Deve Tüccarı
Uzun süreli bir kıtlık sebebiyle 1980’lerin ilk yarısında Çad’dan Sudan’ın Darfur bölgesine göç eden Rizeykat kabilesi, tamamen Araplardan oluşan bir etnik yapıydı. Rizeykat mensupları, birlikte hareket ettikleri Manâsir, Kabâbiş, Budeyriyye gibi çok sayıda kabileyle birlikte yerleştikleri Darfur’da Arap nüfusun yoğunlaşmasına etki edecek, bölgeye gelişlerinden yaklaşık 20 yıl sonra patlak verecek iç savaşta böylece hayatî bir rol oynayacaktı. Ve aralarından biri, Muhammed Hamîdetî, daha sonra hızla yükselerek ülkenin kaderini şekillendiren isimler arasına girecekti.
1975’te Darfur’un kuzeyindeki Kutum’da dünyaya gelen Muhammed Hamîdetî, küçük yaşlarından itibaren kendisini ticarî hayatın içinde buldu. Kabilesinin bütün erkek üyeleri gibi o da deve ticaretine yoğunlaştı, zamanla Sudan, Çad, Nijerya ve Libya arasında binlerce hayvandan oluşan kafileleri yönetmeye başladı. Bazı yolculuklar o kadar uzun sürüyordu ki, Darfur’dan aylarca uzak kaldığı oluyordu. 20’li yaşlarında, yine ticaret sebebiyle Libya’ya yerleşti, 5 yıl kadar orada yaşadı. Darfur’da iç savaşın patlak vermesinden hemen önce, 2002’de, kardeşlerinin başında bulunduğu kervana rakip kabileler tarafından baskın düzenlendi, kardeşleri öldürüldü ve bütün mallarına da el kondu. Bu olay, Hamîdetî için kendi silahlı birliğini kurması için adeta bir işaret fişeği olmuştu.
Ertesi yıl, Hartum’daki merkezî hükümete isyan bayrağını açan kabileler, kısa sürede bir iç savaşa dönüşecek olan ayaklanmayı başlattığında, Muhammed Hamîdetî de emrindeki silahlı gençlerle birlikte çatışmalara katıldı. Darfur bölgesinde, Sudan düzenli ordusundan daha fazla etkinlik kazanan silahlı grup, kendilerine “Cancavîd” denilen milis birlikleriydi. Cancavîdlere komuta eden isim, Hamîdetî’nin amcasının oğlu Mûsâ Hilâl’di. Kuzeninin emri altında sıkı bir askerî disiplin kazanan Muhammed Hamîdetî, böylece deve tüccarlığından askerî kariyerin üst basamaklarına doğru hızla tırmandı. Herhangi bir formel eğitimi bulunmasa da (okuma-yazma bilmediği dahi iddia ediliyor), doğuştan sahip olduğu yeteneklerin yardımıyla Hamîdetî, birkaç yıl içinde Cancavîd ordusunun komutanlığını da eline alacaktı.
“Cancavîd” kelimesinin kökenine ve anlamına dair üç temel izah var. Bunlardan birincisine göre, Cancavîdler, Çad kökenli yağmacı ve soyguncu bir grup; isimleri de yetiştikleri bölgeden geliyor. İkinci açıklama, ismin Hâmid Cancavîd isimli Darfurlu bir eşkıya başından geldiğini gösteriyor. Ve son olarak da -en yaygın atıf bu- Cancavîd kelimesinin, “atlı ve silahlı birlik” anlamında yerel bir sözcükten türetildiği düşünülüyor. Grubun isminin etimolojik kökenine dair tahminlerden hangisinin doğru olduğu bilinmez, ancak gerçek olan şey şu: Muhammed Hamîdetî’nin liderliğindeki Cancavîdler, 2003’te patlak veren Darfur krizinin devamında çok sayıda savaş ve insanlık suçuna imza attı. On binlerce insanın hayatını kaybettiği çatışmalar, bir milyona yakın kişinin de mülteci konumuna düşmesine neden oldu.
Darfur krizinin zirve yaptığı ve bütün dünyanın gözlerini Sudan’a çevirdiği bir zamanda, 2006’da Muhammed Hamîdetî, Sudan Devlet Başkanı Ömer Beşîr’le başkent Hartum’da bir araya geldi. Sudan hükümeti, Darfur’daki isyanı bastırmak için yardımlarına başvurduğu Cancavîdlerin, merkezî yönetimle koordinasyon içinde çalıştığı o zamana kadar hep reddetmişti. Hamîdetî-Beşîr görüşmesi, hem bu işbirliğinin resmen teyidi hem de Hamîdetî için ulusal çapta bir hüsnükabul anlamına geliyordu. Henüz 30’lu yaşlarının başında olan Hamîdetî, katların çoğunda durmayan bir asansöre binmişti artık.
Ömer Beşîr’den “Darfur’daki hizmetleri karşılığında” cömert bir destek alan Muhammed Hamîdetî, emrindeki birlikleri “Sınır Koruma Ordusu” adıyla resmî statüye kavuşturdu. Özellikle Çin’den ithal edilen silah ve mühimmat sayesinde, Hamîdetî’nin emrindeki ordu, düzenli orduya adeta rakip duruma yükselmişti. Ömer Beşîr’le görüşmesinden hemen sonra merkezî hükümete isyan bayrağı açmayı deneyen Hamîdetî, yine büyük tavizler ve daha fazla hareket serbestisi karşılığında geri kazanıldı. Hartum yönetimi açısından Hamîdetî ile ilişkiler, uyanık kalmak için uyarıcı hap almaya başlayan birinin zamanla uyuşturucu müptelası olmasına benziyordu. Darfur’daki isyanla baş etmekte zorlandığı için Cancavîdlerin sahaya sürülmesini destekleyen Beşîr hükümeti, zaman içinde bu gölge kuvvetin etkisinden kurtulamamaya başlamıştı.
1989’dan itibaren 30 yıl boyunca Sudan’ı yöneten Ömer Beşîr, 11 Nisan’da resmen görevden el çektirildi. Kendisini devirenlerin başında, elleriyle besleyip büyüttüğü Muhammed Hamîdetî’nin gelmesi, Sudan’ı izleyenleri elbette şaşırtmadı. Ramazan ayı içinde, 3 Haziran’da Hartum’da yüzlerce kişinin ölmesiyle sonuçlanan baskında da yine, Hamîdetî’nin emrindeki Cancavîd milisleri (2011’den bu yana isimleri artık “Hızlı Destek Kuvvetleri”ydi, ancak hareket tarzları Darfur’dakinin aynısıydı) başrol oynadı. Öldürülenlerin cesetleri, hâlâ Nil kıyılarına vurmaya devam ediyor.
Suudi Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin desteğine sahip olan Muhammed Hamîdetî, aktif siyasete sıcak bakmadığını söylese de, ülkedeki asıl aktörün kendisi olduğu noktasında görüş birliği var. Sudan’ın bir deve tüccarına emanet edilmesi ise, menfaatlerinin sağlama alınması şartıyla, ABD ve Batı’yı da hiç rahatsız etmiyor görünüyor.
Yeni Şafak / Taha Kılınç