Kıymetli dostum, seni selamların en kadim olanı ve en güzeli ile selamlıyorum. Allah’ın selamı üzerine olsun.
Biliyor musun? Uzun zamandır sana yazmak istedim ama bir türlü yazma cesaretini gösteremedim.
Ne zaman seni hatırlasam güzel hatıralar canlanır zihnimde ve yazmak gelir içimden, fakat daha sonra karmaşık duygulara kapılır yazmaktan vazgeçerdim.
Ama bugün öyle olmadı, kendimde bir kararlılık buldum ve yazma cesaretini gösterdim.
Onca yılın güzel hatıralarını yok saymak sana da bana da yakışmazdı. Bende öyle yaptım, umarım beni anlarsın.
Dostum, geçmiş yılları hatırlatmak belki seni biraz üzecek ama yine de sana yazmak ve birlikte geçirdiğimiz güzel hatıraları yâd etmek istedim.
Hatırlarsan ilk tanıştığımız ve sohbetlere başladığımız günlerde ikimiz de çok heyecanlıydık. Hiçbir şey bilmemenin ezikliği ile yeni şeyler öğrenmenin heyecanı sarmıştı ikimizi de.
Kitabevine ilk gidişimizde aldığımız kitap Süleyman Ateş hocanın Kur’an Meali ve Yusuf El- Kardavi’nin İslam’da Helaller ve Haramlar adlı eseriydi.
Kardeşim biliyorsun Kutsal kitapla tanışmamız hayatımızı altüst etti. Çok geçmeden yeni hayatımızla beraber edindiğimiz vahiy bilgisi ilkelerimizi, ideallerimizi ve yarınlara dair kaygılarımızı değiştirmişti. Sevinçlerimiz de tasalarımız da seninle aynıydı.
O zaman başlamıştı kapitalizm, emperyalizm ve diğer beşerî ideolojilere olan düşmanlığımız. Çünkü biz Allah’ın kitabını ve onun kutlu elçisini ilk defa yakından tanımıştık. Sadece İslam’ın son peygamberi Muhammed’e, (sav) onu can kulağıyla dinleyen güzide sahabesine ve Kur’an’ın örnek gösterdiği şahsiyetlere özeniyorduk.
Bu düşünce ve bilgilerle sohbet ortamlarından aldığımız feyz ve bereket bizi günlerce motive eder o heyecanla yatar kalkardık ve bir sonraki haftayı iple çekerdik.
Dostum, hatırlarsın her cumartesi mutlaka kitabevine uğrar yeni çıkan yayınları takip ederdik. Yine bildiğin gibi (bugün birçoğu değişime uğrasa da) birçok yazarçizerin çıkardığı dergi, gazete, kitap ne varsa ulaşabildiğimiz kadar hepsinden de faydalanmaya çalışıyorduk.
En büyük ideallerimiz hiç kuşkusuz oğullarımızın ve kızlarımızın ilk Kur’an nesli gibi izzetli ve iffetli yetişmesi için çaba göstermekti.
O dönemde çevremizle olan ilişkilerimizde açmazlarımızın olduğunu biliyorum, bundan dolayı Rabbimden af diliyorum. Diğer taraftan da kendimizi çok suçlamıyorum doğrusu çünkü doğrular ancak yanlış yaparak öğreniliyor.
Ama şu soruyu da kendime sormadan edemiyorum, tüm eylemlerimiz doğru olsa ne çıkar? İnsanlar yine karşı safta durup sizi bir şeyle suçlar. O gün suçlamak için en güzel yafta Humeynici, İrancı veya aşırı dinci olmaktı. Din sanki Allah’ın değil de Humeyni’ye aitti.
Kardeşim, bu manada Elçiler bunun en güzel örneği değil mi? Onların, tüm davranışları doğru olmasına rağmen her türlü hakarete uğramadılar mı? Deli, mecnun, şair, bozguncu olmakla suçlanıp ülkelerinden sürülmediler mi? İşin doğrusu bizim örnekliğimiz Allah’ın elçileri gibi olmadığı/olamadığı için rasüller gibi topraklarımızdan sürülmeyi de hak etmedik.
Dostum, dört başı mamur bir örnekliğimiz olmamış olabilir ama niyetlerimizin halis olduğunu hiç kimse bilmese de Âlemlerin Rabbi olan Allah biliyor.
Kardeşim, biliyorsun biz ümmi bir toplumun çocuklarıyız. Daha önce herhangi bir kitapla tanışmamış, ona dokunmamış ve okumamıştık. Hakikatle tanışmamız ve onunla yüzleşmemiz bizi çok heyecanlandırmıştı, adeta kabımıza sığmıyorduk. Şimdilerde o heyecan yerini başka alanlara bırakmış gibi görünüyor.
Dostum, Yıllarca bu düşüncelerle kardeşliğimiz sürdü, nice konferans, panel ve tiyatrolara beraber koşuşturduk, hepsinden de faydalandık. Gece yarılarında hiçbir ulaşım aracı olmadan evlerimize gitmekten nasılda haz alırdık. Gerçekten de hayatı ciddiye alıyorduk. Hayata bakışımız ciddi olunca okumalarımız da ciddi oluyordu.
