“Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.“ (90/17)
Takva eğitiminde üzerinde durmamız gereken bir diğer beşeri zaaf merhametsizliktir. Müminlerin merhametli olmaları Kuran’ın önemli emirlerindendir. Bu emri yerine getirmek takvamızı tamamlayacaktır. Bu nedenle iç dünyamızda bu duygu üzerinde çalışmalıyız, nefsimiz ne kadar zorlansada kendimizi bu konuda ıslah etmeliyiz. Bu duyguyu tadan bir insan merhametli olmanın insanın gelişiminde daha üst bir mertebeyi teşkil ettiğini yaşayarak kavramış olur. Bu tecrübe de bizi ayrıca motive eder.
Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik. (21/107)
Andolsun, size, içinizden bir Peygamber geldi ki, zahmet çekmeniz onu incitir ve üzer. Size çok düşkündür; müminlere merhametlidir ve esirgeyicidir.(9/128)
İyilik ve kötülük, eşit değildir. (Kötülüğü) en güzel şekilde karşıla. O zaman seninle arasında düşmanlık olan kişi, samimi bir dost gibi olur.(41/34)
Sen (o zaman), sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın(linte lehum). Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah’dan mağfiret dile(fa’fu anhum vestagfir lehum). (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıpgüvenenleri sever.(3/159)
Bu ayetin arka planını Uhud savaşı teşkil ediyor. Bu savaşta okçuların görev yerlerini terketmelerinden dolayı onlarca müslüman şehit olmuş, onlarca çocuk yetim, onlarca kadın dul kalmıştı. Böyle bir hata affedilir cinsten bir hata değildi. Fakat buna rağmen o insanlara merhametle muamele edildiğini görüyoruz. Hiç kuşkusuz burada hatanın kendisi onaylanmamakta ve fakat o kişilerin nefislerine(ganimet toplama arzularına) uyarak işledikleri hataları bağışlanmaktadır.
Dolayısıyla insanlara yumuşak davranmak onların hatalarını onaylamak anlamına gelmez. Allah da bizim günahlarımızı bağışlarken hatalarımızı onaylamamakta, fakat bize karşı olan merhametinden dolayı bizi affetmektedir.
2. Merhametli olmanın temelleri:
a. İnsanlara karşı anlayış[1]
Merhametli olabilmek için hatalı insanlara karşı anlayışlı olmak şarttır. Anlayış varsa merhamet edilir. Anlayış yoksa merhamet nasıl mümkün olsun? Anlayış olmadan merhamete kalkışmak kişinin kendisiyle çeliştiği bir hareket olur. Allah ahirette kafir ve müşrik kullarına merhamet etmeyecek, çünkü onları cehenneme götüren hataları anlayışı gerektiren hatalar cinsinden değildir. Demek ki, merhametin olması için insanlara karşı anlayışın olması gerekmektedir. Anlayışımızı güçlendirmenin yolu ise insanların hatalarını değerlendirirken onların hayat, çevre ve eğitim şartlarını göz önünde bulundurmaktan geçer. Anlayıştan maksat insanlara hatalarını düzeltmeleri için yeni bir şans vermektir. Allah’ın insanları hemen cezalandırmayıp onlara mühlet vermesinin sebeplerinden birisi de budur. Rabbimiz insanlara kendilerini değiştirmeleri, düzeltmeleri için yeni fırsatlar vermektedir.
b. Kuran’ın merhamet vurgusu
Allah’ın sıfatları arasında Kuran’da en ağır basan sıfat Rahman sıfatıdır. Dolayısıyla bizde de merhamet sıfatı ağır basmalıdır. Peygamberlerin rahmet elçileri olmaları da onların ümmetleri olan bizlere bu mesajı vermektedir.
c. Nefsin merhametsizliğe meylini ıslah etmek
Merhametin gelişebilmesi için ona engel olan nefisteki ters eğilimin terbiyesi zorunludur. Merhametsizliğimizin, acımasızlığımızın, katılığımızın sebebi bu tür duygularımızın ıslah edilmemiş olmasıdır. Acımasız ve insafsız hükümler vermek hep nefsin bu eğiliminin ağır basmasından kaynaklanmaktadır. O halde yapılması gereken bir heykeltraş gibi bunları yontmaktır. Bunu başarmak mümkündür zira her insanda hemcinsine karşı merhamet etme potansiyeli vardır. Allah nefsimize takvayı da ilham etmiştir.
d. İlke ve taviz arasında merhametin pozisyonu
İnsanlara karşı merhametli olma duygusu ilkeler ile taviz arasında sıkışıp kalabilir. Bunlar arasındaki önceliği, birbirlerini dışlayıp dışlamadıklarını belirlemeden ikilemler yaşamamız kaçınılmazdır.
