Akabe Biatlarına giriş yapmadan önce Bi’setin 11. (M. 620) Yılı Mekke’sine kısaca bir göz atacak olursak; Allah’ın son Nebisi Muhammed (sav) Mekke’deki kuşatılmışlıktan ve baskıdan bir çıkış yolu arıyordu. Bir tarafta müşriklerin boykotu, diğer tarafta Habeşistan hicreti ve en sonunda da Allah Rasulünün Taif’e gidişi ve karşılaştığı nezaketsizlik sonucu oldukça üzgün bir şekilde Mekke’ye geri dönüşü… Bu geri dönüşün en hüzünlü tarafı da müşrik bir insanın himayesinde/korumasında tekrar Mekke’ye girebilmesi idi. Gelinen bu noktada ve bu ortamda artık ne Hz. Nebi’nin (sav) ne de Müslümanların Mekke’de kalmaları düşünülemezdi. Dolayısıyla bu olumsuz ortamdan bir an önce bir çıkış yolu bulup risaletin önü açılmalıydı.
Nebevi hareketin doğal öncüsü Hz. Muhammed’in (sav) yapmak istediği de buydu. Bu olumsuz tablodan ve baskıdan bir an evvel kurtulup davasını anlatabileceği, İslam’ın sesinin daha gür çıkabileceği ve vahyin sesini tüm insanlığa duyurabileceği ortamlara ihtiyacı vardı. Bu kaygılar içerisinde, son bir kez daha çevre kabileleri İslam’a davet etti. Ancak yine reddedilip kapılar yüzüne kapatılmıştı. İşte böylesi bir ortamda aralanan yeni kapının adı Akabe buluşması/Biatları oldu. Akabe Biatlarını anlamak ve hak ettiği yere koyabilmek için bu kısa girişin konumuzu anlama ve anlatmada yardımcı olacağına inanıyorum.
İlk buluşma
Nebevi hareketin İslam’ın geleceği için Mekke ortamını artık geride bırakıp yeni ufuklara yelken açması gerekiyordu. Bu düşüncelerle zihnini meşgul eden Allah Rasulü, Bi’setin 11. (M. 620) yılı hac mevsiminde her yıl olduğu gibi, müşriklerin dikkatini üzerine çekmeden panayırı dolaşmaya başladı. Allah Rasulü, rivayetlere göre bu Hac mevsiminde on beş kabile reisi ile görüştü. On altıncı olarak temas kurduğu Yesribli altı kişilik küçük bir kafile idi. (İslam peygamberi M. Hamidullah). Hazrec kabilesine mensup olan bu altı kişilik kafileye Allah Rasulü; “siz kimlersiniz?” diye sordu. Onlar “biz Hazrec kabilesine mensubuz” diye cevap verdiler. Nebi (sav) onlara oturmalarını ve kendilerine bir şeyler söylemek istediğini teklif etti. Bu teklifi kabul eden Yesribli kafile Allah Rasulünü dinlediler. Rasul onlara İslam’ı tebliğ etti. Ve Kur’an’dan ayetler okudu. Hepsi pür dikkat Rasulüllah’ı dinlediler. Siyer kaynaklarında bu tarihi olay ilk buluşma olarak adlandırılır.
Bu ilk buluşmaya katılanların tamamının Hazrecli olduğu rivayeti olmakla birlikte isimleri de verilmiştir. Es’ad bin Zürare. Avf bin el Haris bin Rifa. Rafi bin Malik. Ukbe bin Âmir bin Nâbî. Cabir bin Abdullah bin Ri’ab. Bazı kaynaklarda Cabir bin Ri’ab’ın yerine Ubade bin Samit geçmektedir.
