İlk söz: Geleceği ancak Allah bilir. Biz ancak tahminde bulunabiliriz. Görünen köyün hikayesinden yola çıkarak muhtemel gelişmeler konusunda tedbir açısından hazırlık yapabiliriz. Bazı işaretler, alametlerden bazı olumlu ve olumsuz beklentiler sözkonusu olabilir.
Gelinen noktada İsrail ve onu destekleyen ülkelerin evdeki hesapları çarşıya uymadı.
Kassam Tugaylarının çıkışı ile Habat’ın ve Netenyahu’nun destek verdiği senaryo çöktü. Birileri “Bu iş tamam” diyorlardı. İsrail Cumhurbaşkanı bunun için gelmişti. Netenyahu bunun için gelecekti. FKÖ ve Hamas’ın adamları bu proje için Türkiye’deydiler. Erdoğan son noktayı koymak için Kudüs’e gidecekti. Ama olmadı. Bundan sonra da olmayacak. İsrail kurulduğundan bugüne böylesine refüze olmadı. Sadece İsrail değil, Siyonizm de, sadece İsrail ve Siyonizm de değil, İsrail’i destekleyen ülkeler, hükümetler de eleştiri aldı.
Bu süreçte başta BM olmak üzere, Uluslararası Ceza Mahkemesi, NATO, AB, BM Güvenlik Konseyi, İslam Konferansı, Arap Birliği, Afrika Birliği de çok ciddi bir itibar kaybına uğradı. Mısır, Suudi Arabistan, BAE, İran da itibar kaybına uğradı. Hizbullah da öyle. Türkiye için de bu süreç sonuç olarak olumlu değildi. Türkiye 45 gün sonra ancak İslam Konferansını toplantıya çağırabildi.
Evdeki hesaba göre, bu iş değil 45 gün, 2 hafta bile sürmeyecekti. Bu 45 günde Gazze hala direniyor ama İsrail dağılmak üzere. Bundan sonra İsrail de FKÖ de eski İsrail, eski FKÖ olmayacak.
Görünen o ki, Netenyahu artık o görevde kalamaz. Netahyahu ve Habat çok çılgınca bir intihar saldırısı ile , “benden sonrası tufan” diye Mescid-i Aksa’ya saldırabilir. Bu saldırı bir terör saldırısı da olabilir. Netenyahu’nun son açıklaması, bu hesaplaşmanın belki bir yılı alabileceği yönünde idi.
Bu durum İsrail’de, Musevi, Siyonist, Sol, Liberal, köylü kesimde çok farklı travmalara sebeb oldu. Geniş halk kitleleri, gençler, yaşlılar, anneler İsrail’den ayrılmaya hazırlanıyorlar. Bu topraklarda kendileri için bir gelecek görmüyorlar.
Önümüzdeki günlerde adına ateşkes demeseler de “insani bir ara” verebilirler. Şimdilik bunu esir değil de rehine değişimi de değil, rehinelerin ve ölülerin kendilerine verilmesi için kabul eder gibi görünüp, sonunda fiili bir ateşkese dönüştürebilirler.
Gerilim zaman zaman mevzi çatışmalar devam etse de, İsrail’in çılgınca bir şeyler yapması dışında bu savaşı sürdürme gücü kalmadı. İsrail kaybetti. ABD ve AB de daha fazla İsrail’e destek veremeyecek. Bunu kendi tabanlarına bile anlatmakta zorlanıyorlar. Peki, ne olacak? Neteynahu gidecek, yeni biri gelecek. Gazze yoluna devam edecek, insani yardım koridoru açılacak. Gazzeliler göçürtülemedi ama, İsrail’de batıya büyük bir göç başlayacak. Hristiyanlarla Müslümanlar arasında İsrail’e karşı filli bir ittifak kurulacak.
İsrail kaybettiği itibarını kazanmak için sosyal mediada, klasik mediada ve HollyWood’da yeni projeler hayata geçirerek, geçmiş tarihe ilişkin teolojik, yakın tarihe ilişkin politik, bugüne ilişkin kurgu algı operasyonları ile Müslümanları, Arapları, Gazzelileri karalama faaliyetleri başlatacak. Yani harp, psikolojik harp, algı operasyonları, hatta subliminal mesajlarla, artırılmış sanal gerçeklik efektleri ile desteklenerek yara alan imajlarını düzeltmek için bir propaganda savaşı başlatacaklar. Bu süreçte HABAT’çiların Türkiye üzerinden Türk Hahambaşılığını ele geçirme KKTC’yi sıçrama tahtası olarak kullanma, Türk dünyası Hahambaşılıkları birliğini İstanbul’da kurma, Karayları örnek alan “Nuhi Yasalar”ın (!?) hayata geçirilmesi, Türk, Rus, Gürcü, Ermeni, Türk, Fars, Arap, Kürt Yahudilerinin de içinde yer alacağı 2. Bir İsrail olacak olan Hazara devleti projesi de bu süreçte çıkmaza girdi. Tabii bundan içimizdeki HABAT’ın, cemaat, akademi, siyaset, bürokrasi, Media çevrelerindeki işbirlikçi lobiler de ciddi zarar görecek.
