Hayır siz, dünya hayatını seçip üstün tutuyorsunuz. Ahiret ise daha hayırlı ve daha süreklidir. (87/16-17)
İnsanları hak yoldan alıkoyan en önemli sebep dünya sevgisidir. Hak yolda olanların kulluk görevlerini ihmale yol açan yegane müssebib de yine dünya sevgisidir.
Dünya sevgisi soyut ve geniş bir kavramdır. Onun kapsamına giren sevgi türlerini net olarak belirlemek gerekir ki, bizde bu zaafın oluşup oluşmadığını teşhis edebilelim. İnsan bu noktada bir bilince sahip değilse gaflete düşmesi mukadder olur.
Dünya sevgisi aslında en geniş anlamıyla Allah’ın hoşlanmayacağı her türlü meşguliyeti ifade eder. Dünya sevgisini sadece haramlarla sınırlandırmak bizde gaflete yol açmaktadır.
Bu yüzden dinini yaşayan, yaşama derdinde olan insanlardaki dünya sevgisinin yansımalarını iyi tespit etmek gerekmektedir. Bir fasık için dünya sevgisi başka bir şey, bir mümin için başka bir şey ifade eder. Fasıkların dünya sevgisinin içinde içki, kumar vb. var iken bizi ilgilendiren ‘dünya sevgisi’ daha farklı unsurları içermektedir.
[1]
1. Dünya sevgisinin bizdeki alametleri
Bunların en başta gelenleri:
Cihadın/dava faaliyetlerinin terki veya bunlardan artık uzak durma, geri çekilme durumu dünya sevgisinin kalbimize girdiğinin veya gireceğinin en belirgin alametidir. Bir çatı altında devam etmek ve fakat yavaş yavaş faaliyetlerden geri çekilme, halen işin içinde gözükme, daha çok çoluk çocuğa zaman ayırma vb. alametler bizi uyandırmalı, ‘ne oluyoruz’ dedirtmelidir. Eski şevkimizi kaybediyorsak, kaybettiğimiz şey nereye gidiyor diye kendimizi sorgulamalıyız. Ya Allah için kullanılıyor, ya da dünya içindir. Üçüncü bir alan/alem olmadığına göre. Allah yolunda harcanan boş zaman artık o yolda harcanmıyorsa, o zaman dünya için harcanacak demektir. Cihad ise Allah yolundaki çalışmalardan geri durmamak, geri adım atmamak, sürekli cehd içinde olmak demektir. Terk veya geri durma bir ümitsizlik, küskünlük, hayal kırıklığı vb. sebeplerle başlasa bile tabiat boşluğu affetmeyeceğinden ister istemez kişinin kalbine dünyevi arzular girecek ve sonunda bu girdabın içinde kişi kaybolacaktır. Namazlara (şeklen) devam edilmesi dünya sevgisinden uzak olduğumuzun, kalbimize bu sevginin girmediğinin ne delilidir ne de garantisidir.
Ey iman edenler, içinizden kim dininden geri döner (irtidat eder)se, Allah (yerine) kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı ise ‘güçlü ve onurlu’, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir. (5/54)
Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz.(4/74)
Kendilerine “Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin” denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi -hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve “Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler. De ki: “Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz ‘bir hurma çekirdeğindeki ipince bir iplik kadar’ bile haksızlığa uğratılmayacaksınız.”(4/77)
Allah’a ve O’nun Resulü’ne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz(tucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlikum ve enfusikum). Bu, sizin için daha hayırlıdır; eğer bilirseniz.(61/11)
Allah yolunda fedakarlık yapmaktan kaçınmak. Sözgelimi faaliyetlerde görev üstlenmemek, görev üstlenmekten kaçınmak, başkalarının hep elini taşın altına koymasını beklemek, kendi elini taşın altına koymamak vb. tavırlar da dünyanın(rahatın ve keyfin) sevildiğinin göstergelerindendir.