Çağdaş siyer yazarları ve ana kaynaklardan yaptıkları alıntıların hemen hepsi İslam’ı kabul eden bu altı kişinin İslam’ı neden kabul ettiklerine dair yorumlar yaparlar. Bunların en belirgin olanı Hazrec ve Evs kabilesi arasındaki bitmez tükenmez savaşlar, Yahudilerle olan ittifaklar ve Yahudilerin bu iki kabileyi birbirilerine düşman kalmalarını sağlayacak şeytani politikaları diyebiliriz. Hatta en son olarak da Bu’as savaşına katılmış zümrenin mümessilleri olan bu altı kişilik gurup Mekkeli müşriklerden yardım istemek ve karşılıklı yardım anlaşması akdetmek üzere Mekke’ye gelmiş bulunuyorlardı. (İslam Peygamberi M. Hamidullah).
Ancak Yesribli altı kişilik gurup (Hazrec’ten iki kişi Hz. Muhammed’in (sav) dayıları olan Neccar oğullarındandı) Allah’ın elçisini dinleyip İslam’ı kabul edince müşriklerle görüşmekten vazgeçtiler. Kendi aralarındaki konuşmalarında birbirilerine şöyle demişlerdi: “Ey millet! Vallahi biliyorsunuz ki, bu, Yahudilerin sizi kendisiyle korkuttukları peygamberdir. Dikkat edin de sizden önce onlar buna iman etmesinler!” (M. Ebu Zehra son peygamber Hz. Muhammed).
Tamamı Hazrecli olan altı kişilik bu gurup (bazı rivayetlerde bir kişinin Evsli olduğu rivayeti var) gelecek yıl hac mevsiminde aynı yerde (Akabe) buluşmak için Allah’ın elçisi ile sözleşip İslam’ı kavimlerine anlatacaklarına söz verip Yesrib’e döndüler.
Birinci Akabe Biatı
Ertesi yıl Hac mevsiminde Risaletin 12. (M.621) Yılında aynı yerde ama sayıları on iki kişi olarak Nebi (sav) ile buluştular. On iki kişilik bu gurubun dokuzu Hazrecli üçü ise Evs kabilesine mensuptu. (Bazı rivayetlerde onu Hazrecli ikisi Evsli geçer). Bu buluşmaya katılanlar: Neccar’dan: Esad, Avf b. Haris ve Kardeşi Muaz. Zürayk’dan: Zekvan ve Rafi. Avf’dan: Ubade b. Samit, Abdurrahman b. Yezid. Amir b. Avf’dan: Ubade b. Nadle. Seleme’den: Ukbe b. Amir. Sevad’dan: Kutbe b. Amir. Evs kabilesine mensup olanlar ise: Beli’denEbulHaysem. Amir b. Avf’dan: Uveym. (Siyerin Gölgesinde Hüseyin Alan).
On iki kişilik Yesribli kafile Allah Rasulüne şu sözleri vererek biat ettiler: “Allah’a ortak koşmamak. Hırsızlık yapmamak. Zina etmemek. Çocukları öldürmemek. İftira etmemek. Haktan ayrılmadığı sürece Allah Rasulüne itaat etmek.” Bu sözleri verdikten sonra Hz. Nebi onlara eğer bunlara uyarsanız size cennet var dedi. Aralarından Esad b. Zürare lider olarak seçildi. Nübüvvetin on ikinci senesi (621) Zilhicce ayında Akabe’de yapılan bu Biata birinci Akabe Biatı denir. (Rasulüullah’ın İslam’a Davet Metodu. Ahmet Önkal ).
On kişilik bu yeni gurubun talebi üzerine Hz. Nebi Yesrib halkına İslâm’ı ve Kur’an’ı öğretmesi ve orayı İslâm’ın merkezi olmaya elverişli hale getirmesi için Mus‘ab b. Umeyr’iYesrib’e gönderdi. Diğer bir rivayete göre, Ensar Allah Rasulüne mektup yazıp kendilerine bir öğretmen göndermesini istediler. Sonuç olarak Mus’ab Yesrib’e gitti ve orada yaklaşık bir yıl süreyle İslam’ı tebliğ etti. Mus’ab’ın olağan üstü gayreti sonucu İslam’ın konuşulmadığı ev kalmadı.
Mus’ab b. Umeyr’in bir yıl boyunca gösterdiği faaliyet, Yesrib’in iki büyük reisi Sa‘d b. Muâz ile Üseyd b. Hudayr’ın müslüman olmaları ve çevrede İslâmiyet’in büyük kabul görmesi gibi birçok faydalar sağladı.