Adeta İslam devrimine beş kalmıştı, bu heyecanla yol alırken bir anda yolumuzun üzerine pusu kuran iblis, sağdan, soldan, önden, arkadan yaklaşarak birçoğumuzu aldattı. Bunlar sizi rabbinize ulaştırır güzellemesiyle yasaklanmış tüm haramları bize ikram etti.
Oysa Allah, Âdem atamız üzerinden bu imtihanla karşılaşacağımızı bize anlatmıştı. Ne kadar da çabuk unuttuk. Yaptığımız bu ihanetin bedeli çok ağır oldu. Birçoğumuz dünyevileştik ve dünya hayatımızı cennete çevirmenin gayretine düştük.
Ne sohbetler, ne dergiler, ne gazete, ne de ideal ve ilke; her şey altüst oldu. Kavgalar ettik demokrasi adına. Birbirimizi hırpaladık hatta bu süreçte yine birçoğumuz demokrat oldu.
Adeta başka bir dünyaya fırlatıldık. Tüm değerler değişti moda ve modernizm tüm evlerin kapısını zorladı. Kimi kapılar kendiliğinden açılırken kimileri biraz zorlansa da sonuçta büyük çoğunluğun kapısı bu ışıltılı dünyaya açıldı ve uyuldu hazır olan yaşama…
Bu yeni kurulan modern pazarın uğramadığı şehir, ev ve insan sayısı yok denecek kadar az belki de.
Artık İslam, Kur’an, ahlak yerine daha çok ticari metalar gündemi işgal etmeye başladı. Kur’an siyaseti yerine basit politikalar ve onların önderleri konuşulur oldu. Ahlak yerini etiğe, ibadet ise ritüele bıraktı.
Bugün artık İslam’dan değil daha çok demokrasi ve insan hakları üzerinden mesaj verilerek batılı değerler ön plana çıkarılmaktadır.
Dostum, bize ne oldu ki daha dün reddettiğimiz, hatta küfür olarak nitelendirdiğimiz demokrasiyi, laikliği ve bunların sonucu olan partileri vs.. bugün İslami imiş gibi tartışıyoruz.
Kardeşim beni bağışla seni kendi kaygılarımla yordum ama yıllar oldu görüşmeyeli/görüşemeyeli. İnanır mısın o eski günlerimi ve seni çok özledim. O samimi bir o kadar da mahcup tavırlarımız vardı ya keşke şimdi de öyle gençlerimiz olsa.
Allah bize demiyor mu parçalanmayın bölünmeyin aksi halde gücünüz gider diye. Ama biz gerçekten parçalandık. Nasıl da unuttuk hedeflerimizi? Her birimiz paramparça olduk.
Kıymetli Dostum, gençlik yıllarımızdan bahsederken aklıma geldi. Hani senin ilk çocuğun olduğunda heyecanla nüfus idaresine koşup nüfus cüzdanına adını Zeyd yazdırmıştın ya. Şu senin oğlandan bahsediyorum. Hatta nüfus memuru da biraz homurdanmıştı.
Zeyd biraz büyüyüp de beş yaşına geldiğinde sen ondan bahsederken çok zeki olduğunu söyler gururlanırdın ve gelecek vaat ettiğinden bahsederdin. Biliyorum senin özendiğin Zeyd Muhammed’in (as) evlatlığı idi. Çünkü peygambere bağlılığından dolayı onu çok severdin.
Duydum ki ailecek düşünce dünyanızda değişimler olmuş. Hayata daha farklı bir pencereden bakıyormuşsun. Öğrendiklerim doğruysa senin oğlan subay olmuş, hatta kariyeri de epeyce yüksekmiş. İslam’ın ilk kadın şehidi diye ismini Sümeyye koyduğun kızın da hemşire olmuş. Senin ifadene göre ikisi de kendisini kurtarmış.
Doğrusu bu bana biraz garip geldi. Ne diyeceğimi bilmeden öylece donakaldım.
Dostum, sohbetlerin sonunda Asır suresini okurduk hatırlarsan, anladımki sadece okumuşuz. Hani kurtuluşun sadece ahirette Salihlerle beraber olduğumuzda yani cennete çağırıldığımızda olacağına inanmıştık. Daha doğrusu Allah Kitabı Keriminde kurtuluşun böyle olacağını söylüyor.
Neden böyle bir yola girdin anlamadım doğrusu? Hani dünya hayatına bakışımız aynıydı, her tevhid eri gibi ikimiz de dünyevileşmekten çok korkardık.
Eğer bu dünyada hiçbir bedel ödemeyeceksek rızık kaygısı ile herkesin geçtiği yoldan biz de geçeceksek o zaman biz neye talip olduğumuzun farkında değiliz demektir.
Bu farkında olmayışımız tabiki üzerimizdeki yükü hafifletir. Ama bu hafifleme sadece bu dünya için geçerli. Ahiretteki yükümüzün çok ağır olacağını bilmem söylemeye gerek var mı?
