Siyasal dilin insanlar üzerindeki etkisi çok fazla ve çok sarsıcı.
Hakiki düşünce insanlarının, bilgelerin, önderlerin, eserlerin, geçmiş birikimlerin etkisinin azalması günümüz siyasal dilinin yanlışlıklarından ve yapaylıklarından kaynaklanmaktadır. Düşünen insandan çok güdülen insan öncelik kazanmakta.
Siyasal dil günlüktür, pragmatisttir, çıkarcıdır. Siyasal dil her zaman doğru söylemez. Yanıltıcıdır. İnsanları inandırmanın türlü yolları denenir. Bunlar gerçek olsun ya da olmasın fark etmiyor.
Propagandanın dili İslâm inanç ve düşüncesiyle örtüşmüyor. Günümüz propagandası reklâmlar gibi yanılsatıcıdır. İnsana olmadık bir bakış getirir. Nesneyi, olay ve durumları tersyüz etmenin bir cambazlığıdır. İnsanı hakikate ulaştırmak yerine olmayanların peşinden koşturur. Kitleler ise buna aldanır, aldandığını bile bile inan getirir. Bunun birçok yakıştırmaları olur. Kötüler içinde kötünün iyisini tercih etme: “ehven-i şer” diyerek aldanmasını sürdürür. Öyle olur ki zamanı gelince artık onun bir hakikati olur.
Hakikat medeniyetinin, inancının, ilkelerinin bunun yarında bir yeri ve değeri olmaz. Gözler yanılsamaya alışkın, işitilen sesler kanıksanmaya başlanır. Doğruların bile artık onların yanında hiçbir anlamı olmaz.
Sosyal medya günümüz insan panayırıdır. Orada bir çarşıda, mahallede, kasabada olan biteni görürsünüz. İnsanı anlamanın en iyi yolu da budur. Yüz yüze olununca insanlar kendilerini kamufle edebilirler, gerçek yüzlerini göstermeyebilirler. İnsanların tutumlarını, hâllerini, gerçek yüzlerini sosyal medyada rahatlıkla görebilirsiniz. Saldırganlıklarını, politize olmuş yüz ifadelerini, üsluplarını içiniz acıyarak anlarsınız. Üzülürsünüz. Bu Müslümanlar ne zaman hangi koşullarda böyle oldular, neden böyle olmayı tercih ettiler? Neden insanlara hakaret etmeyi bir dil olarak kullandılar? Dahası göz göre göre yalana ve sahte olana göz yumabiliyorlar ve söyleyebiliyorlar?
Bir insan geleceğini hiç mi düşünmez?
Siyasilerin dili değişkendir, dönemseldir. İlkelerden çok günün çıkarı neleri gerektiriyorsa ona uygun bir dil geliştirirler. İlerleyen zamanlarda ise bu tamamen değişebilir! Bu insanların sözleri tartıya vurulsa tutar yanları olmayacağı görülür. O zaman da günün ortamına ve havasına uygun karşılık bulur. Bir gün gözden düşünce ya da siyasal güç azalınca tartışma konusu olur ama iş işten geçmiş olur.
Müslüman hayatı boyunca ilkelerinden ödün vermeden bulunduğu yönde asla sapmadan yolunu sürdürür. Geçmişi ayak bağı olmaz. İnsanın ayak bağları kendisinden doğar, zamanı gelince de ayaklarına dolanır.
Büyük laflar etmeden, yapamayacaklarını söylemeden, yapabileceklerini hayatının merkezine alması kişi için en sağlıklı yoldur. Müslüman’dan beklenen de budur.
Uluslararası veya ulusal düzlemde güvenirlik söz ve eyleme dayanır. Verilen sözlerin gerçekleşmesi veya gerçekleşmemesi kişi için birer tartıdır.
Özellikle de Müslümanlar salt bu dünyayı günü ve durumu kurtarmak adına hareket edemezler. Çünkü bunlar onun asıl tartısını oluşturur. Yarın veremeyeceği hesabın karşısında ne yapacağının bilincini taşırsa daha ölçülü olur. Bir Müslüman için dünya ve hayat buradan ibaret değildir.
Zaman çok hızlı geçiyor. Yapılanların ve edilenlerin telafisini zamana bırakmamak gerekir. Çünkü o zaman çok geç olabilir. Kaldı ki beklenmedik durumlar bile olabilir.
Önemli olan içinde bulunulan durum ve andır. Yapılanlar ve edilenler o andan itibaren kayda geçer. İnsanın amel hanesine yazılanlar bir daha silinmez. Hele de insanlık için zarar verici olanlar ise asla.
Büyülü dünyaya, insanlara aldanılmamalı. Hakikate varmanın tek yolu hakikat üzere olmadır.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete