Ak Partililer iyi düşünsün. “Müslümanların maslahatı” adına kendilerini destekleyip, onları yegane hak istikamet olan Nuh’un (a.s.) gemisinin inşası çabası yerine cahiliye gemisinin kaptanlığına mahkûm etmek isteyenler mi, yoksa onlara merhamet edip, cahiliye bataklığından beri olma ve Nuh’un (a.s.) gemisine binme çağrısında bulunanlar mı onların iyiliğini düşünüyor/istiyor?
…
Bazı Müslümanlar çok merhametsiz. Maslahat adına, aslında hem kendi ahiretleri hem de onların ahiretleri için, batıl sistem içi konumlarını meşru görmeyip tevhidi davete muhatap kılmaları icap eden politika erbabına bunu yapmak yerine, onları fiili desteklerle cahiliye hükümleriyle hükmetme makamlarına itiyorlar. Bu, bir topluluğun maslahatı adına bir grup insanı bataklığa mahkum etmektir, ki İslam’da böyle bir merhametsizlik yoktur.
…
Yerelde ve küreselde “NYT, Yeşiller, muhalefet partileri ve Esed’le aynı safa düşmekten” Âlemlerin Rabbi’ne sığındığımız gibi; yerelde kadın bedeni teşhircisi Sabah-Takvim gazeteleri ile, faizcilik ve rantçılıkta TÜSİAD sermayesinden farkı olmayan muhafazakar kapitalist sermaye ile ve küreselde Afganistan’da NATO-ABD işgalcileriyle, Yemen’de Suud-Sisi katilleriyle aynı safa düşmekten de Âlemlerin Rabbi’ne sığınıyoruz.
…
CHP milletvekili Şafak Pavey, “Gezi direnişi ‘iki ayyaş’ sözüne karşı bir tepkiydi” demiş. Gezi kalkışmasıyla ilgili şimdiye kadar yapılan en isabetli yorum bu olsa gerek. O olaylarda Taksim’de bira şişeleriyle T.C. yazısı yazılması da zaten bu gerçeği teyid etmekteydi.
…
Türkiye’de Ramazan istatistikleri:
1- Gıda satışları (azalmak yerine) ciddi artış gösterir. Bu sebeple de ekonomide “Ramazan zamları” diye bir tabir oluşmuştur.
2- Okey ve çeşitli kağıt oyunu kumarlarının oynandığı kahvehanelerin (sinek avlamak ve kapılarına bir daha açılmamak üzere kilit vurmak yerine) en çok iş yaptığı aydır Ramazan. Sahura kadar insanlar kahvehanelerde al papazı ver bilmem neyi oyunları oynarlar.
3- Amerikan emperyalizminin sembol içeceği Coca Cola’nın satış rekorları kırdığı aydır Ramazan.
4- Namaz kılma oranı yüzde 30’larda iken, yüzde 70’lere varan oruç tutma oranıyla Türkiye tipi dindarlığın destanının yazıldığı aydır Ramazan.
…
Demek ki 35 yıldır dağlarda Türk ve Kürt gençlerinin kanını, LBGT sapkınlarının gayri meşru arzuları yerine gelsin diye dökmüş bu PKK/HDP’liler.
…
Bizim Kur’an’dan öğrendiğimiz akide açık ve net olarak der ki; Âlemlerin Rabbi’nin hükümranlığı temeline dayanmayan her türlü dünya görüşü, hayat tarzı, oluşum, işleyiş, kurum, kuruluş, sistem cahiliyedir ve imanın ilk şartı cahiliyeden teberri etmektir. Cahiliye ile, onun türevleri üzerinden kurulacak velayet ilişkileri ve oluşturulan entegrasyon bağları ise imana zulüm bulaştırmaktır, tevhidin zıddı bir tutum alıştır. Kısacası, cahiliyeden ve türevlerinden teberri etmek tevhidin temeli, entegrasyon ise şirkin giriş kapısıdır. Müslüman olma iddiasındaki insanlar bu konuda kesin bir karar vermelidirler: Cahiliyeden teberri mi, entegrasyon mu? Bu iki tutumun arası yoktur. Zira akidede merhale, geçiş aşaması diye bir şey söz konusu değildir.