Mübah da olsa dünyevi meşguliyetlere aşırı düşkünlük bir diğer dünya sevgisi alametidir. T.V.’de aşırı film ve dizi izlemeleri, internette boş vakit geçirmeler, kısacası vakti anlamsız işlerle doldurmak dünya sevgisinin tezahürlerindendir. Halbuki kişinin hayatında Allah sevgisi belirleyici olsa, aynı vakti başka işlerle doldururdu. Demek ki belirleyici olan dünya sevgisidir.
Görevlerimizi ihmalkar bir tarzda yerine getirmek de dünya sevgisinin varlığından kaynaklanmaktadır. Namazlarda laçkalık, gerekli gereksiz cem etmeler, hızlı kılmalar, gaflet içinde kılmalar, hepsi dünyayı tercih etmekten tam anlamıyla vazgeçemediğimizden kaynaklanmaktadır.
Mal sevgisi
Keyfe düşkünlük (konformizm). Eğer keyfimize daha fazla düşkün olmaya başladıysak bizde de dünyevileşme başlamış demektir. Keyfe düşkünlüğün göstergesi ise tembelleşme, yemeklere fazla düşkünlük, fazla uyku, fazla boş vakit öldürmeler vb.
Haz düşkünlüğü(hedonizm): Nefsin sürekli haz peşindeki taleplerine sorgusuz, sualsiz, disiplinsiz karşılık vermek dünya sevgisinin varlığının delillerindendir. Burada nefsin sürekli tatmin edilmesi uğraşısı vardır. Bir haz bitince hemen ikincisine geçmek gibi bir zaaf söz konusudur.
Boş zamanlarımızı başkalarından kıskanmak da dünya sevgisinin bir diğer göstergesidir. İnsan burada da cimrilik edebilmekte, boş zamanlarını kardeşlerinden esirgemektedir. Kardeşinin derdiyle dertlenmesi için ayıracağı vakti kendi nefsinin rahatını bozmamak için ayırmıyorsa bunu dünya sevgisinden dolayı yapmıyor demektir. Dünyanın tadılması bir zaman dilimi içinde gerçekleşeceğinden bu boş zaman dünyaya ayrılmak istenmektedir. Bu nedenle ‘zamanda cimrilik’ yapma zaafı da son zamanların yaygınlaşan hastalıklarındandır.
2. Kuran’da dünyaya bakış
“Her kim âhiret kazancını isterse, biz onun kazancını artırırız, her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz, ama onun âhirette hiçbir nasîbi yoktur.” (41/20)
“Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa dünya hayatı âhiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.” (13/26)
“Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Âhirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.”(57/20)
Allah’ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. Allah’ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. Erkek olsun, kadın olsun, bir mü’min olarak kim salih bir amelde bulunursa, hiç şüphesiz biz onu güzel bir hayatla yaşatırız ve onların karşılığını, yaptıklarının en güzeliyle muhakkak veririz. (16/95-97)
3. Hadislerde dünyaya bakış
“(Bir gün) Resûlullah’a (a.s) bir adam gelerek; “Ey Allah’ın Resülü! Bana öyle bir amel göster ki, ben onu yaptığım takdirde Allah beni sevsin, halk da beni sevsin.” dedi. Resûlullah, “Dünyaya rağbet gösterme, Allah seni sevsin, insanların elinde bulunanlara göz dikme ki onlar da seni sevsin!” buyurdular.(İbn Mace)
Hz. Ömer bir gün Peygamberimizin huzuruna girmişti. Onu bir hasırın üzerinde yatıyor görünce duygulanmış ve ağlamıştı. Peygamberimiz niçin ağladığını sorunca Hz. Ömer, ‘Şu anda kisralar, krallar saraylarında kuş tüyünden yataklarında yatarken, sen üstünde iz bırakan kuru bir hasır üstünde yatıyorsun’ diye cevap vermişti. Bunun üzerine Peygamberimiz konumuzu özetleyen şu müthiş cevabı verir:
‘İstemez misin, Ya Ömer! Dünya onların, âhiret de bizim olsun’.(Buhari)
Bir başka rivayette şöyle buyurur: ‘Dünya ile benim ne alâkam var. Ben bir yolcu gibiyim. Bir ağaç altında gölgelenen sonra da orayı terk edip yoluna devam eden bir yolcu…’.(Tirmizi)
4. ‘Dünyadan nasibini unutma!’
