Kaynaşlı’nın MHP’li belediye başkanı Birol Şahin A milli kadın voleybol takımını spor kıyafetleri nedeniyle eleştirdi. Allah’ın örtünme emrini hatırlattı ve voleybolcu kadınları açılıp saçılmakla itham eden sözler sarf etti. Hatta sözlerinin arasında teşhir kelimesi de yer aldı.
Belediye başkanı baltayı taşa, daha doğrusu taştan da sert fileye vurduğunu bilmiyordu. Nereden kestirebilirdi filenin bu kadar sert olacağını. Tanrıların ‘stop’ haldeki gayzları teyakkuza geçti. Ağızlarından küçük çaplı alevler püskürttüler tanrılar. Bu adam da kim oluyordu? Belediye başkanıymış, halkın oyuyla seçilmiş filan… Bir de MHP’liymiş. Yok öyle bir kural: Hangi partiden olursa olsun, herkes şunu bilecek: Bu memlekette altı minareli Çamlıca camii ile sultanların filesi eş milli değerdedir!
MHP’nin ismiyle müsemma genel başkanı anında devlet refleksini göstererek, belediye başkanını partinin belediye başkanları listesinden ihraç etti. Ardından Parti yetkilileri tarafından Birol Şahin’in istifasının da istendiğine dair haberler gelmeye başladı. Artık belediye başkanının siyasi hayatının bittiği kesindir.
Biz tabi işin bu kısmında değiliz. Olayın öğretici yanları bizim açımızdan daha önemli. İlk öğrettiği şey: Kadın voleybolcular zaten önceden beri ‘filenin sultanları’ sıfatıyla anılıyordu. Bu sıfat, ilgili kadın oyuncuların şahıslarını değil, temsil ettikleri kültürü en üst derecede yüceltmektedir. Mevcut giyimleriyle voleybol oyunu icra eden kadınların o hali iş bu ‘sultan’ sözüyle yeterince takdis edilmiş oluyordu. Belediye başkanı muhtemelen laik-demokratik bir siyasal düzende ‘takdis’ (kutsama) olmaz diye düşündü ve sözünü esirgemedi ama kutsamanın bazen cübbe giydirmekle, bazen cübbe çıkartmakla yapılacağını acı tecrübeyle (aforoz) öğrendi.
İkinci olarak bu hadise, memlekette yüksel(til)en değerlerle alçal(tıl)an değerlerin neler olduğunu bir kere daha herkesin gözünün içine, oradan da dimağına kadar sokmuştur. Memleketin aslında üstü örtülü bir ‘hilafetle’ yönetildiğini iddia edecek kadar işi ilerleten, muhafazakâr demokrat partinin iktidarını halifenin yönetimi olarak algılayan memleketin ‘saf’ zihinli evladına şöyle hafiften bir iğne batırılmış oldu. Hilafeti bırakalım da, gerçekten memlekette ipler kimin elinde; Cumhuriyet sarayının mı, filenin sultanlarını temsil eden ‘görünmeyen saray’ların mı?
Bir de bu ‘basit’ hadise görmek istemeyenlere bir basit şey daha öğretti; ‘öğretti’ demem aslında garazkar bir ifade… Çünkü bunları zaten bilen biliyor ama bilmezden gelenler var: İktidarın başçavuşu pozisyonundaki ‘muhafazakâr’ gazete de haberi Hürriyet, Cumhuriyet, Sözcü, Habertürk gibi gazetelerle aynı üslupla verdi. Bu da muhafazakâr demokrat (hilafet!) kültürünü yayma-yaşatma işinde adı geçen basın kuruluşlarının temelde kıble farklarının bulunmadığını gösterdi.