Her insan kendi birikimiyle yaşar. Yaşadıkça biriktirir, biriktirdikçe düşünce veya hayat hanesi neyle nasıl dolmuş ise onlar kalıcı olur.
İnsan unutkan bir varlık. Unutmasa hayatın kimi zor, acı, çileli anları altında boğulur. İyi ki insan unutkandır veya unutkanlığa eğilimlidir. Birikenler acı olanlar insana fazlasıyla yük olur. Sevinç ve mutluluklu olanlar da yük olur. Kişiyi ya azdırır ya da denetimini kaçırtır zalimleştirir.
Kimi bellekler pek unutkan olmaz. Özellikle toplumların önünde olanların davranışları, sözleri bir yanıyla yazılı alana geçer, bir diğer yanıyla parçalar hâlinde kimi insanlarda yer eder. Yer ve konum bakımından herhangi bir özelliği olmayanların davranış ya da sözlü eylemleri çevreleriyle sınırlıdır. Dar bir çevrede olduğundan kimse farkında değildir. Olsa bile dikkat çekecek, toplumları etkileyecek bir konumda olmadıklarından sadece kişinin heybesinde yer alır. Başkaları için bir değeri olmaz. Bir aile büyüğünün veya bireyinin davranışları ve eylemleri sadece aile içinde geçerli ve sınırlıdır. Aile dışında konumu olanlar gene o dar çevre içinde etkilidirler. Onlarınki de o dar alan için geçerli olur.
Bir toplumu, kitleyi ve ulusu yönetenlerin her hâl ve davranışları kitleleri ilgilendirir. Yönetim erkinde olanların iyilikleri, güzellikleri, hayırlı işleri toplumlar ve milletler için değerlidir. Onların her sözünün bir karşılığı olur.
Dönemlerin etkili unsurları var. Geçmiş dönemlerde yazılı, baskılı yani matbu olan metinler düşünce hayatında ve arşivlerde yer alır. Ulusların büyük kütüphaneleri var, yazılı en küçük nesneler bile bir yerde bulunuyor. Haber araçları, dergiler, broşürler, gazeteler, kitaplar bunların başlıcalarını oluşturur.
Geleneksel düşüncede, matbaa olmadan önce el yazılı kayıtların büyük bölümü yitip gitmiş olsa bile el yazılı eserler günümüzde el altında ve arşivlerde yer almaktadır. Bizim dünyamızın kimi talihsizlikleri olmuştur. Örneğin Büyük Devlet’ten küçük devlete, sınırları ve katılımcıları daha az olan ülkemiz ve çevre ülkelerin geçmişleri yok etmeleri bellek yitimine neden olmuştur. Birçok kaynak yitip gitmiştir. Elimizin altında bulunanlar ise çok kıymetlidir.
Sözlü geleneği kuvvetli olan bir milletiz. Ne de olsa şiir genlerimiz kuvvetlidir. Böyle olunca, zengin dünyamızın kimi unsurları ve özellikleri var. Efsaneler, masallar, deyişler, kahramanlık türküleri, marşlar gibi. Bunlar da kuşaktan kuşağa aktarılagelmiştir. Bundan sonra sözlü geleneğin bir karşılığı olur mu veya var mıdır, bunu olumlu bir karşılık veremiyoruz.
Günümüzde ise görsel ve görüntülü olanlar hayatlara egemendir. Bunlar da bir biçimde kayıt altındadır. Kişiler kendileri belki de bunları unutuyor olabilirler. Fakat bir bellek var ki onu asla unutmaz. Güçlü olanlar, dünya egemenleri en küçük bir ayrıntıyı doğrudan ya da dolaylı kayıt altına alıyorlar. Bir yandan da kişileri ilgilendirenler belleklerine alırlar.
Günümüzde çekişmeli siyasal ortamlarda liderlerin ve önemli kişilerin kayda alınmış sözleri, eylemleri sosyal medya üzerinden yeniden kitlelere sunuluyor. Saçıp savruluyor dense yeridir.
Kişilerin hayat doğrultularındaki durumlar bu olgular üzerinden ortaya konuluyor. İnsanların değişkenlikleri, vazgeçişleri âdeta kendi kendilerini kendileriyle yalanlayacakları durumlar söz konusu olabiliyor.
Burada bizim söz konusu ettiğimiz edeceğimiz asıl konu Allah’ın yarattığı insana, insanı kendi kendisiyle denetliyor bir de melekler vasıtasıyla hemen her anı kayda alınıyor olduğu gerçeği. İnanan insanların bildiği asıl şey şudur ki manevî bir denetimin söz konusu olması. Böyle bir durumda insan bir bakıma kendi kendisinin denetmenidir. İpin ucunun kaçması da insanın doğasında olduğu bir gerçek. Zaman büyük gözetmendir ne unutur ne de unutturur.
Ali Haydar Haksal/Milli Gazete