Bunlar kadar önemli bir diğer konu ise, GlobalReset senaryoları da bu şekilde çıkmaza girdi. Garp cephesinde de, Şark cephesinde de kartların yeniden karılması gerekiyor. Bu gelişmeler ışığında Çin, Rusya, Hindistan, İslam dünyası ve Latin Amerika senaryosunun yeni duruma göre revize dilmesi gerekiyor. İzzeddin Kassam tugaylarının tarihin akışını değiştiren bu gelişmeler içinde olaylara yön veren gelişmelerde en önemli sebeb olarak bir kenara not etmek gerek.
Gazze, sadece o “Ortadoğu” dedikleri, merkezinde “arz-ı mev’ud”u barındıran coğrafyadaki siyasi dengeleri, o sistemi kuran İngiltere, Fransa ve bugün ABD, AB, NATO’yu da derinden etkiledi. Türkiye siyasetinin, bugününü ve yarını da radikal şekilde etkileyecek ve dengeleri altüst edecek.
İzzeddin Kasam manen dirilip gelmedi bugün, Siyonistler Selahaddin-i Eyyubi’nin ismini taşıyan camiyi vurdular ya, Şimdi Selehaddinleri bekleyin arkalarında meleklerle ve bekleyin emanet sandığını koruyan. melekleri.. O ufacık Gazze’de, elinde sapanı ile Talut’un ordusunda Calud’a doğru koşan “çocuk Davud”a dönüştü Gazzeli çocuklar, servet ve iktidarlarını korumak için seslerini kısıp oturarak, İnsin şeytanlarında medet umarak dilsiz Şeytanlara dönüşen VİP’lere inat.
O ufacık Gazze, bugün Ukrayna’dan daha çok sarstı dünyayı. Şeytani bir üsse dönüşen NATO’nun ağaları, bütün esbabı cefalarını toplayıp geldiler, nükleer denizaltıları, uçak gemileri ile.
Gazze’nin özgül ağırlığı, Doğu-Batı, Kuzey-Güney dengesini altüst etti. Çin ya da Kuzey Kore değil bugün konuşulan. Sahi neden bir tek İslam ülkesi çıkıp, Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesinden söz etmezler. Hz. Ömer beyannamesi bizim kırmızı çizgimizdir demez, diyemez. Bölgenin Jeopolitik, jeostratejik dengelerini altüst etti TeoPolitik, Teo stratejik kaygılar. Ne Dahlan seneryosu, ne BOP rezaleti, ne de Netanyahu’nun yeni Ortadoğu projesi! Bütün planların yeniden hazırlanması gerek.
Siyonistler eğer, geri dönüş yok diye, çılgında bir kararla bir intihar saldırısı düşünecek olurlarsa, bu durum sadece Filistin’de değil, tüm dünyada tüm Siyonistlerin sonu olur. Sadece Siyonistler değil, onların işbirlikçileri, Habatçılar ve onların her milletten, Firavun karakterli siyasileri ve onların emir eri bürokratları, Karun karakterli sermaye, media, STK, belam karakterli akademisyenler, İlahlık ve Rablik iddiasındaki cemaat yapıları içindeki müttefikleri de aynı cehennem çukuruna yuvarlanırlar.
Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Direnin Kassam’ın çocukları, Kahrolsun Şeytanın varisi Siyonist caniler. İslam dünyası olarak bizler ve başımızdakiler haksızlıklar karşısında susan zalimler olduk. La galibe illallah. Allah size yeter. Umarız biz dilimizle ve kalbimizle sizin yanınızda olanları Allah içimizdeki beyinsizlerin işlediklerinden dolayı helak etmez. Allah ömrünüzü bereketli, işinizi kolay kılsın. Bizlere hayırlı bir ömür, hayırlı bir ölüm versin ve bizler de tevbe edelim, “kum fe enzir” emri ile ayağa kalkalım da, bu utançtan, korkaklıktan, cahillikten sıyrılıp, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olalım. Gazze’ye selam olsun! Gökten Hz. Yuşa, Hz. Ömer, Selahaddin-i Eyyubi, İzzeddin Kassam inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksünüz ki kanınız kurtuluşunun vesilesi oluyor ilk kıblemizin. Size bakarken sahabeleri hatırlıyor inananlar. Size dar gelmeyecek makberi kimler kazsın / “Gömelim gel seni tarihe’ desem, sığmazsın.”
