Bu yazı, kendisine ulaşan herkese hitap etmekte,
ama hiç kimseyi özel olarak muhatap almamaktadır.
Bilgisayar denilen teknoloji insan hayatında yenidir. Bilgisayarın hayatımıza girdirdiği internet dünyası daha da yenidir.
Biz siyasal devrimleri tartışaduralım, internet, hayata dair pek çok şeyi çoktan devirdi bile.
Hayatımızın internetten etkilenmeyen alanı kalmadı. Adına ‘değer’ diyebileceğimiz her şey yerinden oynadı. Yepyeni alışkanlıklar kazandık. Yeni ahlaklar edindik. Yeni ‘iletişim’ biçimleri öğrendik. Aile hayatımıza yeni düzenlemeler hâkim oldu. Genç nesillerimiz, internet adı verilen bir tür uyuşturucunun tasallutu altında.
Bu esnada yazma, okuma, yazdığını ve okuduğunu başkalarıyla paylaşma anlayışımız da değişti. Bu değişimin belki hepsi kötü değildir. Ama öylesi ‘kötü’ler yaşamaktayız ki, aslında bu modern araçların ‘iyilikleri’ hiç olmasa da dünya bir şey kaybetmeyecek.
Sözü, şu an bu yazıyı okumakta olduğunuz bu ortam (medya)da, tıpkı bu yazının yayınlanması gibi yayınlanan yazılara ilişkin olarak yapılan ve adına ‘yorum’ denilen değerlendirmelere getirmek istiyorum.
İsterseniz işe bu ‘yorum’ kelimesinden başlayalım.
TDK sözlüğünde yorum’un anlamları şu şekilde verilmektedir:
1.Bir yazının veya bir sözün, anlaşılması güç yönlerini açıklayarak aydınlığa kavuşturma, tefsir.
2.Bir olayı belli bir görüşe göre açıklama, değerlendirme.
3.Gizli veya hayali olan bir şeyden anlam çıkarmak.
4.Bir müzik parçası veya tiyatro oyununun orijinal bir teknik ve duyarlılıkla sunulması.
Bu anlamıyla, ‘yorum’un alanının epeyce geniş olduğu ortadadır.
İnternet üzerinden yayın yapan Web sitelerinde yayınlanan düşünce yazılarının altına yorum yapılması, bu sahanın bir geleneği haline gelmiştir. Yukarıda dediğimiz gibi, bu yeni bir durumdur. Her yeni durum bir kabullenme, tekamül süreci geçirir. Ama web sitelerindeki yorum sisteminde iyileşme emareleri pek görülmemektedir.
İnternet var olmadan önce de insanlar haberleşme diye bir şeyi biliyorlardı. İlim ehli birbirinden haberdar oluyordu. Fikirler ciddiyetle takip ediliyordu. Mektuplaşmak gibi güzel bir iletişim vardı. Zaten Rabbimizin kalem ve kırtas üzerine yemin etmesi de, sanki kalem ve kâğıdın bu güzel işlevine delalettir.
Yazının/yazışmanın güzelliği bir tarafa, yüz yüze (vicahî) sohbetin tadını, insan fıtratına uygunluğunu, öğreticiliğini ve insanın kişiliğini geliştirmedeki katkısını, başka hiçbir vasıta tutmamaktadır.
Adına ‘sosyal medya’ denilen -güya- haberleşme teknikleri sohbeti de, mektuplaşmayı da bitirdi. Sosyal medyada kullanılan anahtar kelime ‘iletişim’dir. İngilizce ‘telecommunication’ kelimesinin Türkçe karşılığı olarak icat edilen ve yayılan ‘iletişim’ kelimesi, internetin bütün soğukluğunu, metalikliğini, ruhsuzluğunu da uhdesinde taşımaktadır. İnsanlar, istedikleri şeyleri birilerine / birbirlerine iletmektedirler. Ama gelin görün ki, bu nece bir iletmektir? Hangi derdimize deva olmaktadır?