…
Türkiyeli Müslümanlar olarak maalesef kitlesel daveti ihmal ettik, halka pek inmedik. Bilgiyi/ilmi kendi dar çevremizde dolaşımda tutmakla yetindik. Halka daveti ulaştırmak yerine, daha çok yargılayıcı olmayı yeğledik. İnşaallah bu kısır döngüyü aşmak üzere
www.islamvehayat.com ile
www.venharhaber.com sitelerinin ortak bir kitlesel davet çalışması olarak Ramazan ayının doğru anlaşılması ve ihya edilmesi gayesine matuf olarak tüm Türkiye’de ücretsiz olarak dağıtılmak üzere bir Ramazan bülteni hazırlıyoruz. Bülten basıldığında bulunduğu bölgede dağıtmak isteyen kardeşlerimiz adreslerini belirtilecek mail adresine yazarak talepte bulunabilecekler. Kitlesel davet amaçlı bülten çalışmalarımız bundan sonra da Hacc/Kurban gibi çeşitli vesilelerle devam edecek inşaallah.
…
Hadi bakalım. Zaten Allah Rasulü (a.s.) da Taif’e, dahası Tebuk’e vs tatil keyfi için gitmişti (!), Bakara Suresi 214’te de Rabbimiz (haşa) bizden önce geçenler gibi tatil yapıp keyif sürmedikçe cennete giremeyeceğimizi buyurmuştu değil mi(!). (Haber 7 sitesinde yayınlanan “Fethiye’de İslami tatil keyfi” başlıklı bir reklam üzerine).
…
Allah Rasulü (a.s.) Mekke’de yaşıyordu, ancak sistem dışıydı. Çünkü onların Allah’ın hükümlerini esas almayan toplumsal/siyasal işleyişlerinden ilkesel ve fiili olarak kesin bir ayrılışla ayrışmış (Müddessir 5, Müzzemmil 10), onların ne sertlik yanlısına, ne de ılımlısına taraftar olmamış, onları veli ve vekil tayin etmemiş, kendi imanının bildirdiği toplumsal/siyasal yapının inşası için yola koyulmuştu. Hiçbir Nebi, cahiliye gemisinin kaptanlığına namzet olmamış, kendi gemisinin inşasıyla meşgul olmuştur.
…
Üstad Seyyid Kutub’dan, kendi zamanının Mısır yöneticilerine ve onlar üzerinden tüm zamanların politikacılarına net ihtar: “İslam’ı ya tam olarak alın, yahut da bırakın.”
…
Kadim ve çağdaş şirkin temel mantığı: “Allah’ım! Bizi, yeri-göğü ve arasındakileri yarattın. Teşekkür ederiz. Bizi doyuruyor, giydiriyor, barındırıyorsun. Yağmurumuz kesilirse bize yağmur ver, bizi tehlikelerden koru. Lakin bizim işlerimize zinhar karışma, bize hayat bahşetmeni niyaz ediyor, ancak hayatımıza nizam vermeni istemiyoruz. Göklerin ilahı olarak seviyoruz seni, yerde ise hevamıza göre hareket etmek istiyoruz!”
…
Kemalistler, kendi hırsızlıklarını yok sayıp, AKP’yi yolsuzlukla eşitlemeye çalışıyorlar. AKP’nin yolsuzluk karnesi maalesef iyi değil, ancak bu konuda Kemalistlerin söyleyebilecekleri hiçbir söz yoktur. Müslümanların toplumsal birliklerini, şekilsel de olsa Hilafetlerini, bağımsızlıklarını, alfabelerini, takvimlerini vs Batının taşeronluğu hesabına çalan, Hint Müslümanlarının Hilafetin bağımsızlığı için gönderdiği paraları iç edip İş Bankası’nı kuran ve halen bu bankanın haram kaymağını yiyen Kemalistler, AKP’nin tırnağının kiri kadar olamaz. Bizim AKP’ye yönelik eleştirimiz, İslami düzlemde eleştirilerdir. Biz AKP’nin düşmanı değil muhalifiyiz, ancak doğrudan İslam düşmanı olan Kemalizmin ve Kemalistlerin hem muhalifi hem de düşmanıyız.