Akif, İzzeddin Kassam’ın, yanına bize destek için çocuklarını bizim yanımızda dua ile şehid olsunlar diye göndererek Arap aşiretlerinin çocuklarının İngilizlerin himayesindeki Siyonist Lejyonerlere karşı savaştığı Çanakkale’yi anlatan şiirini şimdi, Gazze direnişini yeniden okuma zamanı:
“Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, / Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
(…)Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
(…)Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; / Beriden zelzeleler kaldırıyor a’mâkı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; / Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lâğam, / Atılan her lâğamın yaktığı yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer / O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkâz-ı beşer…
Âsım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek: / İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.
Şûhedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar… / O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar…
Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, / Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! / Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
(…)Bu, taşındır diyerek Kâ’be’yi (ve m. aksayı) diksem başına / Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da ridâ namıyle, / Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle;
Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, / Yedi kandilli Süreyyâ’yı uzatsam oradan;
Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına; / Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına,
Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; / Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana… / Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini, / Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran… / Sen ki, İslâm’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; / Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın… Heyhât! / Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, / Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.
Evet GAZZE ÇANAKKALE’NİN DEVAMIDIR!
İslam Konferansı 3 gün sonra ülkemizde toplanıyor, rötarlı olarak. Aslında bu şiiri hikayesi ile birlikte, İzzeddin Kassam ve Siyon katır Lejyonunu da anlatarak konferansa katılanların masalara konulsa.. Konferansta Suudilerin, Mısırlıların, BAE’nin, Bengladeş’in, Azerbaycan’ın ne diyeceğini merak ediyorum. Ve tabii Ankara’dan gelen diplomatların ne diyeceklerini. İnsani ara(!?), rehinelerin gönderilmesi(!?), FKÖ ile İsrail arasında görüşmeler sonunda Türkiye’nin garantörlüğü gibi yaldızlı sözlerle inşallah İsrail’in himayesinde başkenti Kudüs olan, Dahlan tipi bir kukla, gölge bir devletin garantörü biz olmayız ve Gazze halkının bir takım vicdani bahaneler arkasına saklanarak bölgede tahliyesi yönünde bir karar alınmaz. Hamas ya da İzzeddin Kassam terörist ilan edilemez! İslam Konferansından beklenen “Hz. Ömerin Kudüs beyannamesi”nin arkasında durmalarıdır. Değilse, biz onlardan değiliz. Selam ve dua ile.
Not: Dün niye toplanmadılar diyorduk. Bu İslam Konferansı, Meclisi aksayı yakma girişiminden bir ay sonra bu oyalaya tepki olarak Rabat’ta kuruldu (1969). Bugün, Gazze katliamından 45 gün sonra toplanıyor. Her zaman sadece kınamayla yetindiler. Bu gün eğer, bu konferans, İsranın efendisi Hz. Muhammed (Sav), Hz. Musa, Hz. Harun, Hz. Yuşa, Hz. Davud, Hz. Süleyman, Hz. İsa Mesih, Hz. Ömer, Selahaddin-i Eyyubi ve İzzeddin Kasam’a selam göndermeden açılır, kapanır ve bildiride Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesine atıf yapılmadan bu iş geçiştirilse, ben bu konferans da, ona konferansa katılanlar da uzağım. Onlar benden değildir ve ben onlardan değilim. Ben Allahın rızasını seçtim, onlardan Dahlan, Habat, Global resetçiler, Agartacılar, Epstein cemaatı, Satanist Pedefolikler, mRNA’cılar, DSÖ’çetesi vs’ne yakın duranlarla aynı yerde olmaktan Allah’a sığınırım. Ötekiler her kimse, onlar da yanlarında durdukları ile haşrolsunlar.
Haber Vakti / Abdurrahman Dilipak
İslam Konferansına(!) katılacak ülkelerin çoğu Batılı emperyalist devletlerin işbirlikçisi iken halen bu tür yapılardan beklenti içine girmek nasıl bir duygu durumudur!? Ayrıca Dilipak Gazze’deki direnişi hamasete bulamayı da ihmal etmemiş. Çanakkale Savaşının devamı olarak görmüş. Halbuki Filistin de tam bu duruma Çanakkale Savaşının devamında düşürülmüştür. Yani Çanakkale’de kazanılan zaferle savaş bitmiyor, devam ediyor. Ve 1917’de aynı savaşın(1. Dünya Savaşı) devamında Filistin işgal ediliyor. Fakat ne hikmetse bizim(!) yazar çizer takımı da işin hamaset tarafından olaylara bakmaya devam ediyor.