Dostum! Çocuklarımıza marşlar, ezgiler dinleterek büyüttük, dolayısıyla coşkulu ve manevi bir ortamda büyüdükleri için idealleri de farklıydı, belki sorulunca gelecekte doktor, öğretmen, hatta mücahit olacağını falan söyleyenler çıkardı ama subaylık bizim mahallede hiç mi hiç konuşulmazdı ve hatta kimse de ona özenmezdi.
Kıymetli dostum, biliyorsun ki biz her türlü imtihanla yüz yüzeyiz, elde ettiklerimiz ve elden kaçırdıklarımız olabilir. Ama asıl ve kalıcı olan Allah’ın bize yüklediği emanete sahip çıkmak değil mi?
Bugün senin gibi düşünen eski sözüm ona İslamcıların sayısını az sanma. Sayısal anlamda oldukça kalabalık bir kitle var karşımızda, eskiyi yanlış sayıp yeni doğrulara ilhak olanlar tekrar aslına, İslam’ın o hakikat iklimine dönmeli diyorum. Çünkü kendimizden kaynaklanan eski eylemlerimize mutlak doğru diyemesek bile şimdiki savunulan görüşler, fikirler (demokrasi/particilik) mutlak yanlıştır.
Kardeşim umarım yıllar sonra az da olsa kafanı karıştırmışımdır, sen moralini yüksek tut. Biliyorsun dost acı söyler, ama gerçeği söylerse buna sen de ben de katlanmalıyız diyorum.
Dostum, son olarak diyorum ki İslam ümmeti tabiri caizse fabrika ayarlarına geri dönmeli, yaratılış gayemiz bunu gerektirir. Bize huzur getirecek tek çıkış yolu Allah’ın kitabı Kur’an ve onun pratiği İslam’dır. Bu merhamet ve rahmet iklimine olan aidiyetimiz bizi felaha götürecektir.
Yolumuza tuzaklanan yasak meyveleri tüketmeye devam edersek şeytan ve dostları bizi iffetsiz ve izzetsiz bırakacak. Tıpkı Âdem ve Havva gibi Allah’tan af dileyip hayatımızın geri kalan kısmını mümince yaşamaya gayret edelim.
Dostum, bu satırlarımı sana yazarken çok keyif aldığımı söyleyemem ama bir şekilde yazmak zorundaydım. Bundan dolayı senden helallik diliyorum. Unutma ki İslam ümmeti birlikte olursa ümmet bilinci daha diri tutulabilir. Aksi halde tek başımıza hiçbir zorluğa göğüs geremez ve Allah’ın adaletinin yeryüzündeki temsilciliğini yapamayız.
Seni unutmayan dostun, kardeşin ve yol arkadaşın… Selam ve dua ile.
Eyvallah güzel bir yazı. Allah razı olsun İnşaAllah.
İnşaAllah dostun bu uyarıları dikkate alırda eski günlerinize geri dönersiniz. Bizdeki kardeşlik ebedidir; ancak! Dünyada ölüm gelinceye kadar kardeş kalabilirsek.i
Allah razı olsun kardeşim. Senin yazdığın hikaye aslında hepimizin hikayesi. Seksenli yıllarla başlayan o güzel, umut dolu, heyecanlı, amaç ve gayesi olan bir yolculuğun geçirmiş olduğu süreci çok güzel özetlemişsiniz. Beni de ta o günlerden bu güne muhasebe yapmama ve yaşadığımız süreci gözden geçirmeme vesile oldunuz. Çok ama çok etkilendim. Çünkü aynı şeyleri bende çok yaşadım ve hala yaşıyorum. Bugün geldiğimiz noktada Rabbime şöyle dua ediyorum. “Rabbim; Yakin (ölüm) gelinceye kadar sana kulluk/ibadet yapanlardan eyle, ayaklarımızı sırat- ı müstakim üzere sabit kıl ve bizlere öyle salih ameller nasıp etki sana Müslüman olarak dönelim….” İmtihan süreci devam ediyor, şeytan boş durmuyor. Vahye sımsıkı sarılarak dosdoğru yol üzere olanlardan olmamız duasıyla…
Kıymetli abim, ben de seni selamların en kadim olanı ve en güzeli ile selamlıyorum. Allah’ın selamı üzerine olsun. Ahmet abi ne güzel bir mektup yazmışsın. Tüm düşüncelerine, duygularına ben de katılıyorum. Hepimizin de bahsettiğin duruma düsmüş dostlarımız var. Bu mektup hepsine gelsin inşallah. Okurken çok duygulandım. Allah’a emanet ol.
Yorumlarınız ve güzel katkılarınız için teşekkür ederim. Evet bu süreç kuşkusuz hepimiz için geçerli olabilir. Kimse kendisini kurtulmuş olarak göremez. Ben zaten kimseyi şahıs olarak hedef almadım buna hakkımda yok. Ama yaşanan toplumsal gerçek malesef bu.Şahit olduklarım ve bir ideal uğruna dillendirilen iddiaların bugün hangi aşamada olduğunu hep beraber yaşıyor ve görüyoru. Rabbim akıbetimizi hayırla sonuçlandırsın inşallah.