Son iki hafta içerisinde, farklı tarikatlardan olup, ellerinde birer çanta ile kermes için para toplamaya gelen insanları fazlaca görmeye başladım. Her biriyle ayrı ayrı konuşup onları nezaketle gönderdim. Bunların içinden birisinin konuştukları dikkatimi çekti. Şöyle diyordu:
“Semerkant vakfından geliyorum, kermes düzenleyeceğiz ve geliriyle külliye yaptıracağız, katkınız ne olabilir?”
Gayrı ihtiyari “tööbe tööbee” diye mırıldandım. Bana neden tövbe dediğimi sorduktan sonra bu sefer;
‘Abi çocuk okutacağız bir de’ dedi. Belli ki çaylak, pişsin diye salmışlar esnafa.
İnsanlardan toplanan paralarla yalnız kendileri değil çocuklarıyla birlikte saltanat süren şeyh’lerin her biri bacası tütmeyen holding sahipleri olduklarından artık şüphemiz kalmamıştır.
Kendilerini Peygamber’in varisi olarak takdim eden bu post sahipleri pekte Allah Resulü’nün varisleri olduklarını söyleyemeyeceğim. Çünkü;
Siyer kitaplarından edindiğimiz bilgilere göre, Allah resulü (a.s.) vefat ettiğin zaman bindiği hayvanı, savaş malzemeleri, toplamda en fazla dokuz dinar olduğu söylenen parası ile Hayber ve Fedek’te bazı arazilerden başka bir şey bırakmamıştı. Geride kendisine varis olabilecek sadece, o anda hayatta kalan tek evladı Hz. Fatıma ile, bazı hanımları vardı. Gerek Hz. Fatıma, gerek mü’minlerin anneleri olan Allah Resulü’nün zevceleri, mirastan pay almak istediler.
Mü’minlerin anneleri, Hz. Osman’ı halife-i resul olan Hz. Ebu Bekir’e göndererek, Peygamberimizin geride bıraktığı bu hurma arazilerinden sekizde bir olan miras paylarını istediler. Hz. Fatıma’ya da Hz. Ali’yi göndererek miras hakkını istediler. Hz. Ebu Bekir bunların hepsine, Resulullah’ın sağlığında söylediği şu sözleri hatırlatarak mallarını onlara dağıtmadı:
“Biz peygamberlere mirasçı olunmaz. Ölümümüzden sonra geriye, ne bırakırsak o, ümmet için sadakadır.”
Allah resullerinin sünneti bu yöndedir. Onlar geriye miras olarak ne mal bırakmışlar ne de mülk bırakmışlardır. Zaten mal bırakmaları kendi düşünce yapılarıyla çelişki arz ederdi. Onlar, mal biriktirmenin anlamsız olduğunu, bırakın mal biriktirmeyi hele haksız yolla elde edilen tüm malların önünde en büyük engel olan lider şahsiyetlerdi. Onlar son nefeslerine kadar gerek pratik hayatlarıyla, gerek sözlü söylemleriyle bu dünyanın oyun ve eğlenceden ibaret olduğunu (Muhammed/36); yine dünya hayatındaki süslerin aldatıcı, boş yere övünme vasıtaları (Hadîd/20) olduğunu bilen büyük insanlardı. Dünya hayatı ve onun süsleri Allah’ın rızasına ulaşmaya değil, belki de uzaklaşmaya vesile olacak şeylerdir. Allah’a ulaşmaya vesile olacak şeyler ise Allah’ın verdiği bu mal ve servetleri Allah yolunda infakla mümkün olur. Zaten Allah resulleri de öyle yaptılar.
Allah Resulü belki mal ve servet olarak ehli beytine miras bırakmadı ancak, O, gerek ehli beyt’ine gerekse ümmetine çok daha kıymetli olan bir başka şeyi miras bıraktı. Hem daha hayırlı olan bir miras ki o da Kitap ve sünnettir. Başka bir ifade ile “el ilim”dir. Bu bakımdan tüm iman edenler bir bakıma O’nun mirasçılarıdır. İşte bu mirastan dileyen dilediği kadar alabilir, zira bu miras öyle bereketlidir ki paylaştıkça artar.
Allah resulleri gerek kendi ehli beyt’lerine gerek ümmetlerine miras olarak kitabı, hikmeti, adaleti, güzel ahlakı… bırakmışlardır. Mesela, Hz. Süleyman, babası Hz. Davud’un peygamberliğine, ilmine ve hikmetine varis kılınmıştır. (Neml/16)
Allah’ın resulleri, yaptıkları iş için ne bir ücret talep etmişler, ne de bu anlamda bir beklenti içerisinde olmuşlardır. Her biri hem geçimleri için çalışmış; hem de yeryüzünü Allah adına ıslah için çalışmışlardır. Bu yolda ellerinde olan her şeylerini sarf etmişler, sonra da rablerinin takdirini beklemişlerdir. Asla başkasının sırtından geçinmemişlerdir. Konumuza güzel bir örnek olarak tam yeri gelmişken ifade etmeden geçemeyeceğim.
Ebu Bekir (ra), Medine’ye hicret için tüm hazırlıkları yaptıktan sonra Allah Resulü’ne: “Ey Allah’ın resulü devemiz hazır, buyurun” dedikten sonra Allah Resulu para uzatarak “Al Ebu Bekir, bu deveyin parası” der. Ebu Bekir mahcup bir şekilde: “O nasıl söz ey Allah’ın resulü, ne parası, her şeyim yolunda feda olsun” diyerek parayı istemez. Sonra Allah resulü sözünde ısrar ederek: “Ben kendime beleş geçinen birisi dedirtmem, lütfen şu parayı al.”
Bugün Allah Resulü’nün varisleri olduklarını iddia edenler, adam salıp kapı kapı para dilendirerek; her dükkana birer kumbara koydurarak; insanların dini duygularını istismar ederek bir nevi gönüllü soygunculuk yapmaktadırlar. Allah Resulü açlıktan karnına taş basarken, kendileri lüks ve konforlu bir hayatta, lezzetli ve kaliteli yiyecekleri yedikten sonra son model arabaları ve özel uçaklarıyla tayyi mekan! etmektedirler. Tüm bunlara sahip olmak için birçok haramı mubah kıvamına getirip, daha çok hırslanarak daha çok kazanma ve daha çok zengin olma adına kıyasıya mücadele etmektedirler.
Özellikle manevi alemin post sahipleri, halktan toplanan paralarla elde edindikleri servetle büyük saltanat sürmektedirler. Kendileri gibi çocukları da saltanat içinde doğmakta, saltanat içinde yaşamaktadır.
Bir tarafta bineceği devenin parasını veren Allah Resulü, diğer tarafta müritlerinin sırtına postu atmış sözde varisleri…