Çocuğunuzla Arkadaş Olmayın!
Başlık, ezber bozan cinsten kabul ediyorum. Ancak bu ezber ve diğer benzer ezberler, bize ait değil. Başımıza, büyük sorunlar açtığı da aşikâr. Bu yazıda, bu ezberlerin bize ezberletildiği döneme ve ardından hayatımızdaki yansımasına biraz göz atalım istiyorum.
Geçen hafta genç bir kızın, annesini istediği ayakkabıyı almadığı için merdivenlerden yuvarlaması tüm mecralarda büyük tepki topladı. Tabi bu bir iddiaydı. Olayın detaylarını bilemesek de söz konusu kızımızın “gözüm döndü yaptım” dediği videoda bizlere büyük mesajlar var. Demek ki çok sinirlenince anne, merdivenden itilebilirmiş. Bu bize evlatlarımız üzerinde oynanan oyunların ne denli güçlü sonuçlar verdiğini göstermiyor mu?
İsterseniz evlatlarımızın bilinçaltına modern mesajların en güçlü şekilde verilmeye başlandığı yıllara gidelim. 2000’lerin başından itibaren bir takım aile dizileri çekilmeye başlandı. Bu dizilerde en çok işlenen konu, modern ailenin yani sözde doğru ailenin nasıl olması gerektiğiydi. Geleneği temsil eden karakterler kaba, eğitim seviyesi düşük, cahil rollerindeyken; moderni temsil edenler ise kibar, yüksek eğitimli ve her konuda bilgili karakterler olarak işlendi. En çok işlenen mesajlardan bazıları:
Çocuğunuzla arkadaş olun.
Aile içinde hiyerarşi olmasın. Herkes eşit olsun.
Çocuğunuz her ne isterse alın.
Onları asla üzmeyin.
Ebeveyn, çocuklarını prenses ve prens gibi el üstünde büyütmelidir.
Aile içinde en ufak bir tartışmayı dahi mutfakta ya da yatak odasında yapın ki çocuklar bunu görmesin ve duymasın. Eşler olarak aranız bozuksa dahi bunu onlara asla yansıtmayın.
Çocuğunuza ters bakmayın. Sesinizi dahi yükseltmeyin.
En önemli şey okul başarısıdır. Bundan dolayı gerektiğinde eve misafir dahi kabul etmeyin.
Çocuğunuzun her türlü yetişkin cinselliğine ait davranışını övünme vesilesi sayın ve onlar daha çocuk deyip herhangi bir şekilde müdahale etmeyin.
Şehir kültürü, modern kültür her hal ve şartta hoşgörülü olmayı gerektirir. Geleneğin namus olarak gördüğü çağdışı şeyleri bırakın. Eşinize ya da evlatlarınıza bu konuda sahip çıkarsanız çağdışı olarak damgalanırsınız. “Çağdışı” olmayın.
Yahu neden bunları yapayım!? Diye sormaya yeltendiğinizde, verdikleri cevap çok açıktı: “Aksi takdirde çocuğunuzun psikolojisi bozulur.” Bu mesajları ve cevabı alan anne baba, doğal olarak “aman evladımızın psikolojisi bozulmasın!” derdine düştü. Geleneksel Anadolu aile yapısını tümden reddeden bu mesajlar karşısında ebeveyn, evladını korumak için kendi kültürünü reddetti. Artık nasıl davranacağını tamamen medyadan öğrenmeye başladı. Ailelerde oluşturduğu korku kültürüyle ebeveyni şartsız olarak teslim alan modernizm artık dizileriyle, filmleriyle, gündüz kuşağı programlarıyla sıfırlanmış beyinleri çok rahat bir şekilde yıkamaya başladı. Üstüne bir de “istediğini almayan annesine tepki olarak evden kaçtı” haberlerini de seyredince ebeveynimiz korkudan en aykırı mesajları bile sorgulamadan benimsedi. Modernizm, ebeveyni tehdit ediyordu açıkça: “bak, emrettiğim gibi davranmazsan evladın evden kaçar” diyordu. Artık anne ve baba, bu korku ve düşüncelerle her akşam televizyonun karşısında adeta bir öğrenci gibi dizilerdeki davranışları öğrenmeye ve hayatlarına uygulamaya başladılar. “Yeter ki çocuklarımdan olmayayım” derdindeydiler.
Dizideki ailenin henüz 10-12 yaşındaki kızı ve oğlu her akşam yemekte sevgilileriyle neler yaptıklarını anlatırken geleneği temsil eden baba, ağzını açmaya kalktığında modern anne tarafından her defasında lafı, ağzına tıkılıyordu. Bunu seyreden ailemiz doğrusunun bu olduğuna kanaat getirdi. Zira dizideki annenin o tepkisinden sonra çocuklar mutlu oluyor ve psikolojileri bozulmuyordu! Madem psikolojileri bozulmuyordu öyleyse doğru davranış buydu.
Çok basit bir nedenden dolayı küçük bir tartışma çıkarsa bu, anne baba tarafından hemen mutfakta halledilmeliydi. Çocuk asla bir tartışmaya şahit olmamalıydı. Aile çok büyük bir ekonomik krizde bile olsa çocuklar bunu hissetmemeliydi. Onlara her şeyin yolunda olduğu yalanı söylenmeliydi. Çünkü her çocuk dertsiz, sıkıntısız, tasasız bir ortamda prens ve prenses gibi büyütülmeliydi.