İkinci Akabe Biatı
Ertesi yıl, yani Nübüvvetin on üçüncü senesi (623) Hac mevsiminde Yesribli kabileler 500 kişilik bir kafileyi Hac için Mekke’ye göndermişlerdi. M. Hamidullah’a göre İkinci Akabe Biatına katılanların sayısı ikisi kadın olmak üzere 73 müslümandan oluşmaktaydı. (Bazı kaynaklarda yetmiş beş kişi). Asıl niyetlerini gizli tutan müminler, Hac için Mekke’ye giden müşrik kafileyle birlikte yola çıktılar. Mekke’ye varınca Hz. Peygamber’le gizlice haberleşerek Hac vazifesinin ifasından sonra bir gece Akabe’de buluşmayı kararlaştırdılar. O gece Akabe’ye herkesten önce gelen Hz. Nebi’nin yanında Ebu Bekir, Ömer ve amcası Abbas b. Abdülmuttalib de vardı. (Abbas’ın görüşmelerde hep yanında olduğu kaynakların çoğu hemfikirdir.) Abbas kafileye bir konuşma yaptı. Abbas henüz Müslüman olmamıştı ama Allah Rasulü ona güveniyordu. Abbas’ın konuşması oldukça netti. Yesribli kafileyi eğer Allah’ın elçisini yarı yolda bırakacaklarsa bu işe hiç teşebbüs etmemeleri yönünde onları defalarca uyardı. (Abbas’la alakalı farklı bir rivayet sadece Fransız asıllı oryantalist, Emile Dermenghem’in Hz. Muhammed ve Risaleti adlı çalışmasında kayda alınmıştır. Burada konuşma yapan kişinin Abbas İbn. Ubade olduğu bilgisini vermiştir). Yesribli kafile söylenenleri kabul ettiler ve Hz. Nebi’ye istediği şartlarda biat etmeye hazır olduklarını ancak kendisinin bir konuşma yapmasını istediler. Bunun üzerine Hz. Rasul (sav) bir konuşma yaptı, Kur’an’dan ayetler okudu, onları İslâm’a daha kuvvetle bağlanmaya teşvik etti. Bunun üzerine içlerinden birisi şöyle dedi: “Evet, ey Allah’ın Rasulü! Biz seninle beraber olmaya ve bu dediklerine söz vermeye hazırız. Ancak, bizimle Yahudiler arasında şu an için bir anlaşma ve bağ vardır. Biz İslam’a girmekle bu bağı koparmış olacağız. Sen de bizimle beraber olduktan sonra cenab-ı Allah sana zafer verip de güçlendikten sonra bir gün gelir kendi şehrin olan Mekke’ye ve akrabaların arasına döndüğün takdirde biz ne yaparız?”
Bunun üzerine Hz. Rasül tebessüm ederek şöyle cevap verdi: “Sizin kanınız, benim kanım. Sizin davanız benim davam. Bundan sonra siz benimsiniz, bende sizinim. Sizin savaştığınız kimselerle savaşacağım ve dostluk kurduğunuz kimselerle de dostluk kuracağım, barıştıklarınızla barışacağım.” (İslam Peygamberi. M. Hamidullah)
Hicret edip Yesrib’e geldiği takdirde kendisini canlarını, mallarını, çocuklarını ve kadınlarını korudukları gibi koruyacaklarına, rahat günlerde de sıkıntılı anlarda da ona itaat edeceklerine, bollukta da darlıkta da gerekli malî yardımları yapacaklarına, iyiliği emredip kötülüğe engel olacaklarına, hiç kimseden çekinmeden hak üzere bulunacaklarına ant içip Biat ettiler.
