı görevini yürütmüş Colin Powell’in bir sözüyle nihayet vereyim. Powell, reklamcılıkta önemli bir isim olan Charlotte Beers’i dışişlerinde kamu diplomasisi müsteşarlığı görevine getirirken; “Dünyanın en iyi reklamcılık uzmanlarından birini istedim çünkü biz ne yapıyoruz? Biz satıyoruz. Biz bir ürün satıyoruz. Sattığımız ürünün adı demokrasi. Bu ürün serbest girişimcilik ve Amerikan değerleri sistemi. Oldukça talep gören bir ürün. İhtiyaç duyulan bir ürün.” (S.272) diyor.
Amerikan İmparatorluğu ve Eğlence Cephanesi adlı kitap, özellikle XX. yüzyılda İngiltere ve onun devamında ABD’nin yazılı ve görsel basını hem iç politikalarında hem de dünyadaki kendileri ile ilgili olumlu algı yaratmada nasıl kullandıklarını başarılı bir şekilde anlatıyor.
Eric Fattor, Amerikan İmparatorluğu ve Eğlence Cephanesi, Avangard Kitap
Sedat Palut
KAYNAK : www.dunyabizim.com