VEDA
Değerli okurlar son bir yazı ile sizlere veda ediyorum.
Yanlış ve kusurlarım için lütfen haklarınızı helâl ediniz.
Allahaısmarladık.
* * *
1.Demokrasi için sıradan insanların rejimi/yönetimi denir, el-hak doğrudur. Demokratik ülkelerde şansı yâver giderse en kalibresiz adamın bile birgün bir partinin hatta devletin başına geçme ihtimali vardır.
2.Partilerde zirveye tırmanmak için ilim/irfan/hikmet sahibi olmak yerine cerbeze sahibi olmak çoğu zaman yeterli olur/olmuştur. Meselâ eski Yunan’da senato’ya girmek için sadece ağzı iyi lâf yapmak yeterli sayılırdı.
3.Demokrasi çoğunluk rejimidir, niteliğe değil niceliğe hizmet eder. Demokrasilerde her türlü icrâî yetkinin işbu niteliksiz çoğunluğun yer aldığı partilere verilmiş olması siyaset teorisyenleri tarafından onun en büyük zaafı olarak değerlendirilmiştir.
4.Son bir asır da göstermiştir ki demokratik vasat(ortam) insanlığa yeni bir nefes/soluk üfleyecek müstesnâ isimler/fikirler çıkarmıyor. Kısırlık ve bereketsizlik modern çağda had safhadadır.
5.Ancak ufukta demokrasi dışında bir rejim görünmüyor. (en azından şimdilik diyelim) Bu durumda halk/memleket hep parti(li)lerin eline mahkûm olmaya/kalmaya devam mı edecek? Demokrasilerin yüzeysellik/sığlık/sıradanlık ile mâlûm zaafı nasıl aşılacak?
6.Bir yanda halka kanaat ve şükür teklif eden “din” ve öte yanda refah ve kalkınma dışında halka hiçbir şey vaad etmeyen “demokrasi”. Bu iki zıt birbiri ile nasıl telif edilecek?
Demokrasilerde “faydalı” olan yerine “değerli” olanı kim teklif edecek?
7.Bir memleketin en büyük hazinesi yeraltı ve yerüstü kaynakları değil sahip olduğu bilgeler’dir. Maddî kaynaklar bir gün tükense bile bilgelerin ortaya koyduğu fikirler, ilkeler, çizdiği hedefler millete her dâim yol göstermeye devam eder. Büyük bilge Muhammed İkbâl’in Pakistan ve Sadi-i Şirâzî’nin İran halkı için ifade ettiği önemi/anlamı burada tekrar etmeye bilmem gerek var mıdır?
8.Şu gerçeği kuvvetle vurgulayalım; fikir ayrı icraat ayrı bir iştir. Hiçbir fâni bu iki vazifeyi birlikte yüklenemez/yürütemez. Fikir sahipleri icraat ile uğraşırlarsa icraatin, icraat sahipleri fikir ile uğraşırlarsa fikrin hakkını veremezler. Sırf bu yüzden eski hükümdarlar icra için kendilerine vezirler(yardımcı/hizmetçi) seçmemişler midir? Hükümdar akledip düşünecek, vezirler de icra edecek, eğer hükümdar icra ederse kim akledecek?
9.Fikrin ve icraatın doğası farklıdır. Büyük filozof ve düşünürler sıra iş ve icraate gelince ne kadar beceriksizlerse, büyük politikacı ve devlet adamları da fikre sıra gelince o derece sathî ve sığdırlar. Bu yüzden tarihte hem iyi bir hakîm/filozof hem iyi bir kral/başkan’a rastlanmıyor.
10.Politikacılar iş ve icraat insanıdır, bilge/münevverler ise akıl(kalp) ve gönül. Bu yüzden birinciler görünmek ve şöhret peşindedir, ikinciler ise görünmek istemez, hakikat peşindedir.
11.Politikacılar halkı yönetmeye, bilge/münevverler ise yükseltmeye taliptir. Birinciler bu vazifeye bedel halktan itaat ve sadâkat bekler, ikinciler ise idrâk ve kavrayış.
12.Politikacılar kendi içlerinde bilge/münevver görmek istemezler, çünkü hakikate tahammül edemezler, buna mukabil bilge/münevverler de partilerde görev almak istemezler, zîra onlar da yüzeysellik ve sıradanlığa tahammül etmezler.
13.Ancak gelin görün ki bir “toplum mühendisliği projesi”nden başka bir şey olmayan demokrasi şu veya bu politikacı, şu veya bu politika dışında halka bir başka model/menba/kaynak sunmuyor. Tıkanıklık artık son raddeye gelmiştir. Şimdi kim böyle bir ortamda insanlığı refah’tan alıp felâh’a taşıyacak? Benim cevabını aradığım soru işte budur.
14.İcraat politikacının işi demiştik; fikir, ufuk ve strateji ise bilge/münevverin işi. Partilerin halkın önlerine koyacağı programı ancak ilim/irfan/hikmet sahibi bilge/münevverler ortaya koyabilirler. Eğer bir partinin/hükümetin programını bizzat partililer/bürokratlar hazırlamaya cü’ret ederlerse ülkeyi büyük bir felakete sürüklemiş olurlar.
15.Pekâlâ bugün için konuşursak politikaya ve politikacıya mahkûmiyetten kurtulmanın bir yolu var mıdır? Demokrasilerde bu çıkmazdan/açmazdan kurtulmanın tek bir yolu var galiba; o da fikir ve icraatın ayrı ihtisas alanları olduğunu bilecek kamette bir devlet/icraat/görev adamının ortaya çıkmasını beklemek. Eğer istikbâlde böyle bir devlet/icraat/görev adamı çıkar da memleketin selâmeti için benliğini hiçe sayar, bilge/münevverler ile temasa geçer, onlarla istişare eder, istikâmet ve strateji belirler, işte memleket ancak o zaman hâl yoluna girer.
Millet ona dua eder, Hüdâ ona yardım eder, o da tarihe geçer…
Semih Akşeker/Yeni Söz