Akabe Biatlarını genel bir değerlendirme ve sonuç
Akabe Biatlarını hangi amaçla konu edindik? Yazılmış bunca esere rağmen neden küçük bir makalede konuyu gündeme getirmek istedik? Veya konuyla alakalı söylenmedik bir söz mü var? Elbette ki çok şey söylenmiş biz sadece konuya mütevazı bir katkı sunmak ve Akabe Biatlarına farklı bir perspektifken bakmak istedik. Allah hepsinin ecrini versin, el emeği göz nuru diyebileceğimiz çok sayıda kayda değer çalışmalar var. Ancak bizim bu çalışmamızdaki asıl maksat; bir dönüm noktası olan Akabe Biatlarını yeniden modern insanın dikkatine sunmak.
Siyer çalışmalarında Akabe Biatları gerektiğinden az ilgi görmüş sanki. Ama adil olmak ve haklarını teslim etmek gerekirse, bize göre Akabe Biatları tarihe altın harflerle yazılması gereken büyük bir hadisedir. Nedeni çok açık, ilk baştan beri Mekke müşriklerinin Allah Rasulüne ve davasına olan saygısız tutumuna rağmen Yesribli bir avuç Ensar, Havarilerin Meryem oğlu İsa’ya dedikleri gibi, Hz. Muhammed’e (sav) biz senin yardımcılarınızız ey Allah’ın Rasulü diyebilmişlerdir. Bu değerli ve heyecan uyandıran buluşmalar hicretin ayak sesleri olmakla beraber, İslam’ın devletleşmesine giden yolda atılmış büyük bir adımdır. Hatta Medine İslam devletinin temelleri Akabe Biatlarıyla atılmıştır dersek yanlış yapmış olmayız.
Bu mühim hadisenin iki tarafı vardır. Bir tarafta Yesrib’de uzun yıllar savaşla bunalan ve bir çıkış yolu arayan Hazrec ve Evs kabilesi diğer yanda Mekke müşrikleri tarafından davasının önü kesilmeye çalışılan ve bir çıkış yolu arayan Allah’ın Elçisi. Allah’ın yeni bir ortam yaratması ve Hz. Nebi’nin de büyük mücadelesi ve güçlü basireti sayesinde tarafların yolları Mekke yakınlarındaki küçük bir vadi olan Akabede kesişti. Sevki ilahi, tarafların buluşmasını murat ederse ona göre bir ortam yaratır ve olmasını istediği işi gerçekleştirir. (Enfal:42). Demek ki Mekke süreci tamamlanmış yeni bir safhaya (Medine) geçme zamanı gelmişti.
Bıkmadan usanmadan tebliğ görevini sürdüren Allah Rasulü, Akabede buluştuğu bir avuç sağduyulu insanın tebliği dinlemeleri, kulaklarını ve gönüllerini hakikate açmaları, insanlığın kaderini değiştirmiştir. Onlar o anda farkında olmasalar da tarihe not düşüp İslam’a yön verdiler ve İslam devletinin temellerini atmış oldular. Allah’ın elçisini her şart ve ortamda yalnız bırakmayacaklarına and içerek Rasul’e yardım edeceklerine dair Allah’a söz verdiler. Ve verdikleri sözün bedelini de canlarıyla ödediler. İslam’ın ilk yardımcıları olan (Ensar) bu güzel insanların çoğu, hicretin ilk yıllarında Allah için çeşitli savaşlarda şahadetle tanıştılar. Fakat onlar ölmedi, tam tersine gelecek nesillere örnek olsun diye ölümsüzleştiler.
Kendileri yeni bir vasıfla adlandırılırken şehirlerinin adı da değişmişti. Bundan böyle Yesrib olarak değil, İslam’ın beşiği Medine olarak anılacaktı. Nübüvvetin geri kalan kısmı bundan böyle İslam’a ve müminlere kucak açan Medine’de tamamlanacaktı. Güneş dünyayı artık buradan ısıtıp dünyanın karanlık yerlerine buradan ışık saçacak ve İslam Allah’ın beğendiği tek din olarak tüm insanlığa buradan seslenecekti.
