Arz üzerinde nefes alıp veren canlılar zorunlu yasa gereği (yerçekimi) yeryüzüyle bağlarını ayakları ile sağlıyorlar. Suda yaşayanları ve de sürüngenleri hariç tutarsak, ayaksız yere basmayan canlı yok gibidir. Cansız olan eşyalarda da bu böyledir, bir şekilde ayak olmazsa olmazdır.
Vücudun dengesi, dik durması, eğilip bükülmemesi, yan yatmaması ve devrilmemesini sağlayan organ ayaklardır. Yine burada da canlı-cansız herşeyin dengesi bu organla sağlanır.
Yürümek ve koşmak da ayaklar olmadan yerine getirilemeyen faaliyetlerdir. Varılmak istenilen şeye ya da yere yalnızca bu şekilde ulaşılabildiği için hayati öneme sahiptir.
Açlığını gidermek için aslanın avına koşması, onu yakalaması ve yemesi her ne kadar bize vahşice görünse de hayatta kalması buna bağlıdır. Aynı şekilde bir kartalın pençesiyle/ayağıyla avına yaptığı muamele de böyledir.
İrade ve hesap vermek gibi bir yükümlülüğü bulunmayan hayvanatın ayakları herşeyi yapabilir.
İnsana bakıldığı zaman ise diğer tüm organların işlevi gibi ayaklarının da terbiyeye tabi tutulması gerçeğiyle karşılaşıyoruz. Zira amacı dışında çalıştırılan her bir organ insana bela olarak yetebilmektedir.
Meramımızı anlatması bakımından şu ayet dikkat çekicidir;
“O gün onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.” (36/65).
Gerçek mana, mecaz, deyim, benzetme, misal gibi yollarla eşsiz anlatım sunan Kur’an’ da, ‘ayak’ manası verilebilecek ayetleri okuduğumuzda, verilmek istenilen mesajın bir organın sınırlarını aştığı açıkça görülecektir.
Peki bu uzvu olmayan, olup da kullanamayan ya da fonksiyonunu yerine getiremeyen insana ne demeli? Aslında meramımız tam da burada yatmaktadır. Hak yolda istikamet üzere olan kişinin ayakları olmasa da o yoldadır ve yürüyordur. Hatta organları tam, yerli yerinde ve hepsi kusursuz çalışan ama yoldan çıkmış kişiye göre sırat-ı müstakim üzeredir;
“..Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” (7/179).
**
Hakikate ayak direyen insanın, ayaklarını şeytan kaydırır. Adem’in ve eşinin de ayaklarını kaydırmıştı. Allah’da ‘dinime yardım ederseniz ayağınız kaymaz’ der.
Allah, yolunda savaşanlara, ayak basmadıkları toprakları mirasçı yapar.
Elleri ve ayakları arası iftira etmeyen kadınların biatı kabul edilir, ayaklarını yere vurmadan yürümeleri iffetleri için tavsiye edilir.
Kötü sözün misali gövdesi kökü koparılmış ve ayakta duramayan ağaç gibidir.
İman eden sihirbazların elleri ve ayakları çaprazlama kesilir.
Tapınılan putların yürüyecek ayakları mı var..?
Allah’ın ayaklarınızın altından azap göndermeye gücü yeter.
O gün azap onları ayaklarının altından saracak.
Ayakta durarak dua ederler, Allah’ı anarlar, tefekkür ederler, tavaf ederler, namaz kılarlar.
Rasulü ayakta öylece bırakıp, eğlence ve ticarete koşan ayaklar..
Tevrat, İncil ve Kur’an’ı hakkıyla uygulasalardı ayaklarının altından yerlerdi.
Namaz için kalktığınızda ..topuklara kadar ayaklarınızı da..
Ey iman edenler! Hakkı ayakta tutun, kendiniz, ana-babanız ya da akraba bile olsa adil şahitler olun.
Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!
**
Ayaklarımızın durumu aslında bizim kimliğimizi yansıtmaktadır. Sabit mi, kaypak mı, sağlam mı? Yürüyor muyuz, koşuyor mu, yoksa ağırdan mı alıyoruz? Başına buyruk mu davranıyor yoksa imanımız onu çekip çeviriyor mu?
Acaba ayaklarımız hangi durumda?
Venhar