Kalenderlere göre “Kanaat, yani, insanın hayatını sürdürebileceği kadar dünyalıkla yetinme kendini başka şeylerden alıkoyabilmesi, gerçek zenginliğin ta kendisidir.”
Yine Kalenderlere göre “Nedamet, yani, kişinin bütün hatalarından, günahlarından ve yersiz işlerinden pişmanlık duyması, Kalenderlik yolunun saliklerinin her zaman yapmaları gereken bir şeydir. Nedamet salikleri diri tutar. Bunun için insanın sık sık yaptıklarından nedamet duyması gerekir.”
Kalenderiler için önemli bir telakkide, iyilik ve faziletleri gizleyip halka yalnızca kötü işleri ve kusurları gösterme eğilimidir.
Vahdet-i Vücut telakkisi ve Hurufiliğin Kalenderi zümrelerin içerisine girmesinden sonra, bu Panteist telakki daha da pekişip yaygınlaştığı görülüyor. Panteizmle güçlenen devir, tenasüh ve hulul gibi inançlar, XIII. Yüzyıldan XVII. Yüzyıla kadar Selçuklu ve Osmanlı devri popüler Kalenderliğin doktrinine hâkim telakkiler haline gelmiştir. Kaygusuz Abdal’dan şu sözler aktarılır: “”Halik’in emri beni kuze-ger balçığı gibi devrinin çarhı üzerine koyub doIab gibi döndürdi ( …. ) Gah beni kuze dizdi ( …. ) Gah saraylara kerpiç eyledi ( …. ) Gâh insan eyledi, gâh hayvan eyledi. Gâh nebat, gâh ma’den eyledi. Gâh yaprak, gâh toprak eyledi. Gâh pir, gâh cüvan eyledi ( . . . ) Nice bin kerre isimler ve lakablar urundum. Nice bin kerre dürlü suretlerden göründüm… “
Kalenderiler arasında cemalperestlik akidesi önemli bir yer teşkil etmektedir. “Güzelliğe, yani Allah’ın güzelliğine tapınma” Kalenderler arasında yaygın bir inançtı. Mahbubperestlik ile cemalperestlik sıkı sıkıya bağlantılı bir telakki olup “Allah’ın güzelliğinin genç delikanlıların yüzünde tecelli ettiği anlayışından yola çıkarak bazı sofilerin kendilerine güzel yüzlü delikanlılardan dost edinmeleri olgusu anlatılır. Kaynaklar özellikle, İran ve daha sonra da Anadolu sahalarında mevcut Kalenderi zümrelerinde genç ve güzel yüzlü, mütenasip endamlı delikanlılardan mahbub veya maşuk edinme konusunda pek çok malzeme ihtiva ederler.
Kitaptan öğrendiğimize göre, Vahdet-i Vücud telakkisinin değişik bir yorumu olarak “Allah’ın güzel yüzlü genç erkeklerin simalarında tecelli ettiği” gerekçesiyle kendine uygun bir de tasavvufi zemin bulan mahbubperestlik hakkında kaynaklarda ilgiye değer malumat vardır. XIII. yüzyılın ünlü Kalender Şeyhlerinden Fahru’d-Din-i Iraki’nin, vaktiyle Kalenderiler arasında gördüğü güzel bir delikanlıya ilgi duyduğu için bu yola intisap ettiğinden bahisle Evhadü’d-Din-i Kirmani’nin de bu yüzden Şems-i Tebrizi’nin tenkidine uğradığı belirtilmektedir.
Mesela XIII. yüzyılda İbnü’l-Hatib Cavlakiler’i anlatırken, onlar arasında “livata (eşcinsellik) illeti”nin çok yaygın bulunduğunu, mecbur kalmadıkça kadınlara ilgi duymadıklarını kaydediyor. Ahmed Eflaki de Mevlana’nın, oğlu Sultan Veled’i Şems-i Tebrizi’ye mürid olarak verirken onun, “çirkin livata hastalığından uzak bulunduğu” konusunda teminat verme gereğini duyduğunu yazmaktadır. Onun bu kaydı da, Mevlana zamanında Anadolu Kalender’inde bu işin iyi bilindiğini anlaşılıyor.
Kalenderîlerin esrar içerek ateş semahı yaptıkları şöyle anlatılmaktadır: “içtikleri esrarın etkisiyle kendilerinden geçerek tam bir vecd içine giren dervişler, yavaş yavaş coşarak, defler, kudümler ve ziller eşliğinde ilahiler söyleyerek ateşin etrafında raksa koyuluyorlardı. Buna semah denmektedir. Raksederek iyice coşan dervişler, arada sırada “falanın aşkına filanın aşkına!” diyerek bıçaklarıyla vücutlarının muhtelif yerlerine yaralar açıyorlardı. Bu yüzden pek çok dervişin vücudu bu yaraların izlerini taşımaktaydı. Yine kitaptan öğrendiğimize göre livata ve şarap içme kadar afyon yemenin de Kalenderîlerin hiç utanmadan yaptıkları işlerden olduğunu belirtilmekte, Ahmet Eflaki’nin de dolaylı olarak bu işin yaygınlığını belgelendirmektedir.