Bu Medineli bir avuç insan göstermiştir ki, Allah’ın Elçilerine uymak, söz verip akde bağlı kalmak, dünyanın gidişatını değiştirebilir. Bu yiğit insanlar da bunu yaptılar, ahlakın ve sadakatin ne olduğunu dosta düşmana hâsılı tüm cihana ispatladılar. İlk buluşmanın ardından Bi’set’in 13. Yılına kadar hiç aksatmadan tüm tehlikeleri göze alıp Allah Rasulüne verdikleri söze bağlı kalarak onunla buluştular. O’nu yurtlarına davet ettiler. O gün için Medineli bir gurup dava adamı dinledikleri bu mesajla yeni bir miladın başladığını nereden bilebilirdi. Ama müminlere bu ortamı yaratan Allah mutlak bilendi. Allah’ın Rasulü ise gaybı bilmiyordu ama ne yaptığını ve işinin nasıl sonuçlanacağını aldığı mesaj sayesine doğru yönde okuyabiliyor ve hiç bir zaman Allah’tan ümidini kesmiyordu. Çünkü biliyordu ki, sadece kafirler Allah’tan ümit keser. Ama Rasuller ve müminler asla Allah’tan ümit kesmezler (Yusuf: 87).
Hz. Rasulün şirk ile uzlaşmaz tutumu ve sarsılmaz imanı sayesinde yeni rahmet kapıları açılmıştı. Açılan bu kapının arkasında göze ilk çarpan Medine’nin savaşçı ve bir o kadarda sadık oğulları vardı. Sayılarının, isimlerinin ve verilen tarihlerin eksikliği veya fazlalığı siyer kitaplarında yeteri kadar anlatılmış, bu bilgiler elbette tarihi bir vesika için önemlidir. Biz burada mağara arkadaşlarına yapılanın aynısını yapıp gaybı taşlamaktan ziyade, tarihin kırılma noktası diyebileceğimiz Akabe Biatlarını farklı okumaya çalıştık. Bu bir avuç insanın tutuşturduğu meşale etrafı olabildiğince aydınlatıp yüreklere ateş düşürmüş olmalı ki, her yıl develerle 450 km. Yol kat edip gece gündüz demeden Rasullerine/önderlerine kavuşmanın hazzını/heyecanını yaşamışlardır. Bugün on dakikalık mesafede dahi buluşamayan seküler akıl, modern bilinç bunu ne kadar kavrar bilemiyoruz. Fakat bildiğimiz bir şey var, Ensar’ın Allah’a Rasulüne ve muhacirlere verdiği destek kıyamete kadar unutulmayacak ve hep hayırla yâd edilecektir. Son olarak diyoruz ki; işte bu imanın, İslam’ın, tevhidin doğru anlaşılması ve cemaat olmanın, lidere sadık kalmanın yaşanmış öyküsüdür. İşte bu İslamî hareketin nasıl çalışması gerektiği ve hangi kıstaslara, ilkelere, kurallara ve yasalara uyulursa Allah’ın da rahmet kapılarını açacağının yaşanmış örneğidir. Ve işte bu insan olmanın, tabiatı ve evreni doğru okuyup Allah ve Rasulünün yanında saf tutmanın dünyadaki ödülüdür. “Siz Allah’a yardım ederseniz Allah’ta size yardım eder.” (Muhammed:7). Selam ve dua ile.
Allah razı olsun kardeş. Gerçekten kardeş olanın, ahitleşmenin, bu kutlu yolda risk almanın ve her türlü bedel ödemenin Rasül ve arkadaşlarınca tüm dünyaya gösterildiği ve bugün bizler içinde çok şeyler ifade eden “Akabe Biatları” nı güncel bakıl açısıyla el almışsınız. Selam ve dua ile…
Allah razı olsun Mehmet ağabey. Kur’an’ı ve Nebevi hareketi sürekli gündem etmek zorundayız. Çünkü Emperyalist/sömürü çıkar odakları ürettikleri yeni yeni modernist/batıl kavramlarla üzerimize üzerimize gelmektedir. Onların ürettiği sanal aleme kurban gitmemek için kendi gündemlerimizi oluşturmak zorundayız. Hiç olmazsa ayakta kalma mücadelemiz devam eder. Rabbim bizlere de Ensar gibi Rasulün arkasında durabilme basireti ve imanı nasip etsin.