Ali Haydar Haksal 08.02.2021 Milli Gazete
Filistin’de güçlerin bir dengesi yok. Bir tarafta emperyalizmin hemen bütün güç ve imkânları var iken Filistin halkının böyle bir gücü yok. Onların manevi güçleri, ellerindeki taşlar, sapanlar ve insanın kendisi. İsrail ABD’siz düşünülemez. O yetmiyor gibi diğer emperyal ülkeler de onlara hem eşlik ediyor hem destek veriyor. Onların savunucusu kimse kalmıyor. Irkçı emperyalizmin “…helikopterleri, füzeler ve tanklar dâhil olmak üzere orantısız güç kullanmak ve bunu medyanın karartması sayesinde tamamen asimetrik bir konumda yapmak. Bu, iki devlet arasında bir savaş değil. Bu, esasında sömürge ordusuna sahip bir devletin, her türlü kolektif cezalandırma yöntemlerini kullanarak devletsiz sömürgeleştirilmiş bir halka saldırması.” (s. 83) Sonuçları, doğal olarak dengesiz. Ölen siviller, çocuklar, kadınlar ve yaşlılar var. Bu sayı çok kabarık. Onları koruyacak, medya desteği ile dünyada ilgi uyandıracak bir güç de yok. Öyle ki Yahudi hahamları açıkça Filistin halkının ortadan kaldırılmasını öneriyor. “Yahudi tarafındaki muazzam ırkçı duygunun dışa vurumu. Birkaç gün önce, Şas Partisi’nin başhahamı Ovadia Yosef, Filistinlilerin ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi. Onlar yılan, öldürülmeleri gerekir.” (s. 86)
İsrail’de liderler değişse de sonuç değişmiyor.
Diğer yandan mağdur ve mazlum Filistinliler suçlu ve terörist gösteriliyor. Adeta onlar insan olarak görülmüyor.
Komşu Lübnan’daki mezhep ayrılıkları, birbirleriyle çatışma hâlinde oluşları da Filistinlilerin yalnız kalmalarına neden oluyor. Kuşaklar arasında bir kopukluk olduğunu söylüyor Edward Said. Kendi deneyimlerinden de yararlanmadıklarından yakınıyor.
Edward Said, Amerika’da, İngiltere’de ve birçok yerde sürekli Filistin konusunu gündeme getiriyor konferanslar veriyor, medyayı gücü yettiğince bilgilendiriyor. Ona karşı da tedbirler alınıyor. “Sanırım istedikleri şey benim suskunluğum. Ölmediğim takdirde böyle bir şey olmayacak.” (s. 95) “Üzerimde, beni konuşma yapmaktan, başkalarını da beni dinlemekten caydırmaya yönelik kararlı baskıları var. (…) Örneğin Conrad Black, İngiltere’deki yazarlarına Filistin hakkında hiçbir zaman lehte bir cümle yazmamaları ve her zaman İsrail’e karşı kendilerini kısıtlamaları konusunda talimat vermişti.” (s. 97) “Perez, New Republic’te, İsrail’in eleştirildiği tek bir cümle için dahi izin verilmiyor. New York Times’ın yorum sayfalarında İntifada’nın başladığı günlerden beri birkaç sınırlı örnek dışında Filistin hakkında farklı görüşlere asla izin verilmiyor.” (s. 97) “Konuşma yapmam için Freud Derneği tarafından 2000 yılı yazında davet edilmiştim, yani Ha’aretz’de hemen ertesi gün, Amerikan medyasında birkaç gün sonra. Yani Temmuz başlarında oldu bu. Davet Ağustos gibi geldi ve ben 1 Eylül’de daveti kabul ettim. Onlara konferansın başlığını gönderdim. Konferansın iptal edildiğini bildiren mektup Şubat ayının ortasına kadar iletilmedi. Neden? Çünkü beyefendi ‘Ortadoğu’daki siyasal durum ve bu durumun sonuçları’ dedi. (…) Bilahare ne olduğuyla ilgili öğrendiğim şu, Freud belgelerinin Tel Aviv’de sergilenmesi için fon buldukları ve kendilerine eğer bu belgeleri sergilemek ve İsrail ile Amerika’daki finansörlerden temin edilen o fonu istiyorlarsa benim konferansımı ertelemeleri gerektiği söylendi. Görev duygusuyla bunu yaptılar.” (s. 99) “Viyana’daki Freud Derneği’nin başkanı onların adına, ‘Biz Avusturya Yahudi topluluğunun hassasiyetlerini, Jörg Haider’in ortaya çıkışını, Holokost’un anılarını hesaba katmak zorundayız.’ (…) …son sözü söylemiş oldum: Freud 1930’larda Viyana’dan Naziler tarafından kovuldu ve bir Filistinli olarak, bir veya iki kuşak sonra, esasında aynı zihniyet tarafından konuşma yapmama izin verilmedi.” (s. 100)
Yahudileri tedirgin ve huzursuz eden birçok neden var. Özellikle Yahudilerin nüfus artışının az olması, Filistinlilerin artması. Bu, onları zamanla azınlığa düşürecek bir durum olarak görünüyor bundandır ki, Yahudilerin tek amacı bu insanları katletmesi, göçe zorlaması, işgali artırmasıdır. Bu, Edward Said’i umutlandırıyor.