Bu cümleden olarak tavizsiz hareket adına acımasız olmamalıyız. Tavizsizliğimiz merhametsizliğimizin dayanağı yapılmamalıdır. Bunlar birbirinden farklı şeylerdir. Birbirlerini dışlamazlar. Bunun karşıtı da doğru değildir. İnsanlara merhamet etme adına din adına yapılan hatalara, dinden verilen tavizlere göz yummak da doğru değildir. Aslında bu daha büyük bir cürüm olur. Bir tarafta insanlara karşı yanlış bir davranış, diğer tarafta Hakka karşı bir yanlış davranış. Şunu bile söylemek mümkündür: Bu konuda orta yolu tutturamayacaksak Hakdan yana bir aşırılığımızın
[2] olması insanlardan yana bir aşırılığın olmasından evladır. Tabi bu düşünce ile kendimizi avutmamalıyız, merhametsizliğimizi meşrulaştırmamalıyız. Ezcümle Kuran bize orta yolu emrettiği için dinde kararlı duruşumuza merhamet ruhu kazandırmakla mükellefiz.
Taviz veririm korkusu ile, hak arka plana düşer endişesiyle katı harekette bulunmak, ‘hem merhametli hem tavizsiz olma’ becerisine sahip olamadığımız için başvurduğumuz bir refleksdir genelde. Kendimize bu konuda güvenelim, bu iki özelliği birlikte götürebileceğimize inanalım ve bunu Kuran’ın emrini yerine getirme saikiyle uygulayalım.
4. Merhametin tezahürleri
Merhamet duygusu içten gelir ve bundan dolayı insanlara yapılan iyiliklerde başka kakma durumu oluşmaz. Merhametli olup olmadığımızı ölçmek için şu kriterler esas alınabilir:
a. İnsanlara yardımcı olmak
İnsanların dertleriyle dertlenmek, onlara burun bükmeden yardımcı olmak, bunun için kendi keyfimizden ve rahatımızdan vazgeçebilmek gerekir. Zamanını başka insanlarla paylaşmayan kişi merhametli bir insan olamaz.
b. İnsanların akıbetinden endişelenmek
Andolsun biz Nuh’u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım(innî ehâfu).”(7/59)
Medyen (halkına da) kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik). Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin, O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçüyü ve tartıyı eksik tutmayın; gerçekten sizi bir ‘bolluk ve refah (hayır)’ içinde görüyorum. Doğrusu sizi çepeçevre kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum(innî ehâfu).”(11/84)
‘Allah’ın elçilerinde sizin için güzel örnekler vardır’ ayetindeki hüküm Resullerin bu merhamet özelliklerini de örnek almayı içermesine rağmen bizler, bırakın gayri müslimlerin akıbetinden endişe duymayı müslümanlar hakkında bile bu endişeyi duyamıyoruz. Bu durum bizim halen olgunlaşamadığımızın, daha yolun başında olduğumuzun göstergesidir. Yeni İslam’ı öğrenen insanlarda bu tür davranışlar normal karşılanabilir. Fakat yıllardır İslami yolda yürüyen insanların bu konuda olgunlaşmamış olmasının bir mazereti bulunmamaktadır. Bu zaaf takvayla ilgili konuların ihmal edilmesinden kaynaklanmaktadır.
c. İnsanların hatalarına karşı anlayışlı olmak
İnsanlara kendilerini değiştirmeleri için süre tanımalıyız. Bunun için kendimizden örnek alalım. Biz kendimizi ne kadar hızlı bir şekilde değiştirdik ki, diğer insanlardan daha hızlı bir değişim bekliyoruz. Değişim kolay değildir.
5. Birlik için merhamet önşarttır
Merhametin olduğu yerde bir çok insani problemler baştan çözülmüş olur. İnsanlar ve İslamî cemaatler birbirlerine yaklaşırlar ve bağları daha da güçlenir. Yapılan hidayet çalışmaları da merhamet duygusu ile yapıldığı takdirde hedefe daha kolay ulaşır.
Ümmetin yeniden bir bütün haline gelmesini istiyorsak din anlayışında fikri birlikteliği yeniden sağlamak zorundayız. Bunun gerçekleşmesi birbirimizi dinlemeye, birbirimizi ciddiye almaya, birbirimize kulak vermeye bağlı olduğuna göre, bu da ancak birbirimize merhametle yaklaşabildiğimiz zaman gerçekleşeceği için merhamet ümmetin birliği için bir temel şart olmaktadır.