Müslümanların her şeye rağmen bu internet medyasını, doğası elverdiği oranda, kendi edep, ilim, irfan, ahlak, adalet, insaf kriterlerine uygun bir kıvama erdirmeleri bir vecibedir. Bir olumsuzluktan başka bir olumsuzluk tevlit etmek yerine, bir olumsuzluğu olumluluğa doğru inkılâp ettirmek İslami bir çabadır. Müslümanlar şerrin değil, hayrın peşinde olan insanlardır. Şerri def, hayrı celb etmek müslümanın işidir. Münkerden nehiy, marufu emretmek Allah’ın biz müminlere buyruğudur.
Bu cümleden olmak üzere, internet sayfalarında ‘yorum’ yazan kişilerde tespit edebildiğim yanlışları burada özetlemek istiyorum.
I. Okuduğumuz bir yazıyı beğenme ya da beğenmeme hakkımız vardır. Fakat yazı demek fikir demek olduğu için, yazıyı beğenmek herhangi bir eşyayı beğenmek gibi değildir. Yazı, bütünüyle okuyucunun duygu ve düşüncelerine tercüman olabilir. Bunun aksine okuyucu, yazının bir satırına dahi katılmayabilir. Bu durumda kişide bir infial meydana gelecektir. Bazen de, genel itibariyle beğenilen yazının bir parçası, bir cümlesi hatta bir kelimesi hoşa gitmeyebilir. Beğenilmeyen hususlar, fikrin özüyle alakalı olduğu gibi, önemsiz bir detayla da ilgili olabilir.
Peki, bu durumda ne yapmak gerekir? Bu durumda benim aklıma hemencecik Asr suresi gelmektedir. Yani iman, salih amel, hakkı ve sabrı tavsiyeden oluşan bir İslam ahlakı. Okuduğumuz yazıda tepki duyduğumuz bir husus varsa, müslümana yakışmayan bir biçimde tepki göstermek yerine, hakkı tavsiye etme yolunu seçmeliyiz. Peki, her okuduğumuz yazıda, kendimizce bulduğumuz her yanlıştan dolayı mutlak surette tepki vermek zorunda mıyız?
Kanaatimce böyle bir zorunluluk yoktur. Çünkü acele tepkiler, yanlış anlamadan kaynaklanmış olabilir veya fayda vermeyen birtakım kısır tartışmalara sebebiyet verebilir. Şayet ortada, ‘dilsiz şeytan’ olmamızı gerektirecek bir haksızlık yoksa, o zaman susmak daha hayırlı olabilir. Aksi takdirde gereksiz gündemler oluşturmanın vebali altında eziliriz.
Bir yazının eksikleri olabilir. Bilgi hatası bulunabilir. Fikir yeterince iyi işlenmiş, ikna edici ve dili akıcı olmayabilir. O yazı sonuçta bir beşerin kaleminden hasıl olmuştur. Bu durumlarda yazı sahibine, eksik gördüğümüz hususlarda, eksiğin giderilmesi maksadıyla bir Müslüman edebiyle uyarı yapmak, kelimenin tam manasıyla haktır. Bu tür yapıcı uyarı ve eleştirilerden hiçbir Müslüman rahatsızlık duy/a/maz.
Yazıların detayından ziyade, ana fikri ile alakadar olmalıyız.
II. Kanaatim odur ki, iki amaçla yorum yazılır. Birincisi, ‘üzüm yemek’ amacıyla, ikincisi de ‘bağcı dövmek’ amacıyla. Üzüm yemek amaçlı olan uyarı, eleştiri ve katkılara her zaman ihtiyaç vardır. Fakat bilmeliyiz ki, eleştiri ve uyarılarımızı iletmezsek de, dünyanın sonu olmaz. Çünkü fikirler kişilerle mukayyet değildir.
Bağcı dövmek amaçlı yorum yazan insanların ise yapacakları tek bir şey vardır, o da Allah’tan korkmak, başlarına giyecek bir ‘edep tacı’ aramaktır. Allah’a iman eden bir müminin, sırf mugalâta olsun diye, hır çıkartmak için, bir müsabakanın yenen tarafı olmak hissiyle laf yarıştırması beklenemez.