…
Mevcut siyasi arenada ümmetin dostu kim ola ki?
Suriyeli mazlumları kovmayı vaad eden CHP mi?
“Serok Obama”ya biatlı şekilde coğrafyamızda laiklik misyonerliği yapan HDP mi?
“İbrahim milleti”ne dayalı ümmet ufku yerine, ulusçuluk ideolojisine dayalı “Türk milleti” anlayışını körü körüne savunmayı sürdüren MHP mi?
…
İnsanlık düşmanı alçak Avrupa, mültecileri denizde ölüme terk etmek için bahane arayışında. (IŞİD, göçmen kılığı altında Avrupa ülkelerine sızmaya çalışıyor başlıklı “haber” üzerine)
…
Küfrün sevdiği yegane “müslüman” tiplemesi; münkere, putperestliğe, haksızlık ve sömürüye müdahil olmayan, hakka taraf olan ve fakat hakka taraf olmanın ilk şartının bâtıla karşı olmak ve onunla mücadele etmek olduğu bilincine sahip olmayanlardır.
…
Bir devletin hem Diyanet İşleri Başkanlığı, hem Piyango İdaresi, hem faiz kurumları vs varsa, o devlet Allah’ın dinini de vesayeti altına almak isteyen bir şirk devletidir.
…
Zaman gazetesine şöyle bir göz attığınızda, İslam düşmanlarınca devşirilmiş bir cemaatin trajedisinden başka bir şey görmüyorsunuz. Yerelde ve küreselde hep İslam düşmanlarıyla kolkola girmiş, Suriyeli muhacirlere yönelik saldırıları bile destekleyecek kadar Müslümanlara yabancılaşmış bir “kıble ehli” topluluk. İşin bu noktaya gelmesindeki temel sebep belli: İzzeti Âlemlerin Rabbi’nin ve mü’minlerin yanında değil, kâfirlerin, egemen güçlerin yanında aramak. Keşke insanların ve toplulukların namazdaki kıblesiyle hayat alanlarındaki kıblesi aynı olabilse.
…
“İran’ın dini lideri Hamaney, ‘Suudi Arabistan, Yemen’de büyük bir hata yaptı. Yemen’de işlediği cinayetlerin izleri, Suudi Arabistan’ın yakasına yapışacak’ dedi.”
Doğru mu, doğru. Ne var ki şu cümle, bundan daha doğru:
“İran, Suriye’de zalim-kafir rejimin yanında yer alarak büyük bir yanlış yaptı. Suriye’de işlediği cinayetlerin izleri, İran’ın yakasına yapışacak.”
…
Bizler, AKP’nin ve AKP’lilerin peşine takılıp bâtıl sistemin bataklığına dahil olmak yerine, İslami konumumuzda sebat ediyor ve onlara da merhamet ve hikmetle yaklaşıyor, bâtıl sistemin bataklığından (ruczdan) İslam’ın aydınlığına hicret etme çağrısı yapıyoruz.
…
Kenan Evren öldü, ateşi bol olsun. Şimdi sağcısı da, solcusu da, Müslümanı da ona kızıyor, arkasından lanet okuyor. Okusun, yeridir. Ancak… Unutmayalım ki Kenan Evren’in “Bayrak Harekat Planı”nda sağ ve sol kamplarda yer alarak bilinçli-bilinçsiz olarak rol alıp, birbirlerine sosyalizm veya vatan-millet adına kurşun sıkan solcular ve sağcılar Kenan Evren’e kızmadan önce, ABD menşeli bir darbe planında hoyratça nasıl kullanıldıklarına dair bir muhasebe yapsalar, daha faydalı bir iş yapmış olurlar.
…
AKP’yi ve Erdoğan’ı sürekli olarak lüks ve israf üzerinden eleştiren Zaman gazetesi, sıra Koç’a, Sabancı’ya, İş Bankası’na vs gelince bu Karunların trilyonlarına trilyon katmalarına dair kâr haberlerini ballandıra ballandıra sayfalarına taşıyor. Sadece bugünkü nüshasında, hem Koç’un 3 aylık yarım milyar TL kârını, hem de Sabancı’nın yüzde 54 kâr oranını alkışlamış, büyük puntolu haberlerle. Şimdi gel de bunlara Pensilvanya münafıkları deme. (Not: AKP ve Erdoğan lüks ve israf üzerinden eleştirilmeyi fazlasıyla hak ediyor, ancak bu eleştiriyi münafıklar yapmamalı).