Bir ayetin(28/77) içinde geçen bu cümle konumuzla ilgili kritik ve yanlış anlaşılabilen cümlelerdendir. Bir ayeti doğru anlamanın ölçüsü anladığımız şeyin Kuran’ın bütünündeki mesajla uyumlu olmasıdır. Bu açıdan yaklaştığımızda Kuran’ın ‘hakkıyla ittika edin'(hakka tukâtihî)(3/102), ‘hakkıyla cihad edin'(vecâhidû fillâhi hakka cihâdih) (22/78) ilkelerine uygun düşecek şekilde ayeti şöyle anlamamız mümkündür: Kulluk hayatımızın kalitesini düşüren, zedeleyen, yaralayan, arızaya yol açan her türlü dünyevi meşguliyet bu kavramın dışındadır, bu ayetten meşruiyet devşiremez. Tersinden ifade edecek olursak, Rabbimizle ilişkilerdeki hassasiyetimizi, duyarlılığımızı, kalitemizi düşürmeyen, takvamızı zedelemeyen her türlü dünyevi nimetin tadılması, onunla meşgul olunması sakıncasızdır ve dünyadan nasibini unutma’dan kasıt bunlardır. Örnek olarak Hz. Süleyman’ın şu kıssasını verebiliriz:
Akşama doğru kendisine, üçayağının üzerine durup bir ayağını tırnağının üzerine diken çalımlı ve safkan koşu atları sunulmuştu. O da demişti ki: “Gerçekten ben, mal (veya at) sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim. Sonunda bu atlar (koştular ve toz) perdesinin arkasına saklandılar. Onları (atları) tekrar bana getirin, dedi. Bacaklarını ve boyunlarını meshetmeye/sıvazlamaya başladı. (38/31-33)
Burada dünyevi bir nimetin tadılması söz konusudur. Allah’ı unutturmadığı için ve dahi Allah’ı hatırlattığı, Allah’a daha fazla yaklaştırmaya yol açtığı için bunda bir sakınca bulunmamaktadır. Dolayısıyla buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Nimetin -aslının helal olması şartıyla- bizatihi kendisinden ziyade insanın bu nimete yaklaşım biçimi dünya sevgisine kapılıp kapılmadığının belirleyicisidir.
5. Dünya sevgisi ve zenginlik
İslami meşruiyete sahip maddi zenginliği “kalbinde yok, kesesinde çok” sözü çok güzel özetlemektedir.
Zenginliğin bizi Allah sevgisinden uzaklaştırmaması, kalbimize dünya sevgisini girdirmemesi sahip olduğumuz malın ve zenginliklerin ’emanet’ olduğunu unutmamakla mümkündür. Zira dünya nimetine dalma ‘sahip gibi gördükten sonra’ gerçekleşmektedir. Bu şekilde nefse bir nevi dilediği gibi tasarruf edebilmesi için onay çıkmaktadır.
“(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik.”(74/43)
Örneğin birisi size arabasını, bilgisayarını veya başka bir eşyasını emaneten verdi, siz bunun emanet olduğunu unutmazsanız o emaneti dilediğiniz/arzuladığınız/nefsinizin istediği gibi kullanmazsınız, yani aşırı gitmezsiniz, ölçülü ve belirlenen meşru dairede(kırmadan, bozmadan) tasarruf edersiniz. Fakat başkasına ait olduğunu unutursanız kendi malınız gibi davranıp daha fütursuz kullanırsınız. Bu nedenle zihnimizden sahip olduğumuz maddi değerlerin emanet olduğu düşüncesi hiç çıkmamalıdır.