Allah’tan korkmasını bilmeyen bir kimsenin yorumlarını sansürlemek de haktır.
III. Yazının tamamını değersizleştiren, yazara hakaretler yağdıran, yazarın kafasının arka planında başka maksatlar keşfeden(!), kısacası, aranmaması gereken yerde buzağı arayanlar, lütfen ve Allah rızası için o yazıya yorum yazmamalıdırlar! Dahası, o yazara ve yazısına karşı bir önyargıları varsa, hiç alakadar olmamalıdırlar. O yazarı okumak bir zorunluluk mudur? Kendilerine daha hayırlı, salih işler bulmalıdırlar. Allah’ın, “Bir işi bitirince başka bir işe koyul” buyruğu sanırım, “yazarların açıklarını ara!” anlamına gelmemektedir.
IV. Yazı hayatında müstear isim kullanmanın kabul edilebilir bazı sebepleri bulunabilir. Bununla beraber, müstear -hem de birden çok- isimleri/rumuzları bir maske gibi kullanarak, insanların yüzüne karşı söylemekten hayâ edeceğimiz sözlerle hakaretler yağdırmak, ahlakî olmadığı gibi, insanî de değildir.
V. Elbette ‘yorumlar’ bahsinde yazarlara söylenmesi gereken sözler de vardır. Her yazar aynı zamanda bir ‘okur’dur. Okumayan insan yazı da yazmamalıdır. Yazar unvanı, kendisiyle böbürlenilecek bir psikoz olamaz. Olgun bir insan yazdıkça ve okudukça tevazusu artmalı, ilme olan ihtiyacını daha fazla görmelidir.
Bu cümleden olarak, hiçbir yazar, kendisine yapılan -yapıcı; üzüm yeme maksatlı eleştirilerden rahatsız olmamalıdır.
Müslümanca bir ilim insanı edebine sahip bir yazar, gereksiz övgülerden nefsine bir pay çıkartmayacağı gibi, yine bila-insaf sataşmalardan da yeise düşmez.
Son söz: Şu anda üzerinde durduğumuz bu konuda Kur’an’ın, buraya sığmayacak kadar çok sayıda uyarısı bulunmaktadır. Yazmak da, okumak da nihayette yeryüzünde müslümanca bir hayat inşa etmek için olmalıdır. Aksi takdirde, Cuma suresinin 5. ayetiyle takbih edilen insanların durumuna düşeriz. Nasıl ki salât (namaz) fahşa ve münkerden nehyederse, yazma ve okuma eylemi de bizi fahşa ve münkerden nehyetmelidir. Bunu sağlamayan yazmamız ve okumamız belki bizi günaha sokuyordur.
Yazdıkça ve okudukça dilimiz daha da salih olmalı, niyetlerimiz düzelmeli, insanlara daha hayırhah gözle bakabilmeliyiz. Sui zandan, önyargıdan, iftiradan, dedikodudan; şuyuu vukuundan beter olan kötü sözleri yaymaktan (Nur, 19), kem sözlerle insanlar arasında hep karamsarlık oluşturmaktan, insanlara ümitsizlik telkin eden tutum ve davranışlardan ve daha saymakla bitmeyecek bütün şeytanî fiillerden kaçınmalı, Allah’a sığınmalıyız.
Allah’ın rızasını aramalıyız.
Ya hayır söylemeli, ya da susmalıyız. Susmasını bilmeliyiz.
Allah için adaleti ikame eden şahitler olmalı, bir kavme olan kinimiz bizi adaletsizliğe sevk etmemelidir. (Maide, 8).
Şunu hiç hatırdan çıkartmamalıyız: İlim kitabın satırlarındadır. İnternet ortamından okuyacağımız bir yazı -bize göre hak da olsa, batıl da olsa- bizi satırlara yönlendirmeli, okumamızı, tefekkürümüzü artırmalı, ibadete yöneltmeli; bize “Rabbim Allah’tır” dedirtmelidir.