…
PKK-HDP’nin eş başkanı Demirtaş “Türkiye Suriye’ye girecek” iddialarını değerlendirirken “gariban halkın çocuklarının ölüme gönderilmesinin doğru olmadığını” söylemiş. Yıllardır Doğu’da katlettiğiniz 20’li yaşlardaki Anadolu fidanları gariban halkın değil de Rahmi Koç’un, Aydın Doğan’ın çocuklarıydı değil mi?
…
Cumartesi akşamı inşaallah Şirinevler’de düzenleyeceğimiz Ramazan paneli ile ilgili sorulan bir soru: Hanımlar için de yer var mı?
Açıkçası aslında bu gereksiz bir soru. Ancak ne yazık ki Türkiyeli Müslümanlar olarak halen bu konuda rüşdümüzü kazanamadık. İman eden kadın ve erkekler Kitab-ı Kerimde birbirlerinin velileri olarak nitelendirilmiyor mu? (Bkz.: Tevbe 71) O halde bu velayeti, davet ve mücadele alanlarında bölüp parçalamanın bir anlamı var mı? İslam’ın ölçüleri içinde hanımlar çalışmalar içinde yer almalı. Hanımlar İslami davet ve mücadele alanlarının asli ve vazgeçilmez öznesidirler. Nokta.
…
Faizin adının kredi, zinanınkinin ise birliktelik olduğu bir dünyada tağutizmin de bir adı despotizm diğer adı demokrasi olmuşsa şaşırmamak ve aldanmamak gerekir.
…
Vakitleriyle, rükunlarıyla ve rekatlarıyla belli ve sabit bir forma sahip olan namazın bu formunun yok sayılarak, Kur’an’ın bu forma dair açık işaretleri ve Allah Rasulünün bugüne mütevatiren ulaşan örnekliği görmezden gelinerek, çeşitli kelime oyunlarıyla namazla ilgili formu olmayan bir dua, tazarrulu niyaz gibi tanımlamalarda bulunanlar büyük bir sapkınlık içerisindeler. Bilinçli veya bilinçsizce Allah’ın dininin bir temel direğini yıkmaktadırlar. Bununla birlikte, içinde dua bulunmayan, Rabbe yakarış yer almayan, secdesinde Rable hasbihalin, O’na niyazda bulunmanın olmadığı bir namaz da Rabbimizin ikame etmemezi istediği ve Rasulünün bize öğrettiği bir namaz olmamaktadır. Rükuda ve secdede asgari olarak okunması öğretilen tesbihatın dışına çıkmayan bir statikleşmiş namaz algısı doğru değildir. Namazlarımızı niyazlarımızla, dualarımızla, okuduğumuz ayetleri tefekkürümüzle dinamikleştirelim, diri ve dirilten bir inşa ibadetine dönüştürelim.
…
Kürt yazar ve siyasetçi Orhan Miroğlu’nun bugün (4 Mayıs 2015) köşesinde yazdıklarını okuyunca, Doğu’da PKK’nın Kürtlere yönelik örgüt zulmünün artık TC zulmünü geçtiğini anlıyorsunuz. Boşuna denmemiş, önce “kurtarıcılardan” kurtulmak gerek diye.
…
Bizim mücadele usül ve tarzımızı, İslam düşmanlarının politikaları, ılımlı veya sertliğe dayalı stratejileri değil, bizatihi vahyin ölçüleri ve bu ölçülere dayalı Nebevi örneklik belirlemelidir. İslam düşmanları zaman zaman saldırgan politikalarla bizi erken doğumlara zorlayabilir, bazen de ılımlı politikalarla entegrasyona çekmeye çalışabilir. Her iki durum için de, Rabbimizin öğrencileri ve bizim öğretmenlerimiz olan Peygamberlerin (s) mücadele sünnetinde örneklikler vardır. Hatırlayalım ki, Allah Rasulü (s) Mekke’de her iki duurmla da karşılaşmıştı. Ancak bu durumlar karşısında vahye dayalı özgün yürüyüşünü asla değiştirmedi, konjonktürel değil stratejik davrandı ve neticede vahye dayalı hem toplumsal hem de siyasal inşa sürecini başarıyla neticelendirdi.
