Aydın; Hıristiyanlığın kurucusu Pavlus olduğunu; Hz İsa’nın getirdiği dini bozan, sır dinlerin, Yahudi anlayışının, Gnostik düşüncelerin,Helenistik inançların vb.düşünceleri yorumlayarak bu gün milyarlarca iman edeni bulunan Hıristiyanlığın kurucusu atası pavlus olduğunu belirterek sözlerine başladı. Aydın özetle konuşmasında şunlardan söz etti:
Kendisini ” annesinin rahmindeyken tanrı tarafından seçilip görevlendirilen kişi” olarak tanımlayan Pavlus, Hıristiyanlığın en önemli şahsiyetlerinden birisi, hatta en önemlisidir. Pavlu’sun öğretileri, Hıristiyan geleneğinin temelini oluşturmakta, Hıristiyanlık Pavlu’sun inanç ve düşünceleri etrafında gelişip şekillenmiştir.
Pavlus, mektuplarında kendisini, çarmıha gerilerek ölen ve sonra tekrar dirilen Rab İsa Mesih’in mesajını vaz etmek üzere seçilerek görevlendirilen kişi şeklinde tanımlar(Gal.1,1-2,2:7;Kor.11.23;1 sel.4,2). Başta Anadolu olmak üzere Yunanistan, Trakya, Ege adaları ve diğer bölgelere yoğun görev faaliyetleri bulunan Pavlus’un öğretilerinin merkezinde Mesih, İncil, kurtuluş, vaftiz vb. kavramlar yer alır. Pavlus inanç sistemini bu kavramlar üzerine kurmuştur. Bütün bu kavramlara Pavlus’ca yüklenen anlam Hıristiyanlık dininin temelini oluşturmuştur.
İsa Mesih’e iman, Hıristiyanlıkta önemli bir akidedir. Kurtarıcı Mesih’e imanın yanı sıra, onun tanrı Oğlu ve rab olarak tanımlanması olmazsa olmazdır. Bu oğul İsa çarmıhta öldükten sonra tekrar diriltilip göğe yükseltilmesi haç akidesi, Mesih’i merkeze alan Hıristiyanlık anlayışı, şeriatın Mesih’le birlikte tamamlanmış olduğu, şeriatın tek bir gayesi “sevgiye” indirgenmesi de Hıristiyanlığın önemli özelliklerindendir.
Her ne kadar Hıristiyanlar, dinlerini İsa’ya dayandırsalar da aralarında birçok Hıristiyan bilim adamının da yer aldığı çeşitli araştırıcılar bu günkü Hıristiyanlığın, İsa’nın tebliğ ettiği din ya da İsa’nın öğretileri doğrultusunda oluşturulan bir din olmadığı vurgularlar. Tarihsel İsa’nın dininin Hıristiyanlık olmadığını ve dolayısıyla İsa’nın ilk Hıristiyan olamayacağını ifade ederler. Tanrı ile insan arasında herhangi bir aracının varlığını kabullenmeyen İsa’da bu günkü Hıristiyanlık akidesine rastlanmadığını söylerler.
Peki, Hıristiyanlığın kurucusu İsa değilse kimdir? Bu konuda yine birçok araştırıcı, Yahudi toplumu içerisinde yaşayan ve erdemin, ahlakın üstünlüğünü vurgulayarak tanrısal hukuka riayet konusunda kişilerden kaynaklanan bazı aşırılıklarla suiistimallerle eleştiren tarihsel İsa’nın basit ve sade öğretisinin, kendisinden sonra terk edildiği ve yerine kendisi adına kendisince temsil edilmeyen yabancı akidelerin tesis edildiği kanaat’ındadırlar. İsa Mesih’in yüce kişiliğinin ölümünden hemen sonra bozulduğu ve Ortadoğu, Yahudilik ve çeşitli Afrika geleneklerinin yaşam tarzına ait birçok yabancı unsurların birleştirildiği kanaatindedirler.
Diğer taraftan araştırıcılar çoğunun tarihsel İsa’nın mesajını değiştirerek bozan kişinin Pavlus olduğunda hemfikirdirler. Pavlus’un İsa’nın inancına ihanet etmekle suçlanmıştır. Buna göre Pavlus “İsa’nın basit öğretilerini tahrip eden” ve Hıristiyanlık olarak tanıdığımız dini oluşturan” kişidir. Mesih anlayışı üzerine dayanan “sır dini” şeklinde Hıristiyanlık, Pavlus’un ellerinde şekillenmiştir. O, “Hıristiyanlığı Yahudilikten kurtarmış”, Pağanist sır dinlerinin bir adaptasyonu olarak” Hıristiyanlığı oluşturmuştur.
