Yazar Atasoy Müftüoğlu, “Muhafazakar, gelenekçi ve görenekçi toplumlar, tarihi bir kader gibi yaşarlar. Kadercilik de çok kolay bir şekilde yaşamayı gerektirir. Sınırlarımızı aşmayı başaramadığımız için sürünün bir parçası olarak yaşamaya devam ediyoruz” diye konuştu.
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nce düzenlenen Duayenler Akademisi’nin üçüncü konuğu Yazar Atasoy Müftüoğlu oldu. Sosyal Bilimler Enstitüsü Seminer Salonu’nda gerçekleşen konferansta “Yeni Bir Dil Oluşturmak” başlıklı bir konuşma yapan Yazar Atasoy Müftüoğlu İslam dünyasına hakim olan kadercilik anlayışı nedeniyle yerelliklerin ve taşralılıkların sınırlarının aşılamadığını söyledi. Muhafazakar toplumların, sorumluluk ve risk almayı gerektirmesi nedeniyle gerçeklerle yüzleşmek istemediğine vurgu yapan Atasoy Müftüoğlu, İslam toplumlarının bütünden ayrı bağımsız ve sıradan hayatlar yaşadığına dikkat çekti. Müftüoğlu, “Bu nedenle hepimiz dünyayı tek boyuta, tek yoruma, tek çizgiye indirgiyoruz. Hiçbir zaman bütün ile ilişki kuramıyoruz. Herkes kendi parçasına kapanıyor ve kendi parçasıyla büyüleniyor. Herkes dünyayı kendi parçasından ibaret görüyor. Hiçbir parça da bütünü yansıtmıyor ve gelecek vaat etmiyor” ifadelerini kullandı.
Özellikle genç kuşakların bu sarmaldan kurtulmaları için sıra dışı bir dikkate, bilince ve ufka sahip olmaları gerektiğinin altını çizen Müftüoğlu, geçmişten beri biriktirilen yapısal ve kronik sorunlar olduğunu, bunun da çözümünün tarihin bütün dönemleriyle hesaplaşmayı gerektirdiğini kaydetti. Günümüzde konuşulmaması gerekenlerin konuşulduğunu, hayati sorunların ihmal edildiğini belirten Müftüoğlu, şöyle devam etti: “Yüzleşilmesi gereken sorunlarımız var. Ancak biz bu sorunların içerisinde doğduk. Bunların normal şeyler olduğunu sandık. Büyük bir yanılsama içindeyiz. Bir şekilde zihinsel anlamda kendimizi yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. bugünün gerçekliğini bizim üretmediğimizin farkında değiliz. Anglosakson dünya görüşü ve hayat tarzı bütün boyutlarıyla bu gerçekliği bize dayatıyor. Bize dayatılmış çerçevelerle birlikte yaşıyoruz. Bu bizim güçsüzlüğümüzü, duyarsızlığımızı ve sorumsuzluğumuzu gösteriyor.”
“Zihinsel dünyamızın mahremiyeti iki yüzyıldan beri ihlal ediliyor” diyen Müftüoğlu, İslam dünyasının bu noktaya sürüklenmesinin nedenini ise genç kuşakların zihin dünyalarının Batılılar tarafından sömürgeleştirilmesi olarak gösterdi. Eleştiri, içerik ve sorgulama üretilmesine mani olan bir geleneğe sahip olduğumuzu söyleyen Müftüoğlu, şunları söyledi: “Düşünen özneye yabancı bir geleneğimiz var. Hepimiz Avrupa merkezli bir tarihe mahkûm edilmiş durumdayız. Sömürge karşıtı kültürel felsefi entelektüel çalışmaları göze almalıyız. Geleneğin din haline dönüştürdüğü toplumda yaşıyoruz. Dinin kendisiyle değil geleneksel yansımalarıyla temasımız var. Bugün dinin kendisini konuşmak yerine mezhep bağlamında tartışmalar yapıyoruz. Dinin kendisi tartışılır hale getirilirken mezhepler dokunulmaz hale getirilebiliyor. İslam dünyası içerik üretmeyi durdurduğu dünden beri tarihin dışında yaşıyor.”