37 yaşındaki zengin bir alim, 1807 yılında Batı Afrika’da, bugün Senegal olarak bildiğimiz bölgede yakalanmış ve köle olarak satılmak üzere Amerika’ya getirilmişti.
Ömer İbni Said, hayatının geri kalanını Amerika’nın güneyinde, köle olarak geçirdi. Kaleme aldığı otobiyografi sayesinde Said’in yaşadıkları unutulmadı.
Arapça kaleme alınan, kısa süre önce Kongre Kütüphanesi’nin koleksiyonuna kattığı, ”Ömer İbni Said’in Hayatı” adlı otobiyografi, sadece bir kölenin yazdığı kişisel hikaye olmakla kalmıyor, aynı zamanda Amerika’daki Müslümanlar’ın ilk izlerini de taşıyor.
İbni Said, üçte biri Müslüman olan köleler arasındaydı. Amerika’daki Müslüman kölelerin sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte yakalanıp köleleştirilenlerin yüzde 40’ı, Batı Afrika’nın Müslüman kesimlerinden geliyordu.
Brooklyn’deki Müslümanlar projesinin direktörü ve Brooklyn Tarih Cemiyeti’nden sözlü tarih uzmanı Zahir Ali, Müslüman kölelerin tarihinin Amerika’nın Hıristiyan ülke olduğu şeklindeki düşünceyi tartışmaya açtığını söylüyor. Uzman, ”Bu ülke kurulurken Hıristiyan olmayanlar da vardı. Sadece Amerika’nın kuruluşuna tanık olmakla kalmadılar, aynı zamanda bu ülkenin inşa edilmesine katkıda bulundular. Bu da Amerika’nın Hıristiyan olduğu fikrini en başından itibaren tartışmaya açıyor,” diyor.
Amerika’daki ilk Müslümanlar kölelerdi
Amerika’daki köleler arasından siyah Müslüman kimliği ortadan kaldırma girişimi, köleleştirilen Afrikalılar’ı bireysel kimliklerinden sıyırma ve bu insanları gerek halkın gözünde, gerekse hukuki anlamda alınıp satılan mala indirgeme stratejisinin bir parçasıydı.
Arkansas Üniversitesi’nden hukuk profesörü ve yazar Halid Beydoun, ”Siyah sınıflandırması, köleleştirilmiş Afrikalılar’ın mal olarak alınıp satılması amacıyla ortaya çıkmıştı. İnsanların dini kimliklerini tanımaya başladığınızda onların insani taraflarının da farkına varmaya başlarsınız,” diyor.
Amerika’nın güney eyaletlerinde kölelik döneminde Müslüman kimliği, basmakalıp Afrikalı köle kimliğinden daha farklıydı.
Profesör Beydoun, ”O dönemde Müslüman dendiği zaman insanların aklına Araplar, Osmanlılar, Ortadoğu geliyordu. Köle Afrikalılar, Müslümanlar’ın ırksal ve etnik formuna uymuyordu,” şeklinde konuşuyor.
Bu dar kapsamlı Müslüman Afrikalı anlayışı, iki kimliğin bir arada bulunamayacağı şeklindeki yaygın inancın benimsenmesine ve Müslüman Afrikalı kölelerin tarihsel kayıtlardan silinmesine yol açtı. Buna ek olarak köle Müslümanlar’ın isimlerinin çoğunlukla İngilizce’yle uyumlu olacak şekilde değiştirilmesi, bu kimliği tarihten daha da uzaklaştırdı.
Köle Müslümanlar kendi tarihlerini yazıyor
Arkalarında yazılı kayıtlar bırakan Müslüman köleler, kölelerin entellektüel kapasiteden yoksun, özgürlük ve bağımsızlığa layık olmayan, bu nedenle sadece fiziksel işe koşulmaya değer oldukları şeklindeki düşünceyi de tartışmaya açıyor.
Zahir Ali, ”Bu insanlar bir yandan kendi yaşamlarının kaydını tutuyor, yazarak varlıklarını ispatlıyor, diğer yandan da Afrika kökenlilerle ilgili ırkçı önyargıları yıkıyordu,” diyor.
Amerika’ya getirilen Afrikalı Müslümanlar’ın İslam’a ne kadar uzun süre bağlı kaldıkları bilinmiyor. Kimileri Hıristiyanlığı kabul ederken diğerleri efendilerini tatmin edebilmek için din değiştirmiş gibi yapıyordu. Ancak bazı kölelerin İslam’a sıkı sıkıya tutunduklarını gösteren işaretler var.
Zahir Ali, Georgia eyaleti açıklarındaki adalarda bulunan mezarlıkları buna örnek gösteriyor. Bu mezarlıklardaki mezar taşlarında İslami ibareler bulunuyor. Kiliselerinse namaz kılmak için doğu yönüne baktığı, dikkatlerden kaçmıyor. Müslüman kölelerin soyundan gelenler, aile büyüklerinin seccade ve tesbih kullandıklarını hatırlıyor. Bu da köle Müslümanlar’ın her türlü baskıya direnip hayatları boyunca İslam’ın gereklerini yerine getirdiklerini gösteriyor.
İz bırakanlar
Amerika’da bir zamanlar Afrikalı Müslüman çok sayıda köle olduğu, günümüzde çoğu Amerikalı’nın farkında olmadığı bir gerçek. Ancak çok bilinmeseler de Afrikalı köle Müslümanlar’ın Amerikan kültüründe bıraktıkları derin izleri görmek mümkün.
Yazar ve akademisyen Sylviane Diouf, kölelerin iş yaparken söyledikleri şarkıların Kuran okuma ve ezan makamlarıyla örtüştüğünü söylüyor. Örneğin ”Levee Camp Holler” gibi ilk kez Mississippi’de söylenmeye başlanan şarkılar, daha sonra Blues müziğinin doğmasına büyük katkıda bulundu.
Zahir Ali, banjo ve gitarın da geleneksel bir Batı Afrika enstrümanından esinlenerek yapılmış olabileceğini ortaya atıyor.
Belki de Müslüman kölelerin arkalarında bıraktıkları en büyük miras, günümüzde bazı siyah Amerikalılar’ın, atalarının dini olduğuna inandıkları İslam’ı kucaklamalarını sağlamak oldu.
Zaheer Ali, ”20’inci yüzyılda siyah Amerikan toplumunda İslam’a yönelmenin kökünde aslında kayıp bir geçmişi geri alma girişimi var. İslam, siyahlar için yeni bir din değil. İslam Amerika’ya yeni gelmedi. İslam inancı, Amerika daha kurulmadan bu topraklara çoktan ayak basmıştı. Bu ülkeyi kuranlar arasında çok sayıda Müslüman da vardı. O zamandan bu yana da Amerika’nın hikayesinin bir parçası olmayı sürdürüyorlar,” diyor.
Siyah Müslümanlar, kölelik döneminden bugüne, Amerika’daki Müslüman toplumun en büyük kesimini oluşturuyor.
Amerikanın Sesi.com