PAVLUS’UN YAŞAMI
Pavlus MS. İlk on yıl içinde Tarsus’ta Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Yahudiliğin Ferisi mezhebindendir. Babası çadırcılık mesleğiyle uğraşan biridir. Muhtemelen Pavlus’un da bu meslekle uğraştığından söz edilir. Pavlus ilk tahsilini ailesinden alır. Belli bir yaşa gelince ailesi tarafından Kudüs’e gönderilerek Yahudilik tahsili yapar. Pavlus Kudüs’te eğitimini alınca, Yahudilerin yüksek meclisi olan Sanhedrin’e üye seçilir. Pavlus’un tarihsel İsa ile hiç karşılaşmamış olması dikkatlerden kaçmamaktadır. O Sanhedrin’de katı bir İsa düşmanı olarak görülür. İsa taraftarlarını yakalamak, onları takip etmek görevini üstlenmiş fanatik bir Yahudi’dir. İsa taraftarı Stefan’ın Sanhedrin’de cezalandırılıp, taşlanarak öldürülmesini izlemiştir. Sanhedrin, Pavlus’a özel bir önem vermektedir. O Katı bir Yahudi, şiddetli bir Ferisi tarikatı mensubudur. İsa ve taraftarlarından nefret etmekte onlara karşı Yahudiliği savunmaktadır.
Pavlus Kudüs dışında ki İsa taraftarlarını tutuklayıp cezalandırmak amacıyla Şam’a gönderilir. Şam’a yaklaştığı bir öğle vaktinde birden bire ortalığı şiddetle aydınlatan bir ışıkla gözleri görmez olur. O ışığın içinden bir ses şöyle seslenir: “Saul, Saul, bana neden zulmediyorsun” der. Bunun üzerine Pavlus’un, “ey efendim sen kimsin?” sorusuna, aynı ses “ben, senin bana zulmettiğin İsa’yım” der. Haydi, ayağa kalk. Seni hizmetimde görevlendirmek için sana göründüm. Hem gördüklerine, hem de kendimle ilgili sana göstereceklerime tanıklık edeceksin. Seni, kendi halkının ve diğer ulusların elinden kurtaracağım. Seni, ulusların gözlerini açmak ve onları karanlıktan ışığa, Şeytan’ın hükümranlığından Tanrıya döndürmek için gönderiyorum. Öyle ki bana iman ederek günahlarım affına kavuşsunlar ve kutsal kılınanların arasında yer alsınlar(Res. İş. 26:16-18).
Bu noktada, öncelikle Pavlus’un gördüğü bu vizyonun Apokaliptik(anlaşılmayan bir söz) bir görüm ya da mistik bir tecrübe mi yoksa bazıları tarafından ileri sürüldüğü gibi Pavlus’un kişiliğinden ve fizyolojik yapısından kaynaklanan psikolojik bir durum mu olduğuna bir açıklık getirmek yararlı olacaktır. Güçlü bir Yahudi geri plana sahip olan Pavlus’un yaşadığı dönem, Yahudi sırcılığı oldukça revaçta olduğu bir zamana tekabül etmektedir. Metafizik âlem ve varlıklarla temas kurarak gizli bazı bilgileri ifşa etmek ve geleceğe, özellikle de Mesih ve Tanrının krallığı dönemlerine yönelik açıklamalarda bulunmak, Apokaliptik (sırcılık) geleneğin temel özellikleri arasındadır
Diğer taraftan mektuplarda yer alan çeşitli ifadeler, Pavlus’un fizyolojik yönden hasta olduğu izlenimini vermektedir. Korintlilere İkinci Mektup 12:5-9’da Pavlus’un bedensel ve ruhsal olarak hasta olduğuna işaret eden bazı ifadeler bulunmaktadır.
Pavlus’un mektuplarında geçen bu ifadelerde bahis olunan ve zayıflık, korkma, titreme gibi semptomlarla birlikte bedene rahatsızlık veren bu hastalık ne olabilir? Hıristiyan yazarların genellikle karşı çıkmalarına rağmen çeşitli araştırıcılar, bu semptomların bir epilepsi vakasını akla getirdiği düşüncesindedirler. M. Krenkel gibi araştırıcılar, özellikle Galatyalılara Mektup 4:14’te geçen “… Bundan dolayı bana tükürmediniz” ifadesinin bu konuda oldukça önemli olduğunu, zira Pavlus’un yaşadığı dönemde epilepsi vakalarında hastalığın bulaşmaması amacıyla epileptiğe karşı tükürme âdetinin mevcut olduğunu ifade ederler. Ayrıca Pavlus’un, yaşadığı bu ruhsal tecrübeler esnasında zaman zaman kendinden geçmiş olduğu da anlatılmaktadır.
