Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın laiklik çıkışı ve sonrasında muhalefet ve iktidar çevrelerinden bu konuda yapılan değerlendirmeler ve çıkışlara binaen, internetteki kişisel paylaşım sayfamda yayınladığım notlarımı, Diyanet’le ilgili bir paylaşımımı da ekleyerek dikkatlerinize sunmak istedim.
Bugünkü (2 Mayıs 2016) Yeni Şafak’ta Yasin Aktay’ın yazısı, iktidar çevrelerinin laiklik konusunda çoktan ikna edildiklerini gösteriyor.
Bundan sonra yukarıdan aşağıya İslami çevrelerin “ikna” sürecine geçilecektir. Tıpkı 2010’daki referandum sürecinde olduğu gibi önce kanaat önderleri ikna edilecek ve onlardan kitleyi ikna etmeleri istenecektir.
“Merhale fıkhı” maalesef son yıllarda hep olduğu gibi yine Müslümanların aleyhine böylece işleyecektir.
Bu durumda, yöneticilere de, bu halka da sadece şunu söylemek gerekiyor:
Madem ki hayatınızı bir bütün olarak Allah’ın hükümlerine göre düzenlemekten yana değilsiniz, madem ki laiklik tuğyanına sahip çıkıyorsunuz, o halde İslam’a gölge etmeyin başka ihsan istemez. İslam’la ilgili yorum yapmayın, konuşmalarınızda ayet-hadis kullanmaya kalkışmayın, sizden başka bir şey beklemiyoruz.
– Laiklik konusunda meş’um Mısır konuşmasına da atıf yaparak yaptığı açıklamalarla CHP ve diğer laik kesimleri…
– İHL’lilerin “Kutlu Doğum” programında yaptığı ayetli, hadisli konuşmayla ise İHL’lileri ve diğer dindar kesimleri mest ve memnun etti.
Politikacılık böyle bir şey galiba. Her tarafı memnun ve idare edeceksin J
Filistin’de siyonist işgal rejimi ile efendileri ABD-İngiltere’nin bir asra yaklaşan işgal ve süregiden katliamları…
Türkiye’de ise, akidemizi ifsad ve iğfal etmeye yönelik jakoben ve ılımlı laiklik taraftarlarınca sürdürülen propaganda bombardımanı…
Hepsine, akidemiz ve ona dayalı İslami kimliğimizle sonuna kadar direneceğiz.
Oysa bu tam anlamıyla bir demagojidir. Bir devlet Allah’ın hükmüne göre yönetiliyorsa İslam devletidir, küfrün hükümlerine göre yönetiliyorsa küfür devletidir, şirk devletidir.
Açık ve net soruyorum:
Kendileri Akparti’nin bâtıl sistem içi bâtıl siyasetine angaje ve entegre olduğu gibi, yıllardır Türkiye Müslümanlarını da bu bâtıl siyasete angaje etmek için demagoji üstüne demagoji üreten Hamza Türkmen’in, Mustafa İslamoğlu’nun, Ahmet Ağırakça’nın, Mehmet Güney’in ve benzeri isimlerin tesellisi nedir?
Bu isimler girdikleri bu bâtıl yoldan ne zaman tevbe edip Rabbimizden af, Müslümanlardan özür dileyeceklerdir?
(Not: Bu sayfayı takip eden kardeşlerimiz, kişilerle ilgili pek yorum yapmadığımı bilirler. Ancak mesele Türkiye Müslümanlarının iman ve istikamet meselesi olduğundan bu sefer açık olarak isimler üzerinden bir eleştiri ve çağrı yapmayı gerekli gördüm.)
Bizim de tek tesellimiz; hesap gününün, cennet ve cehennemin varlığı.
Ne oldu, “merhale fıkhı”nız mı çöktü?
İyi güzel de, Diyanetçilere sormak lazım:
Onyıllardır camilerde laik devlete uyumlu “Ali namaz kıl ve işine bak”, “Ayşe inançlı iyi insan ol, vatana-millete faydalı ol” gibi vaaz ve hutbelerle uyuttuğunuz, tevhid nedir, şirk nedir, tağut nedir, la nedir, illallah nedir anlatmadığınız bu toplumdan siz ne zaman helallik alacaksınız?
Çok mu zor bir soru oldu?