Ülke gençliğinin büyük bir kesimi gözünü batıya yani Avrupa ülkelerine ve Amerika’ya dikmiş. Hangi öğrenciye dokunsanız, bir batı ülkesine kapağı atmayı kızıl elma edindiğini fark ediyorsunuz. Gencecik çocuklar, baharda yeni açmış kaysı ağaçlarının çiçekleri misali, hayatı hiç tanımıyorlar. Hayallerini süsleyen batı hakkında ciddi bir bilgileri yok. Ama bir kanaatleri var; zengin Avrupa ülkelerinde ve Amerika’da her imkana kavuşacaklarını düşünüyorlar.
Bu kesin inançlılığın neresinden tutmalı, hangi yanına bir çekiç vurmalı? Bu, “Zekeriya değil, İbrahim peygamber, kızı değil, oğlu; deve değil koç” şeklinde düzeltilebilecek bir yanlış da değil.
Aslında gençlerin bu batı hayranlığı en az 1839’dan beri süre gelen batılılaşma sevdasının hasılatıdır. Kendi geçmişinden utanç duyan batıcı kadroların 21. asırdaki nesilleri elbette batı hayranlığında atalarını geçeceklerdi.
Bir de toplum olarak yani toplumun bıyığı terlememiş gençleri değil, büyükleri itibariyle nelere değer verildiğinin, ana-babaların gündemlerinde hangi konuların bulunduğunun en bariz kanıtıdır gençlerin iflah olmaz saplantısı. Gençler için özellikle araba, bilgisayar, cep telefonu ve çok fazla yorulmadan, mümkünse evden (home office) çalışmak ama çok para kazanmak hayatın tek amacıdır.
Çalışmayı sevmeyen, kolaydan para kazanmaya bayılan, kelimenin tam anlamıyla bireyleşmiş nesiller geldi kapımıza dayandı. Daha doğrusu bu toplum bu nesilleri seri halde üretti. Ülkenin Cumhurbaşkanı da bundan yakınıyor, onlara acıdığını söylüyor. Vallahi ve billahi acınacak çok işlerimiz var ama kim kime acımalı, hangi acıma konusunu en başa almalı, bilemiyoruz. Cumhurbaşkanının acımasına bakıyoruz, az gitmişler uz gitmişler dere tepe düz gitmişler, meğer başladıkları noktaya geri gelmişler. Yani aslında hiç gitmemişler. Hatta geriye sarmışlar.
Ülkenin körpe dimağları bizzat devlet eliyle teknolojiye öyle özendirildi ki, cep telefonu ve iyi bir bilgisayar gençliğin kara sevdalısı oldu. Daha asıl acınacak günlerimiz geride sanki.
Venhar Yorum