Epilepsi (Sara olarak da bilinir.) beyin içinde bulunan sinir hücrelerinin olağan dışı bir elektro-kimyasal boşalma yapması sonucu ortaya çıkan nörolojik bozukluk, hastalıktır. Beynin normalde çalışması ile ilgili elektriğin aşırı ve kontrolsüz yayılımı sonucu oluşur. Sıklıkla geçici bilinç kaybına neden olur.
Epilepsi nöbetleri farklı şekillerde ortaya çıkar. Bazı nöbetlerden önce korku hissi gibi olağandışı algılamalar ortaya çıkarken, bazı nöbetlerde kişi yere düşebilir, bazen ağzı köpürebilir.)
Şam vizyonu hadisesi Pavlus’un yaşamında bir dönüm noktasıdır. Zira o, bu hadise ile birlikte, kendi ifadesiyle çarmıha gerilerek ölen İsa’nın ölümden dirilerek kendisine göründüğünü, dolayısıyla onun Mesih olduğunu düşünmüştür. Mesih doktrini, kefaret düşüncesi, yaklaşan zaman, haç Pavlus teolojisinin temel taşlarını oluşturan diğer unsurların teşekkülünde, Şam vizyonu bir milat teşkil eder.
Pavlus, mektuplarında sıklıkla kendisinin Tanrı tarafından İsa Mesih’in elçisi ya da peygamberi olarak seçilip görevlendirildiğini ve öğretilerinin tamamını İsa Mesih’ten aldığını ileri sürer. Şam vizyonu, Pavlus’un bu elçilik görevinin başlangıcıdır. Kendi ifadesiyle, o ana kadar “kutsal yasaya bağlı bir Ferisi” olan Pavlus, bu vizyonla birlikte “İsa Mesih’in peygamberi” olma niteliğini kazanır.
İsa Mesih adına faaliyetlere başlayan Pavlus, tebliğ faaliyetlerine başlar. Pavlus misyon çalışmalarının merkezi olarak Antakya’ya seçer. Bunun sebebi Antakya’da Roma egemenlik sahasında Yahudilikten uzak Yunanca konuşan halk arasında yaymaya başlar. Burasını hareket üssü olarak kullanır. Pavlus Kudüs’te bulunan İsa havarileri ile temas geçer. Kudüs’te İsa’nın kardeşi olan Yakup cemaatin lideri konumundandır. Pavlus ile Yakup arasında tartışmalar baş gösterir. En önemli anlaşmazlık erkeklerin sünneti, yiyecekler, kadınlar ve Musa şeriatı konularında olur. Yakup ve Pavlus farklı inançlardan bahis etmektedirler. Pavlus Kudüs’teki İsa cemiyetinden ayrılarak büyük bir yürüyüşe başlar. Bu yürüyüşü 30 yıl sürer. Anadolu, Ege adaları, Yunanistan, Kıbrıs, Makedonya ve Roma toprakları olur.
Pavlus’un düşünceleri eski dini olan Yahudilik üzerine çevrilir. O Musa hukukunun İsa ile son bulduğunu, tanrının krallığına kendisi sayesinde Baba Rab in oğlu İsa ile oluşacağını anlatarak, Yahudilerle şiddetli tartışmalara girer. Yahudiler Pavlus’un faaliyetlerini ciddi tehlike sayarak onu Roma kanunlarına şikayet ederler. Pavlus kendisi bir Roma vatandaşıdır. Roma vatandaşlarının hakkı olan Roma hukukuna göre Roma’da yargılanmayı ister. Bu isteği doğrultusunda Pavlus uzun bir gemi yolculuğunda sonra Roma’ya varır. Pavlus’un Roma’ya gelişi halk arasında büyük yankı uyandırır. Pavlus tıpkı İsa gibi çeşitli mucizeler gösterir. Roma imparatoru Neron Pavlus’un halk üzerinde ki etkisinden çekinerek onu bir süre hapis eder. Bu arada Neron döneminde büyük bir yangın Roma’yı yok eder: Neron bu felaketin sebebi olarak tanrıları kızdıran Pavlus’a bağlayarak, çevresinde ki Yahudi ve pağanist düşüncelerin etkisiyle Pavlus’un idamına karar verir. 27 Haziran 67 yılında Pavlus başı kesilerek idam edilir.