Dolayısıyla ilk düğme merhamet düğmesidir. İkincisi birbirimize yaklaşmak, üçüncüsü kulak vermek-dinlemek, dördüncüsü anlamak-kavramak, beşincisi karşılıklı iknaya açık olmak, sonuncusu birliktelik düğmesidir. Aksi takdirde herkes kendi gettosunda dinini yaşar, kendi pişirir, kendisi yer. Acı olan hakikat şudur ki, merhametsiz olunca kendi doğrularımızı yaymanın, başkalarına kabul ettirmenin de önüne geçmiş oluyoruz. Eğer gerçekten tüm kalbimizle bu doğruları yaymak, insanlara kabul ettirmek gibi bir düşüncemiz olsaydı böyle yapmazdık. İnsanların gönüllerine açılan bu merhamet kapılarından içeri girerdik. Fikrimizin hatırına, onun yayılmasının önündeki engelleri aşamıyorsak bu fikirlerin sadece holiganlığını yapıyoruz demektir. Holiganlık nefsin bir davranışıdır. Bu durumda fikrimizin samimi bir bağlısı olduğumuzu iddia edemeyiz. Merhametsizliğimizden dolayı fikrimiz kendi nefsimizin duvarını aşıp insanlara ulaşamıyorsa ciddi bir özeleştiri yapmak gerekir.
Dolayısıyla birbirimize açılmamızı, birbirimize gitmemizi tetikleyebilecek olan yegane ve sahici duygu merhamet duygusudur. Merhamet beslememenin pratik hayattaki karşılığı uzaklıktır. Uzaklık ‘bir olmanın’ mefhumu muhalifi olan ‘ayrılığın’ temelidir. Uzaklıklarımızı yakınlığa çevirmek merhamet duygularımızı güçlendirmekten geçer. Bunun başarılabilmesi için fikirlerimizden taviz vermenin şart olmadığının idrakinde olunmalıdır. Kimse fikrinden taviz vermek zorunda değil, kimse din adına gördüğü bir yanlışı eleştirmek hakkından vazgeçmek zorunda değildir. İnanın, bu şekilde kendimiz de daha mutmain ve mutlu oluruz, hem Rabbimizle hem insanlarla daha uyumlu olabilmenin yüce duygusunu tadabiliriz.
Sonuç olarak insanlarla ilişkimiz adalet, insaf ve merhamet ekseninde olmalıdır. Diğer kişi, gurup ve ekol mensupları böyle yapmasalar bile bizim düsturumuz bu olmalıdır. İnsanların takdiri için değil Rabbimizin takdirini kazanmak için böyle olmaya çalışırsak diğerlerinin aynı şekilde davranıp davranmaması bizi etkilemez. Merhamet veren el alan elden üstündür. Bu konudaki tavrımızda istikrar sağlayabilirsek bu özelliğimiz diğerlerinin de dikkatini çekecek, fikrimize ilgiyi ve cazibeyi artıracaktır.
Uygulama kararları:
1. Geçmişimizi merhamet perspektifinden yoklayıp insanlara ve cemaatlere merhametsizce davranıp davranmadığımızı sorgulamak.
2. Geçmişte hatalı gördüğümüz insanlara merhametle yaklaşıp onları bağışlamak, Allah’ın da onları bağışlaması için dua etmek.
3. Bundan böyle insanlara yaklaşırken ilk etapta merhamet duygusu ile yaklaşmak ve o kişiye bakışımızı önce bu duyguya göre belirlemek. Diğer kriterleri bu merkezin etrafında gruplandırmak. Bu kriterlerin merhametin aşırıya gitmesini(merhamet adına Hakkın hatırını ikinci plana itmek gibi) önleyici fonksiyonu olmalıdır.
DİPNOTLAR
[1] Burada her türlü hatayı işleyen insanlara karşı anlayışlı olmak kasdedilmemektedir.
[2] Bu aşırılık çoğu zaman nefis destekli veya kaynaklıdır. Böyle durumlarda nefis negatif duygularını (kızgınlık, öfke, kin, nefret vb.) yaşayabileceği bir fırsat yakalamış ve bunun için bir zemin oluşmuş oluyor. İnsanlara din adına vurmak yoluyla aslında ‘vurmanın tadına’ varmak hedeflenmektedir, dine hizmet sadece işin bahanesi olmaktadır. Gerçekte halis niyetle yapanlar bunun istisnasıdır. Bunu tespit edebilmek için o anlarda nefsimize ve kalbimize bakmalıyız, hangi duyguların bu davranışımıza eşlik ettiğini ‘yerinde’ gözlemlemeliyiz.