…
Şu an Türkiye’de Müslümanlar arasındaki temel sorun İslam’ın anlaşılması sorunu değildir. Anlaşılan İslam’ın yaşanılması sorunudur. 30-40 yıl öncesinde anlaşılma sorunu vardı, ancak geçen süre zarfında ciddi bir bilinçlenme ve Kur’an’a yöneliş süreci yaşandı. Ne var ki İslam’ı anlayan Müslümanlar onu hayat alanlarında temsil etme noktasında halen başarılı bir tablo ortaya koyabilmiş değil. Şahıs merkezli, fırka-hizib merkezli yaklaşımlar devam ettikçe, ciddi bir temsiliyet gerçekleştirmemiz bugünden uzak bir durum olarak görülüyor maalesef.
…
“Tesettür modası” oluyor da, “Fethiye’de İslami tatil” niçin olmasın ki (!)
İnsanoğlu yaptıktan sonra her şey oluyor zaten. Lâ’sı olmayan, namazı-niyazı olmayan “İslam’sız İslam” bile üretebiliyor insanoğlu neticede. (Haber 7 sitesinde yer alan “Fethiye’de İslami tatil olur mu?” başlıklı bir reklam üzerine).
…
Son yıllarda giderek tevhidi hükümranlık (hükmün kaynağının ancak Yüce Allah olduğu) iddialarından vazgeçerek STK’laşan ve çeşitli alanlardaki hak, özgürlük taleplerine indirgenen bir sistem içi mücadele anlayışına savrulan çeşitli İslami çevrelerin, bu açıdan Hira öncesine ait bir duruşa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Bu yaklaşım ve mücadele anlayışı, en fazla ‘Hılful Fıdul’a denk gelmektedir zira. (Hira Sonrası Bir Duruşa Sahip Olmak başlıklı makalemden)
…
Süleyman Demirel 28 Şubatta “Kur’an’daki ahkam ayetleri çağdışıdır. Onların yerine laik kanunlar geçerlidir” dediğinde Müslümanlar olarak haklı tepkiler göstermiştik. Şimdilerde aynı yaklaşımı Ankara Okulu denilen modernist ilahiyatçılar sözde İslami yorum adına söyleyip Yüce Allah’ın ahkamını açıkça devre dışı bırakmaya yöneldiğinde maalesef taraftar bile toplayabiliyorlar.
…
“ABD’nin çeşitli ülkelerde insansız hava araçları (İHA) ile düzenlediği saldırılarda sadece Pakistan’da şu ana kadar 5 binden fazla sivilin öldüğü bildiriliyor.”
Farkında mısınız bilmiyorum, ancak son dönemlerde ABD’nin işgal ve katliamlarına karşı Müslümanlarda bir duyarsızlaşma hali hakim. Suriye rejiminin alçaklığı bize Büyük Şeytan’ı asla unutturmamalı.
…
Mürid olmak, yani Âlemlerin Rabbi’nin insana bahşettiği en muhterem değerler olan akıl ve iradeyi başka bir insanın akıl ve iradesine teslim ve tâbi kılmak, her şeyden önce insan onuruna yakışan bir durum değildir.
…
Müslüman olmak; akletmekle, düşünüp sorgulamakla ve reddetmekle başlar.
…
HDP seçim bildirgesinde askerlik konusunda “vicdani red” hakkını getireceğini dile getirmiş. Bu zaten olması gereken bir uygulama. Peki aynı HDP, PKK’nın Kürt çocuklarını dağa zorlaması konusunda da bir “vicdani red” hakkı düşünüyor mu?
…
Bugün 23 Nisan
Put karşısında kıyama duracak nice insan
…
İslam’ın yükselen güneşi öylesine parlak ki, kâfirler değil bir, İslam’ın önünü kesmek için bin tane bile IŞİD ve benzeri manipülasyonlar üretseler, İslam güneşinin yeryüzünü bir kez daha aydınlatmasını engelleyemeyecekler.