PAVLUS’UN YETİŞTİĞİ ÇEVRE VE KÜLTÜREL ARKA PLAN
Mektuplarında kendisini “özbeöz bir Ferisi”, “Tarsus doğumlu bir Roma vatandaşı” ve “gizli bilginin öğreticisi” gibi ifadelerle tanımlayan Pavlus’un yetiştiği ve faaliyetlerini sürdürdüğü çevre, oldukça zengin kültürel yapısıyla dikkatleri çekmektedir. Pavlus’un çocukluk ve yetişkinlik dönemlerinde önemli rol oynayan Anadolu, Suriye ve Ürdün-Filistin havzasının tarih boyu kültürel yönden sahip olduğu zenginlik bilinen bir gerçektir. Diğer taraftan ilerleyen dönemlerinde Pavlus’un yaşamına giren ve seyahatlerine konu olan Makedonya, Yunanistan, Ege adaları ve nihayet Roma’nın, Pavlus’un yaşadığı dönemlerde dinsel, düşünsel ve kültürel yönden sahip olduğu verimlilik, çeşitlilik ve çok yönlülük de bilinmektedir. Dolayısıyla Pavlus’un, dışa kapalı sığ bir ortamda değil, oldukça zengin bir kültürel atmosferde yaşamını sürdürdüğünü ve çocukluk döneminden itibaren bu kültürel zenginliği teneffüs ettiğini söylemek yanlış olmaz.
Pavlus’un gerek peygamberlik, gerekse misyon faaliyetleri sırasında çok çeşitli ve zengin bir kültürel atmosferde yaşadığı bir gerçektir.
Şimdi Pavlus’un üzerinde etkili olan üç önemli gelenek ayrı bir öneme sahiptir:
1- Eski Ahit ve Yahudilik
2-Helenizm ve Sır dinleri
3- Gnostizim
İsa’da Tanrı İnancı
İsa’da TAnrı inancı şöyledir:
İsa’ya göre Musa hukukundaki en önemli buyruk, Tanrının tek olduğunu ve ondan başka Rab olmadığını belirten (Tanrımız olan Rab tek Rabdir”) ve Tanrıyı bütün varlığımızla sevmemiz gerektiğini vurgulayan emirdir (Mark 12.29-32). Tanrı yaratan, öldüren, dirilten ve yargılayandır (Mark. 10.6); her şeye gücü yetendir (Mark. 10.27); yerlerin ve göklerin Rabbidir (Mat. 11.25; Luka. 10.21). Hesap gününün ne zaman olacağını yalnızca o bilir; ondan başka hiçbir kimse, ne melekler ne de bir başkası bunu bilebilir (Mark. 13.32). Ona göre Tanrı en üstün olandır. Örneğin bu çerçevede İsa bir deyişinde, Tanrının mutlak iyi olan olduğunu belirterek Tanrıdan başka hiç kimsenin mutlak iyi olamayacağına dikkat çekmektedir (Mark. 10.18). İsa’nın bu ifadeyi, kendisine “iyi öğretmen” diye hitap eden bir kişiye karşı söylemesi de ilginçtir. İsa “Bana neden iyi diyorsun? İyi olan tek biri var; o da tanrıdır” diyerek, bir yandan kendisi için mutlak üstünlük nitelemelerini uygun görmemiş, diğer taraftan da mutlak üstünlük vasfına yalnızca Tanrın haiz olduğunun altını çizmiştir. Ayrıca İsa’ya göre Tanrı her alanda egemen/kral olandır ve yalnızca ona itaat edilmesi gerekir. Bu nedenle onun tarafından gönderilen yasalara riayet etmemek doğru değildir; böyle davrananlar asla Tanrının egemenliğine nail olamayacaklardır.
Pavlusta Tanrı İnancı
İsa’da görüldüğü gibi Pavlusta tavizsiz bir tek, üstünbir tanrı düşüncesi görülmemektedir. İsa’nın teolojisinde görülmedik şekilde, Baba Tanrı ve tanrısal Oğul olan Rab İsa Mesih ikiliği vardır. Örneğin Pavlus, birden fazla Tanrı olmadığı vurgusundan sonra şunu dile getirir:
… Bizim için tek bir Tanrı Baba vardır. O. her şeyin kaynağıdır ve biz onun için yaşarız. Tek bir Rab vardır, o da İsa Mesih’tir. Her şey onun aracılığıyla yaratıldı, biz de onun aracılığıyla yaşarız (1 Kor. 8.5-6).
