Eğitimde, kültürde kazanılamayan istiklal ve istikbal mücadelesi kaybedilmeye mahkûmdur!
Türkiye, henüz kendine gelebilmiş değil: Ülke, urlarından kurtulmayı başaramadı hâlâ!
Urlardan kastım, “derin devlet” ya da statüko.
“Derin devlet” dediğim statüko’nun ruhu, bu ülkenin ruhu değil elbette. Aksine asırlarca devleti şekillendirmiş ama Devlet-i Aliye çökünce, suyun yüzüne çıkarak küresel konjonktürün doğrudan veya dolaylı desteğiyle ülkeye vaziyet edecek konuma yerleşmiş ve / veya yerleştirilmiş, bu ülkenin ruhunu yok etmeye and içmiş bir şebeke. Bu ülkenin değil küresel sistemin çıkarlarını koruyan masonik, baronik bir şebeke bu. Ülkenin ekonomisine, hâriciyesine, köklü kurumlarına, bürokrasisine hâkim bir yapı.
Eğitime de bütünüyle hâkimler ve bu ülkenin kültürüyle, medeniyet iddialarıyla kavgalı ya da ilişkileri bütünüyle kopmuş mankurtlaşmış kuşaklar yetiştiren ülkedeki “yabancı” okulları, bu ülkenin kremasını yetiştiren okulları bunlar kontrol ediyorlar!
MASKELER…
“Tatlısu frengisi” denirdi bunlara 25-30 yıl öncesine kadar. Ama şimdi “Beyaz Türk” oldular! Medyayı, kültür hayatını da kontrol ettikleri için ayartıcı bir manevra yaparak “Beyaz Türk” gibi yabancılaştırıcı, ötekileştirici olmayan, aksine en üst sınıfa aid, cazip, özenilen bir yüksek sosyete kesimi gibi bir etiket de buldular kendilerine!
350 masonik, baronik aile, ülkenin ekonomisine hükmediyor -hâlâ! Kültürüne, entelektüel hayatına, sanatına hâkim ve aralarına “kara Türkler”i yaklaştırmıyorlar bile; ama her türlü “ayrılıkçı tipi” el üstünde tutmasını biliyorlar! Onları maske olarak kullanıyorlar: Küresel sistemin sözcülüğünü ve gözcülüğünü yaptıkları anlaşılmasın diye, haklar, özgürlükler, laiklik, Kemalizm savunuculuğunun bayraktarlığını bunlar yapıyorlar!
Doğrusu, “onlar”, “bunlar” diye ötekileştirici gelebilecek bir dil kullandığım düşünülebilir! Hayır!
Ben bu adamları takdir ediyorum. Yüreğim yanıyor bu ülkenin çocuğu olarak ama bu ülkenin has çocuklarının sadece birbirlerinin altını oymakla meşgul olduğunu, sen-ben davası gütmekten başka bir şey yapmadığını, maalesef “malı götürmeye” baktığını, her tür güce taptığını görüyor, kahroluyorum ve bu ülkenin masonik, baronik şebekelerine söyleyecek bir şey bulamıyorum.
İÇERİDE KAN KAYBEDİYORUZ…
Bu ülkenin derin devletinde gedik açıldığını, dağıtıldığını düşünüyorduk; ama bu konuda mesafe katedildi mi, katedilmedi mi bilmiyorum; ama bir anlaşma yapıldığı anlaşılıyor.
Ülkenin kreması, masonik, baronik şebekelerdi; ülkenin kaymağını onlar yiyorlardı. Şimdi kaymağı az da olsa paylaştıkları anlaşılıyor.
Olan bu.
Değişen bu.
Sistemi değiştirmek için yola çıkmıştık biz; bizi sistemin kölelerine dönüştürmek üzere olduklarını, bütün ilkelerimizi, ölçütlerimizi etkisiz hâle getirdiklerini görüyor, kahroluyorum.
Kültürde bir şey yapamıyoruz; bu masonik, baronik şebeke tam anlamıyla iktidar! Nefes aldırmıyor!
Eğitimde elimiz kolumuz bağlı; en güçlü eğitim kurumları masonik şebekenin kontrolünde; eğitim bakanlığına da onlar çeki düzen veriyorlar!
Bu ülkenin bin yıllık kültürünün altı oyuluyor; bu ülkenin genç kuşakları mankurtlaştırılıyor!
Biz, bu ülkenin fikir ve oluş çilesi çeken bir avuç insanı, bu işe neşter vurulması gerekir diye haykırıyoruz, sadece! Bir avuç insanı dedim ama sadece ben miyim yoksa uykuları kaçan, sormadan edemiyorum -özür dileyerek!
…AMA DIŞARIDA İYİYİZ!
Sanıyorum, ülkenin derin güçlerine ve bu derin güçlerin bağlantı hâlinde oldukları küresel statüko’ya en iyi cevabı, dışarıda, dış politikada verebileceğiz.
Nitekim Libya’da, ülkenin seçilmiş yönetiminin daveti üzerine gösterdiğimiz muazzam askerî ve stratejik performans gözdoldurdu. Mavi Vatan fikri üzerine geliştirdiğimiz stratejiler, Doğu Akdeniz’de dengelerin belirlenmesinde bizim kilit ülkelerden biri hâline gelmemizde çok önemli bir rol oynadı. Erdoğan’ın liderliğinin, Dışişleri Bakanımız Çavuşoğlu’nun yılmaz gayretlerinin, savunma sanayisinde elde ettiğimiz gelişmelerin bu noktaya gelmemizde gözardı edilmeyecek payları var.
Sosyal medyada, Libya’da elde ettiğimiz başarıyı paylaştığımda yemediğim hakaret ve küfür kalmadı!
Bu kadarını beklemiyordum. Adam ülkesiyle gurur duymaz mı! Bu ülke bizim, hepimizin.
Çok kritik bir süreçten geçiyoruz: Korona sonrası büyük bir küresel ekonomik kriz ve ardından küresel çatışmalar bekleniyor…
Türkiye’de de bunun yansımaları olacak. Koronayla mücadelede örnek bir başarı ortaya koyduk ama zaaf gösterirsek, ülkenin kaosa sürükleneceğini, birilerinin işlerin kötüye gitmesi için ellerini ovuşturduklarını görüyoruz…
O yüzden toplum olarak virüse karşı alınan tedbirlere ve kurallara uymak zorundayız. Yoksa bir kaç haftadır içine girdiğimiz rehavet ve artan vaka sayıları, sürdürülebilir değil.
Birileri pusuda bekliyor ülkeyi kaosa sürüklemek için.
Bu ülke hâlâ bu ülkenin has çocuklarının elinde değil. Dışarıda çok büyük bir başarı var ama içeride kan kaybediyoruz! Niçin? Kültüre, eğitime, sanata bizim medeniyet dinamiklerimizi nakşedecek kuşaklar yetiştiremediğimiz, aksine, genç kuşaklarımızın gözümüzün içine baka baka mankurtlaşmalarına göz yumduğumuz için…
İlgilileri uyarmak zorunda hissediyorum kendimi bir kez daha: Eğitimde, kültürde, medyada, fikir ve sanat hayatında kazanılamayan istiklal ve istikbal mücadelesi kaybedilmeye mahkûmdur.
Vesselâm.
Yeni Şafak / Yusuf Kaplan