Çocuk, anne ve babasına her türlü şakayı, alayı yapabilirdi. Zira o anne babasıyla arkadaştı. Arkadaşla her ne yapılıyorsa anne babaya da yapılabilirdi. Anne baba terbiye eden değil; eğlendirendir. Aksi takdirde çocuklar depresyona girer.
Liste daha uzayıp gider. Ancak bu kadar örnek derdimi anlatmaya kâfi bence. “Çocuğunuzla arkadaş olun” mesajı bahsettiğim yıllardan itibaren çok planlı ve güçlü şekilde bize ezberletildi. Artık arkadaş rolündeki ebeveyn, evladını terbiye edemedi. Çünkü terbiye, bir nevi ast üst ilişkisi gerektirir. Ama arkadaşlıkta, tam bir eşitlik vardır. Arkadaş olmazsa evladının depresyona gireceğinden korkan ebeveynimiz terbiye edicilik görevini bırakıp evladına akranları gibi arkadaş olmaya çalıştı. Nihayet, aslında hayata hazırlık mektebi olan aile kurumumuz temelden dinamitlenerek yıkılmış oldu. Evlatlarımız zorlu hayata hiçbir zorluk yaşamadan hazırlanır oldular. Hayatın gerçekleriyle de karşı karşıya kalınca asıl o zaman psikolojileri bozuldu. Çünkü ailedeyken hayat, tozpembe gösterilmişti. Ama şuan karşısındaki hayatın hiç şakası yoktu. Bunu engellemek için evlatlarımıza yaşına uygun olarak içinde bulunulan sıkıntılardan bahsedilmeli. Bu sıkıntılarla nasıl baş edildiği de gösterilmeli hatta çocuktan çıkış yolu için öneri bile istenmeli ki çocuk sorumluluk alsın. Uzun tatillerde köye gidip çocuğun köy işlerini öğrenmesi sağlanabilir. Buna benzer yöntemlerle evlatlarımız gerçek hayattan kopuk bir şekilde büyümemiş olur. Tereyağının tere otundan yapıldığını sanan gelinlik çağda kızlarımız var maalesef. Hayattan kopuk tozpembe bir bakış açısıyla prensesler gibi büyütülen kızımızın böyle trajikomik konuşmasına şaşmamak gerekir.
İşte bu evlatlar, büyürken rehber ihtiyacı hissettiler. Ama asıl rolleri terbiye etmek suretiyle rehberlik olan ebeveyn ona arkadaş olmuştu. Buna karşılık evladımız rehber ihtiyacını internetten yani sanal dünyadan karşılar oldu. İnternet ise “en önemli şey, like/beğeni almaktır bunun için yapacağın her şey mübahtır” öğüdüyle rehberliğini! yaptı. Bugün yaşlı amcaya kendini polis olarak tanıtıp onu korkutandan tutun her türlü mahremini sırf beğeni ve etkileşim için çekip sosyal medyaya atan gençler işte modernizm rehberinin rehberliğiyle büyümekteler.
Başta ebeveynler olarak bizlerin silkinip kendimize gelmeye ihtiyacımız var. Hiçbir şey için çok geç değil. Evlatlarımıza sahip çıkarsak, onlara arkadaş değil rehber olursak yani gerçek anne babalık yaparsak onları bu beladan kurtarabiliriz. Bunun için en başta ebeveynlerin sanal alemin büyüsünden çıkmaları gerekir. Evladıyla ya da eşiyle gözleri telefon ekranındayken konuşan bir ebeveyn büyüden kurtulamaz. Ailesiyle tüm ekranlardan yalıtılmış birkaç saatte sıcak bir muhabbet ortamı sağlayamayan ebeveyn modernizme karşı duramaz. Evlatlarına net, açık, somut bir hedef gösteremeyen ebeveyn rehberlik yapamaz. Hedeften kastımız, bir meslek sahibi olmasını istemek değildir. Bahsettiğimiz bir yaşam hedefidir. Meslek, bu hedefe ulaşmak için sadece bir araçtır. Sağlıklı bir yaşam hedefine sahip olan çocuğu, genci ve yetişkini hiçbir etken bozamaz. Bu hedefi verebilmek için ebeveynin sırtını güçlü medeniyetimize dayayarak iyi niyet, doğru örneklik, bilinç, emek, azim, samimiyet ve duaya sıkı sıkıya sarılması lazımdır.
Medeniyetimiz, en büyük kaynağını dinimizden aldığına göre bu konuda İslam’a kulak verelim: “Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu ve büyük mükâfatın Allah katında olduğunu bilin.” (Enfal Suresi 28. Ayet). Demek ki helal mal için nasıl çabalıyorsak evlatlarımızı da her anlamda helale uygun şekilde büyütmek bizim için bir imtihandır. Bunun için de onlara arkadaş olmak değil rehber olmak lazımdır. Bırakalım arkadaşlıklarını akranlarıyla yapsınlar. Biz anne ve baba olalım. Onların annelerine ve babalarına çok ihtiyacı var…
Dua ile…
Her Taraf / Feyzullah Akdağ