Koloselilere mektubunda ise Pavlus, Rab İsa Mesih’le ilgili şu çarpıcı ifadeleri kullanır: “Görünmez Tanrının görüntüsü, bütün yaratılışın ilk doğanı odur. Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar, her şey onda yaratıldı. Her şey onun aracılığıyla ve onun için yaratılmıştır. Her şeyden önce var olan odur ve her şey varlığını onda sürdürmektedir” (Kol. 1.15-17).
Yine Pavlus Romalılara mektubunda (Rom. 9.5), Mesih’in “her şeyin üzerinde hüküm süren Tanrı” olduğunu söylemektedir. Bundan başka Titus’a Mektubunda “… Yüce Tanrı ve Kurtarıcımız olan İsa Mesih’in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz” (Tit. 2:13) demektedir.
Otoriteye Kaşı Tutum
İsa, içinde yaşadığı toplumsal yapıya ve statükoya ciddi eleştiriler getirmiş; din adamları sınıfının hiyerarşik üstünlüğüne ve toplumda oluşturduğu rant düzenine karşı çıkmıştır. Ayrıca İsa, toplumdaki ahlaki çöküntüyü ve sosyal düzensizliği/adaletsizliği eleştirmiş, konuşmalarında sermayeyi ve gücü elinde tutanlara karşı olumsuz görüşler dile getirmiştir. Başta Yahudi din adamları ve ileri gelenleri olmak üzere toplumdaki egemen güçlerce bu davranışı nedeniyle takibat altına alınan İsa, nihayet yörenin yöneticisi tarafından “Yahudilerin kralı” olduğunu iddia etmekle suçlanmış ve ölüm cezasına çarptırılmıştır. Nitekim tıpkı İsa gibi daha önce Yahya’nın da siyasal otorite tarafından benzer kaygılarla tutuklanıp öldürüldüğü hatırlanmalıdır. Kısaca eldeki mevcut kaynaklar, İsa’nın yaşadığı Filistin yöresine egemen olan ne Yahudi ileri gelenleriyle ne de diğer siyasal otoriteyle olumlu ilişkiler kurmayı bir ön kabul olarak gördüğünü ortaya koymaktadır. İsa, Tanrının her alanda mutlak egemenliği merkezli öğretileri doğrultusunda toplumsal yapıyı değerlendirmiş, dolayısıyla yer yer egemen güçlerle karşı karşıya gelmiştir. O, asla statükoculuğu tercih etmemiş ve mevcut sosyal-siyasal yapıyı olduğu gibi korumayı amaçlayan bir muhafazakâr olmamıştır.
Yaşadığı çevrede toplumsal ilişkileri ve sosyal-siyasal yapıya ilişkin görüşleri açısından Pavlus’un fikir ve davranışlarına baktığımızda ise onun bir statükocu ve mevcut otoriter yapı yanında yer alan bir kişi olduğunu görüyoruz. Sosyal-siyasal yapıyla ilişkilerinde Pavlus’ta görülen üç karakteristik özellik dikkat çekicidir: (i) dünyevi egemenliğin tanrısal iradenin tezahürüyle gerçekleştiğini düşünmesi ve ona itaati emretmesi; (ii) mevcut sosyal kurum ve değerlerin ya da bu çerçevede statükonun olduğu gibi korunmasına vurgu yapması; (iii) son olarak bulunduğu her ortama uymayı caiz görmesi.
Mektuplarında Pavlus, dünyevi otoriteye itaat etme gerektiğini belirtir. Özellikle Romalılara hitaben yazdığı mektubunda geçen şu meşhur ifadesi konuya ilişkin onun yaklaşımını en iyi özetleyen bir örnektir:
Herkes altında bulunduğu yönetime boyun eğsin. Çünkü Tanrıdan olmayan yönetim yoktur; var olanlar Tanrı tarafından kurulmuştur. Bu nedenle yönetime karşı direnen, tanrının düzenlediğine karşı gelmiş olur. Karşı gelenler yargılanırlar. … Yönetim senin iyiliğin için Tanrının hizmetindedir. Ama kötü olanı yaparsan kork. Yönetim, kılıcı boş yere taşımıyor; kötülük yapanın üzerine Tanrının gazabını salacak -olan öç alıcı olarak Tanrının hizmetindedir. Bunun için yalnız Tanrının gazabı nedeniyle değil, vicdan nedeniyle de yönetime boyun eğmek gerekir. Vergi ödemenizin nedeni de budur. İşte yöneticiler, Tanrının bu amaç için gayretle çalışan hizmetkârlarıdır. Vergi hakkı olana vergiyi, gümrük hakkı olana gümrüğü, korku hakkı olana korkuyu, saygı hakkı olana saygıyı, herkese hakkını verin (Rom. 13.1-7).