…
Alçak Avrupa! Akdeniz’de boğulmaya terk ettiğiniz o mülteciler, sizin topraklarını yağmaladığınız, aç biilaç bıraktığınız insanlar. Onlar yurtlarını beğenmedikleri, topraklarını sevmedikleri için değil, siz onların doğal zenginliklerini yağmalayıp onları yoksulluğa mahkum ettiğiniz için yollara düşüyor, ölümü göze alarak güvensiz teknelere yüzlerce kişi binerek denize açılıyorlar. Akdeniz’de boğulan her bir Afganlının, Somalilinin, Çadlının, Kongolunun vs katili, dünyanın görüp göreceği en kanlı, en gasıp uygarlığı siz Avrupalılarsınız. Allah sizi kahr u perişan etsin.
…
Üsküdar Belediyesinin yaptığı ve ilçe merkezine yerleştirdiği Kabe maketinin rağbet yerine tepkiyle karşılanması örneğinde olduğu gibi keşke asırlardır Allah’ın dini diye pazarlanan hurafe ve bidatlar da rağbet yerine tepkiyle karşılansaydı.
…
PKK/HDP, bu coğrafyada Batının laiklik hurafesinin taşeronluğunu üstlenen Kemalizmin Kürt versiyonudur.
…
“Tasavvuf Ahlakı/Adabı” başlıklı kitaplarda müridin şeyh karşısındaki durumu şöyle ifade edilir:
“Mürid, şeyhinin karşısında gassalın (cenaze yıkayıcının) elindeki meyyit gibidir.” Yani her ne der ve yaparsa şeyhine ses çıkarmaz, itiraz etmez. Her halukarda şeyhine tabi olur.
Şeyh-mürid ilişkisine rab-kul ilişkisi demekte haksız mıymışız?
…
Âlemlerin Rabbi’nin farzına tâbi olarak kişiliğini öne çıkaran kadın hayatın öznesi, çağın tarzına uyarak dişiliğini öne çıkaran kadın ise kapitalist üretim-tüketim ilişkilerinin ve tuğyan ehlinin heva-hevesinin nesnesi olacaktır ve olmaktadır. Yeryüzünün halifesi olmak için yaratılan insana, nesne olmak değil özne olmak yakışır.
…
Mısır’daki Firavun rejiminin mahkemeleri, Müslüman Kardeşler’e yönelik idam kararlarını onaylatmak üzere müftülüklere gönderiyor. Allah’ın dini asli kimliğinden uzaklaştırılıp tağutların, zalimlerin payandası kılınınca böyle oluyor işte.
…
Rabbimiz kahr u perişan etsin, ümmeti emperyalizmin kuşatmasından kurtarmaya çalışmak yerine çarşı-pazarımıza, mabedlerimize bu saldırıları yaparak bize bu acıları yaşatanları. (Afganistan’daki Pazar yerine saldırıyı IŞİD üstlendi başlıklı haber (20 Nisan 2015) üzerine).
…
Tarihsel süreçte ve bugün ümmetin muhatap olduğu ve maruz kaldığı sorunların temelinde Kur’an’la ve Allah Rasulünün örnekliğiyle doğrudan muhatap olma bilincinin kaybedilmesi ve taklitçiliğe yönelinmesi/müridleşme sapmasının başgöstermesi olduğunu düşündüğüm için, sık sık bu konuda hatırlatmalarda bulunmayı düşünüyorum, Rabbimin izni ve inayetiyle. Bazı kesimlere verebileceğim kalıcı rahatsızlıktan dolayı, şimdiden Rabbime hamd ediyorum.