6. Dünya sevgisinden kurtulma yolları
İnsanın nefsi haz prensibine göre çalışmaktadır. Bu nedenle sevdiğimiz bütün dünyevi nimetlerin temelinde hazzın yattığını görmeliyiz. Bu prensibi iyi anlamak sorunun üstesinden gelmeyi, başka bir ifadeyle aslında neye karşı tavır takınmamız, neyin hakkında daha derin bir bilinç sahibi olmamız gerektiğini, kısacası atış hedefimizi belirlemeyi sağlar. Ayrıca hazzın objektif değerini de takdir etme imkanı yakalamış oluruz. ‘Hazzı tatsam ne olur tatmasam ne olur'(ne kaybederim, ne kazananırım) sorusu bu açıdan üzerinde düşünülmesi gereken önemli bir sorudur.
Bu cümleden olarak hazların hepsinin geçiciliğini düşünürsek dünya sevgisinin beli kırılmış olur. Bir diğer ifadeyle bu sevgiyi kıracak yegane yol ‘hazzın geçiciliğini’ idrak etmekten geçmektedir. Zaten Kuran’daki aktardığımız ayetler de bu mesajı bize vermektedir. Ayetlerde üstüne basa basa geçiciliğin vurgulanması dünya sevgisini kırmanın yegane yolunun bu hakikati idrakten geçtiğinin kanıtıdır. Bununla birlikte her insan dünyanın ve nimetlerinin geçici olduğunu ‘biliyor’. Ancak ‘geçiciliği idrak’ konu üzerinde tefekkür etmekle elde edilebilecek daha yüksek bir bilinç düzeyidir. Bu düzeyde dünyevi nimetlerin çekiciliği artık kalmamaktadır, dolayısıyla nefis de artık bunları hırsla iste(ye)memektedir. Buradaki sorun bilinen şeyin (hayatımızda yol açması gereken) sonuçlarını yeterince düşünmemekten kaynaklanmaktadır. ‘Geçiciliği tefekkür’ için nimetlerin geçicilik boyutu üzerinde derinlemesine odaklanarak düşünmek, kafa yormak ve bu tefekkür sonucu bunların ‘anlamsızlığını’ çıkarmakgerekir. ‘Anlamsızlığın’ çıkarımı tamamen kişinin kendi tefekkürü sonucu elde etmesi gereken bir kazanım olmalıdır. Bu tıpkı kendisi çalışarak para kazanan kişinin bunun kıymetini kendisine paranın miras bırakıldığı kişiden daha iyi idrak etmesi gibidir. Kişi bu idrak sonucu dünyaya kendisini bu kadar vermenin saçmalığını kavrayacaktır. Onu bu bilinç düzeyine çıkaracak olan bu ‘idrak’ olacaktır. Dolayısıyla yapılması gereken herhangi bir nimeti ele alıp onun geçici olduğunu ve dolayısıyla daha önce biçtiğim değeri hak etmediğini his düzeyinde farketmektir. Buna psikolojide ‘aha!’ deneyimi de denir. Veya amiyane tabirle ‘jetonun düşmesi’. Bu tecrübeyi yaşamayan kişinin üzerinde geçiciliği (sadece zihinde) ‘kuru bilgiyle bilmenin’ bir etkisi olmaz.
Uygulama kararları:
İçimizde dünya sevgisi olabilecek şeyler var mı diye muhasebe yapmak.
Dünya sevgisinin mahiyetine göre zaafımızdan temizlenmek:
– mal sevgisi ise, cömertlik yapmak
– boş zamanı öldürme ise, örneğin kitap okuma işine 1 saat daha fazla zaman ayırmak
– çok film izlemek ise, bu oranı düşürmek, onun yerini başka hayırlı bir işle doldurmak
– uyku sevgisi ise, uyku süresini azaltmak vb.
Günümüzü Allah sevgisine göre düzenlemek. Bunu da an’a endeksleyerek yapmak. Gün uzun bir zaman dilimidir. Onu düzenleme işinin hareket noktasını ‘an’ teşkil etmeli ve o anlarda şu soruyu yönelterek belirlemede bulunmalıyız: ‘Allah benim şu an ne yapmamı ister?’
[1] Veya bizde var olanlar onlarda da olmasına rağmen onlar da var olan biz de olmayabilir.