Tanrısal Hukuk
Pavlus’a göre Tanrı Adem ve eşi ile bir antlaşma yapmıştır. Fakat Adem ve eşi o antlaşmaya uymayarak Tanrıya karşı günahkar olmuştur. İlk günahı kadın işlemiş ve kocasını bu günaha teşvik etmiştir. Daha bşlangıçta insan antlaşmaya uymayarak günah kirine bulaşarakCennetten çıkarılmış. Bu ilk günah Adem ve nesline gecerek İsa Mesih’e kadar devam etmiştir. Tanrı İnsanın bu günahtan arınması için peş peşe Peygamberler göndermiş, yasalar belirlemiştir. Ama insan hukuk sayesinde günahtan arınacağına, hukuk sayesinde daha çok günaha meyl etmiştir. Hukuk bir yerde insanı günahtan koruyacagına daha çok günaha teşvik eder olmuştur. Dolayısıyla hukuk günahın sebebidir. Allah’ın İbrahim ile akidinde O’nun soyuna verdigi kurtuluş yasası Musa ile devam etmiştir. Musa hukuku ile Yahudiler üstün bir ırk olup kendileri dışındakilerin kurtulamayacagına inanmışlardır. Katı bir Yahudi olduğu halde Pavlus yasa sayesinde hidayete erememiş, Hıristiyanlara zülm eden, onları yakalamak için seyahetler yapan bir radikal Fersi olup çıkmıştır. Demek ki yasa insanları kötülükten koruyamamıştır. Tanrının birinci ve geçici olan kutsal yasası İsa ile sona ermiştir. Tanrı adeta insanlara şunu demektedir: ” Gördünüz mü? Siz yasa ile kurtuluşa eremediniz ben bunu size yasanın uygulanamyacagını gösterdim. Bu tezimi gördünüz ve beceremediniz. Esas gayem bunu yasanın uygulanamazlığını göstermekti. Bunu gördünüz ve artık ben sahneye esas planımı sürüyorum. Kendi oğlumu insan kılığında aranıza gönderiyorum . O size yasanın bittiğini, günahlarınızın bedelini tanrı olan oğlumu çarmıhta öldürecegim Sizin günahlarınıza kefaret olacaktır. Ölecek üç gün sonra dirilecek. Göğe yanıma gelecek ve bir süre sonra tekrar yeryüzüne gelerek Tanrının hükmünü tüm dünyaya yayacaktır. Siz yasaya uydunuz ve benim oğlum Tanrıyı bile çarmıhta kurtaramadınız.”Pavlus ‘a göre yasa günaha sebep olmaktadır. Buda İsa Mesih ile sona ermiştir. Bundan sonra tek yasa vardır. O da sevgi yasasıdır. Kişi Tanrıyı sevecek. Sonra komuşusunu sevecek. Sevgiye indirgenmiş bir dünyada artık yasaya gerek yoktur. Sevgi ile insanlar huzur bulacaktır.
Pavlus’a göre Musa hukuku sadece Yahudiler ayrıcalık tanımaktadır. Oysa Yahudi olmayanlar bundan mahrum kalmaktadır. Romalılar hukuk kuralları olan bir toplumdur. Onlara Musa hukuku dayatılırsa bu yasaya uymuyacaklar ve günaha girecektir. Örnegin Yahudi yasası sünnet olmayı emrederken, bu yasaya yabancı olan Romalılar bu sünnnet olmaya uymuyacaklar ve günahkar olacaktır. İsa ile son bulan yasa sonucunda insanlara Musa hukuku dayatılamaz . Böyle olunca Yahudi olmayanların sünnet olmasına gerek yoktur.
İsa’nın öğretisini kendi anlayışına göre yeniden yorumlayan Pavlus akidesini İsa Mesih, kurtarıcı, haçta ölüm, diriliş vb akideler üzerine kurarak Hıristiyanlığın ilk kurucu atası olmuştur.