…
Rabbimiz, Kitabı Keriminde “Ey insanlar” ve “Ey iman edenler” hitaplarını kullanmaktadır. Yani doğrudan doğruya her bir ferdi muhatap almaktadır. Dolayısıyla hiç kimsenin hiç kimseye “Sen Kur’an’ı anlayamazsın” deme ve Kur’an’ı anlama konusunda belli bir sınıf tekeli oluşturma hakkı yoktur. Evet Müslümanlar arasında ilimde derinleşenler/rasihun olacaktır, ancak Kur’an’ın muhkem ölçü ve hükümlerini anlamak akıl baliğ herkes için Rabbimizce kolaylaştırılmış bir yükümlülüktür. (Bkz: Kamer 17, 22, 32, 40; İsra 36; Zuhruf, 44)
…
Allah Rasulü (s), mü’minlerle dava arkadaşlığı ilişkisi içindeydi. Bugünkü tarikat ve çoğu cemaat liderlerinin insanlarla ilişkisi ise şeyh-mürid ilişkisi biçimindedir ve bunun İslami literatürdeki adı rab-kul ilişkisidir. (Bkz: Tevbe Suresi 31)
…
İslami cemaat yapılanması, bir kanaat önderi ve etrafında onun dinden anladıklarını, kanaatlarını olduğu gibi benimseyip yaymaya çalışanlardan oluşan piramitsel/dikey bir yapılanma değildir. Her biri Allah’ın Kitabı’na doğrudan muhatap olma bilincine sahip muvahhidlerin, aralarından birini bir adım öne çıkararak oluşturacakları istişari bir işleyişin, yatay örgütlenmenin adıdır İslami cemaat. Kişi merkezli, kanaat önderi eksenli yapılanmaları (ki bugün genelde var olan yapılanma biçimi maalesef budur) görüp gözlemliyoruz işte. Her biri şeyh-mürid ilişkisinin farklı bir biçimi olarak arzı endam ediyor. Her çevre belli bir kişiyi öne çıkarıyor, insanları ona davet ediyor ve böylece nass merkezli, ilke eksenli yapılanmalar yerine kişi merkezli yapılanmalar ve neticesinde de kaçınılmaz olarak belli bir kişiye tâbi ve teslim olma sonucu ve sorunu ortaya çıkıyor.
…
1 ay öncesine kadar:
AKP’ye göre HDP ve Öcalan ne kadar da cici, şeker şeylerdi. Barış havarileriydi. Buna karşılık Pensilvanya cenahına göre HDP ve Öcalan bölücü, kan içici vampirlerdi.
Şimdi ise:
Pensilvanya cenahına göre HDP ve Öcalan ne kadar da cici, şeker şeyler ve barış havarileri. Buna karşılık AKP’ye göre HDP ve Öcalan bölücü, kan içici vampirler.
Bize göre dün de bugün de:
HDP ve Öcalan, temel misyonları Kürtlerin İslam’dan koparılması ve laikleştirilmesi olan ulusalcı Kürt Kemalistleridir.
…
Ne güzel demiş eskiler “Körle yatan, şaşı kalkar” diye. Pensilvanya cemaati, Yahudi lobileriyle yata kalka onların tipik özelliklerini kesbetmiş görünüyor. Cemaziyelevvelerini çok bilmeyiz fakat son zamanlardaki felaket tellaklıkları ve gözü dönmüşlükleri, insana kendi selametleri için dünyayı ateşe atmaktan çekinmeyen Yahudileşmiş İbranileri hatırlatıyor.
…
“Kutlu Doğum” haftası üretilmiş bir kutsallık olduğu gibi, bu haftanın miladi takvimi esas alınarak düzenlenmesi, 23 Nisan törenlerine göre tarihinin değiştirilmesi vs gibi uygulamalar da ayrı sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. “Kutlu Doğum” törenlerinde bir araya gelip Hz. Peygamber’e övgülerde bulunan siyasi liderlerin, bir hafta sonra Anıtkabir’de buluşup bu defa M. Kemal’e övgü sırasına girmesi ise çok kutsallılığın her yıl tekrarlanan bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
…
CHP, “AKP’nin laikliğe yaptığı zulmü” milletçe alkışlama kampanyası başlatmış! Keşke böyle bir şey olsa da ümmetçe alkışlasak AKP’yi. Oysa bırakalım laikliğe zulmetmeyi, Mısırlı Müslümanlara bile laiklik tavsiye eden bir AKP var ortada.
…
Hangi toplumsal kıyımın soykırım olup hangisinin olmadığına, Kızılderili ırkını tarihten silen ABD’nin karar verdiği bir dünyada adaletten söz edilmesi en hafif tabiriyle trajikomik bir durumdur.
