Yanlış anlaşılmasın, Amasra’da maden ocağında meydana gelen ve 41 madencinin hayatına mal olan patlamayla ilgili olarak bir ‘uzman’ da biz olmak niyetimiz yok. Zaten ‘uzman’ da değiliz. İmanın yedinci şartı varsa, bu da kişinin haddini bilmesi olmalıdır.
Bu cümleden olarak, patlamanın sebepleri, maden ocağının kurallara uygunluğu vs. konusunda bir görüş belirtmeyeceğiz.
Yalnız…
Bizim de söylemeyi arzu ettiğimiz şeyler var.
İlk söz medyaya. Madenci can derdinde, medyacı ispat-ı vücud peşinde. Hangi televizyon kanalını açsanız, sanıyorsunuz ki yürekleri dağlayan, vicdanları kanatan olayı sadece o kanal veriyor ve olay bütünüyle o kanaldan soruluyor. İlk dakikalardan itibaren olayı “sıcağı sıcağına” ekrana getirdiklerini canhıraş şekilde anlatırken, bizler hicap duyuyoruz.
İkinci söz siyasî cenaha… Konuyla alakalı bakan ya da bakanların olay yerine intikali iyi bir icraattır. Fakat “Cumhurbaşkanının talimatı”nın belirgin şekilde öne çıkartılması, akıllara başka şeyleri getirmektedir. Umarız ki bu ‘talimat’ konusu yarın bir gün muhalefete baş kakıncına dönüşmez. Bu gibi büyük acıların yaşandığı hadiselerde olsun, siyasilerin olayla ilgili hattı hareketleri tamamen ‘doğal’ olamamaktadır.
Şehrin valisinden bakanlara ve Cumhurbaşkanına varıncaya kadar bütün yetkililer da birer insandır ve eş, baba, anne, dede, amca, yeğen vb. olarak onların da duygulanmak fıtratları gereğidir ve gayet doğaldır. Fakat doğal olmayan şeyler de var. Bu ülkede maden ocağı patlaması ve benzeri toplu ölümlerin olduğu olaylarda mesela, patlamanın meydana geldiği maden ocağında hiç kusurlar, hatalar, eksiklikler çıkmaz mı? “Bunlar her zaman olacaktır” sözü, ne kadar tedbir alsanız da, bu gibi kazalar kaçınılmazdır anlamına gelmektedir.
Amasra’daki maden ocağında patlama vesilesiyle bir kere daha gördük ki, bu müessif hadiseden sonra devlet müthiş sahiplenici ve kucaklayıcı bir dil kullanmaktadır ama maden ocağı insanlara mezar olduktan sonra…. Patlama sonrasına ait peş peşe bir yığın karar alınıyor. Arama-kurtarma ekiplerinin özverili çalışmaları, ambulansların görevlerinde kusur etmeyişleri, güvenlik üçlerinin asayişi sağlamaları gibi. Bir de olayla ilgili derhal soruşturma açılıyor, Bartın başsavcılığı üç savcı görevlendiriyor. Fakat olayın soruşturması maden ocağının bağlı olduğu bürokratik silsilede hiçbir zaman belirli bir sınırı aşamıyor. Mesela bu ülkede 40’dan fazla insanın hayatını kaybettiği bir maden ocağı patlamasında bir bakan istifa etmiyor; oysa bakan bu işte sorumlu olup, görevini yapmamış, ihmal etmiş, belki düşünememiş, hasılı şu veya bu şekilde kaza, o sorumlu iken gerçekleşmiştir. Ağır kusurlu sayılması gereken makam asla bakanlık düzeyine ulaşmamaktadır. Bakanlığın alt kademesinde birtakım suçluların bulunması ve “hak ettiği ağır cezaya çarptırılması bilindik bir töredir…
Alınması gereken tedbirleri aldıktan, iş, doğasına uygun şekilde yürütüldükten sonra meydana gelen, beklenmedik, umulmadık kazalara karşı akılsızca ve ahmakça çıkışlar yapan, sırf iktidarı yıpratmak için kurgular üreten, kinlerini iktidara boca etmek için olayları fırsata dönüştüren yaygaracıların varlığı iktidar için bahane olamaz. Dünyada bir maden ocağında nasıl çalışma şart ve ortamları olması gerektiği mutlaka bu piyasada bilinen işlerdendir. Kırk bir madencinin vefatıyla -gerek kamuoyu gerekse ölenlerin yakınları arasında- oluşan öfke ve kırgınlığı tamir etmek için ‘maden şehidi’ gibi terimler ihdas edileceği yerde, ülkenin maden ocaklarının tamamını mercek altına alıp, eksikler, aksaklıklar nelerse, bunların kökten gözden geçirilmesi, sonra da usulüne uygun düzenlenmesi bu kadar zor bir iş midir? Bu ülkede bu işleri yapacak mühendis mi, nitelikli eleman mı, bürokratik düzenek ve para mı, teknik alet edevat mı yoktur?
Sabahleyin iş için evinden çıkan hiçbir insanın tekrar evine döneceğine dair garantisi yoktur. Hayat ve memat bütünüyle Allah’ın elindedir. Fakat maden işçileri maden ocağına kurbanlık koç gibi iniyorlarsa ve aylar, yıllar geçtiği halde kayda değer hiçbir çalışma yapılmıyor ve bunun yerine, “yürekleri dağlayan” söylemler için -Allah korusun- kazaların meydana gelmesi bekleniyorsa, orada ‘kader’den bahsetmek abestir.
Amasra’da vefat eden madenciler ve geride kalan gözü yaşlı çocuklarının, eş ve ana-babalarının hüznü gerçekten yüreğimizi burktuysa, bunun, bahsettiğimiz şekilde, yeni kazaların olmaması için ilgili yerlere neşter atılması gibi bir sonuca dönüşmesi gerekirdi.
Venhar Yorum
Öyle bir kafa, düşünce, ve akıl yapımız varki daha çok yaşarız böylesi olayları. Çünkü bizde insan diriyken, değil ölüyken kıymetlidir..