Hükümetin Fethullah Gülen grubuna yönelik sistemli politik tavrı sürmektedir. Zaman gazetesine kayyım atanması, epey gürültü koparmışa benziyor. Kayyım atanması, gazetenin, grubun elinden alınması anlamına gelmektedir.
FG grubu ile hükümet arasında yaşanan ve nerede, nasıl duracağı pek bilinmeyen, muhtemelen devletin en zirvesindeki isimlerin de tam kestiremedikleri arbedede ben kendi adıma, taraf değilim; olmam da gerekmemektedir. Benim tarafım bellidir.
Nedense bizim insanımız birtakım patırtı-gürültülerde hemencecik kafa karışıklığına düşmeye ramak vaziyettedir.
Zaman gazetesinin önünde, gazetenin kapatılmasını [kayyım atanmasını] protesto etmek maksadıyla toplanan kadınlara polisin biber gazı, tazyikli su ve plastik mermi ile yaptığı müdahale kuşkusuz ki tasvip edilecek, “hak ettiler, iyi olmuş!” denecek bir eylem değildir. Lakin işin tam bu noktasına şu ‘püf’ sözcüğünü de eklemeyi unutmamak gerekiyor…
Yukarıda dediğim gibi, bizler taraf değiliz ama bu gibi eylemlerde yapılan çok önemli algı operasyonuna karşı da uyanık olmak gerekmektedir.
Farklı kesimlerden insanların, Zaman gazetesinin ait olduğu FG grubunun, -hele de Zaman’ın milyona dayanmış tiraj iddialarını göz önünde bulundurursak- kadınları polisin önüne sürerken, bu kadar zaman ‘okuru’ erkeğin nerelerde olduğuna dair sordukları soru önemlidir. Bizim insanımız -haklı olarak- tartaklanmış, darp edilmiş, yaralanmış olanın bir kadın olduğunu görünce hiç dayanamamakta, yüreği yumuşamaktadır. Bu duyarlılığı şapka çıkartmak gerekir. Fakat bu duyarlılık bizleri algı operasyonuna maruz bırakmamalıdır.
Bu olayda FG grubunun, kadınları bir nevi ‘canlı kalkan’ olarak kullanması belki asıl sorgulanması gerekendir. Bu olayda belki, bitişiğinde demokrasi ve özgürlük kelimelerinin her gün milyonlarca kez kullanıldığı bir ülkede bir gazetenin devlet eliyle el konulması, kadınlara yapılan müdahaleden daha önemsiz değildir. Fakat yine buna dair bir ‘söz’ söylemek de bize düşmemektedir, zira devleti elan yönetenler, yönetime asla şirk koşturmayacaklarını beyan etmişlerdi. Rejime şerik olmak isteyenler ise, devleti yönetenlerin bu kararlılıklarını zorlayarak, adeta meydan okumayı sürdürmüşler, şerik olma niyetlerinin arkasında durduklarını her hal ve hareketleriyle tezahür ettirmişlerdi. Şu halde ortada bir şirk koşmak isteyenler ve şirk koşturmak istemeyenler mücadelesi vardır. Siyasilerin tabiriyle, devlete kumpas kurulma iddiası mevcut. Bu durumda, iddiasının arkasında olan, sözünün eri olan kimseler gerek kadınlarıyla, gerek kadınları olmaksızın, öyle veya böyle, şu veya bu yöntemle mücadelelerini sürdürmektedirler. Olay bundan ibarettir.
Zaman gazetesinin önünde toplananların sırf kadın olmaları veya sırf ‘başörtülü kadınlar’ olmaları, gazeteye el koyma girişimini ne haklı iken haksız, ne de haksızken haklı kılar. Yani olayın hak mı, batıl mı olduğunu böyle bir durum belirleyemez. Zira kadınları, çocukları veya kadın-erkek demeden ‘insanları’ başka örgütler de ‘kalkan’ olarak kullanabilirler ve kullanmaktadırlar da.
Burada, yanlış anlaşılmasını asla istemediğim bir başka örnek daha vermek isterim. Bu, Sıffîn savaşında Muaviye askerlerinin meşhur, mızraklarının ucuna Kur’an sayfalarını takmaları örneğidir. Yanlış anlaşılma endişem, Sıffîn orduları ile bugünkü, bahse konu iki taraf arasındaki birebir eşleştirme ihtimalidir. Bugün kesinlikle Hz. Ali ordusuna denk düşen bir taraf söz konusu değildir. Çünkü Ali ne demokratikti, ne laikti, ne de muhafazakârdı. Bu olayın bir örnek olarak benzer tarafı sadece, Muaviye ordusunun tam da yenilmek üzere iken -Amr ibnül As’tan çıktığı rivayet edilen- Kur’an sayfalarının mızraklar ucuna takılması taktiğiyle, savaşı Muaviye’nin lehine çevirmesi ve Hz. Ali’nin hem siyaseten davayı kaybetmesi hem de canından olmasıyla sonuçlanan bir süreci başlatması oyunudur. Şayet Zaman gazetesinin önünde toplaşan kadınlara müdahale edilmesi, gazetenin kapatılması girişimini haksız çıkartmaya yetiyorsa, mızrakları ucunda Kur’an sayfası takılı askerlere karşı kılıç çekmeye devam eden Ali ordusu haksız, Muaviye de haklı olurdu…
Biz, Allah’tan, bu topluma hakkı ve İslam’ı anlatacak, gerçek zulüm olan şirke karşı uyaracak bir imanla çıkacak Zaman gazeteleri isteyelim…