…
Herhangi bir hadis rivayetini aktarırken, “Allah Rasulü buyurdu ki” ve benzeri ifadelerden kaçınmak gerekir. Bu tür ifadeler hem ilmi açıdan yanlıştır, hem de ciddi bir vebal doğurmaktadır. Hadis rivayetlerini ancak “Allah Rasulü’nün şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir” gibi ifadelerle aktarabiliriz. Zira hadis rivayetleri netice itibariyle Allah Rasulü’ne nisbet edilen sözlerdir ve hiçbir şekilde kesinlik ifade etmezler.
…
Genosid/Soykırım denilince Katoliklerin papasının aklına Endülüs, Kızılderililer, Güney Amerika yerlileri, Aborjinler ve bugünün Suriyesi, Arakan’ı, Doğu Türkistan’ı vs değil de sadece Ermeni tehciri konusunun gelmesi neyin ifadesidir?
Papa Franciscus denilen adamın, muharref haliyle bile olsa bir dinin değil, mevcut dünya sisteminin, küresel istikbarın adamı olduğunun.
…
Oy verme meselesi söz konusu olduğunda yıllardır kimi Müslümanlar çeşitli maslahatları gündeme getirmekte ve neticede muhafazakâr partilere oy verme yönünde karar kılmaktadırlar. Kanımca bunun temel sebebi madalyonun hep bir yüzüne bakılması, fayda-zarar terazisinde terazinin hep fayda kısmındaki maddelerle ilgilenilmesidir.
Tabii aslında akidevi bir yükümlülük olan cahiliyeden ayrışma konusuyla doğrudan alakalı olan ve bu sebeple fayda-zarar değerlendirmesinin çok ötesinde ilkesel düzlemde değerlendirilmesi gereken bu meseleyi sadece fayda-zarar ekseninde ele alacaksak bile madalyonun her iki yüzüne de bakmalı, terazinin iki kefesini de hesaba katmayı bilmeliyiz.
İmdi, muhafazakâr partilerin muhalifler açısından bazı açılımlar sağladığı doğrudur, bu anlamda birtakım faydalardan bahsedilebilir, fakat bu partilerin asıl açılımları sistem hesabına yaptığı, sistemi derin krizlerden kurtardıkları mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bir gerçektir. Yakın tarihe bakıldığında sistem ne zaman kurtarıcılara ihtiyaç duyduysa çoğunlukla muhafazakâr liderler sistemin imdadına yetişmiştir. Halka ve muhaliflere konjonktürel bazı faydalar sağlayan muhafazakâr partilerin sistem adına stratejik açılımlara ve iyileştirmelere imza attığını hesaba katmalıyız. Bu partilerin sisteme büyük bir taban sağladığı, ekonomik ve sosyal alandaki açılımlarla mevcut batıl sistemi sağlamlaştırdığı görülmelidir.
…
Üretilmiş kutsallık olan Mevlid Kandili ve Kutlu Doğum gibi etkinliklerde bu tür sözler sıkça kullanılsa da, İslam’ın öğretisinde “Peygamber aşkı” diye bir şey yoktur. Peygamber (a.s.)’a itaat, O’nu canlarımızdan da evla bilmek ve sevmek, davetçisi ve ilk yaşayanı olduğu Rabbani hakikatlere ittiba vardır.
…
Bu fotoğraf Diyarbakır’ın Anıl adlı bir köyünden. Türk, Kürt, Arap, Fars… Hepimizin gönlünde ve elinde yalnızca bu şekilde Kelime-i Tevhid sancağı dalgalansa ve hepimiz yalnızca Yüce Allah’ı ve O’nun dinini yüceltme yarışında olsak… Hiç problemimiz kalır mı?
…
Bir toplumun hayatında İslam yoksa huzur da yok:
“Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2014 yılı evlenme ve boşanma istatistiklerini yayımladı. Buna göre, 2014’te, evlenen çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 0,1 azalarak 599 bin 704 oldu. Boşanan çiftlerin sayısı bir önceki yıla göre yüzde 4,5 artarak 130 bin 913’e yükseldi.”