Cahiliye fırtınasının estiği bir zamanda yaşıyoruz. Dünyanın her köşesinde hayatın her alanında farklı dozlarda da olsa hükmünü sürdürmekte. Boşluk bırakmaksızın her an ve yönden saldırmaya devam etmekte.
İnsana, İslam’a dair kavram ve değerlere savaş açmış durumda. Onları yok etmeye, İslam’ı hayatlarımızdan çıkarmaya ve ahlaksızlaştırmaya devam ediyor. Kendi belirlediği zemin ve zamanda çocuk, aile, ekonomi, siyaset vs. her türlü alanı, kavramı tartışmaya açıp kendi doğrularını hayatlarımıza sokuyor. Evet maalesef değişiyor, dönüşüyor, değerlerimize ve sabitelerimize sırt çevirmeye devam ediyoruz.
**
Farz-ı misal eleştirirken, nutuklar atarken; hayatımıza yansıması olmayan düşünceler üzerine, ameli mümkün olmayan iddialar söz konusu olduğunda, sözü kimseye bırakmıyoruz. ‘Müslümanlar şöyle yaptı, müslümanlar böyle yaptı, biz müslümanlar var ya…gibisinden cümlelerimiz çokça mevcut.
Ve fakat hayatımıza dokunan bir “ne yaptın?” sorusunun ne muhatabıyız ne de soranıyız. Kızgınlığa, üzüntüye, ezikliğe, bencilliğe o kadar boğulmuşuz ki burnumuzun ucunu göremiyoruz. Kuran’ın hayatımızda olmadığını, İslam ahlakını terk ettiğimizi ve yalnızca bunlara sahip çıkarak onurumuza kavuşacağımızı fark edemiyoruz.
Her gün irili ufaklı kararlarımız, eylemlerimiz olmakta ve bunları yaparken tek ölçümüz nefsimiz. Bireyselliğin zirvelerinde dolaşıyoruz.
Oysaki Allah “Onların işleri aralarında şura iledir”(42/38) diye açıklıyor. Bunu ahlak edinmemizi emrediyor. Maalesef bugün meselelerimizi konuşamıyoruz, birbirimize danışamıyoruz, müzakere edemiyoruz. Dolayısıyla ortak bir kararımız, amelimiz olmuyor. Bu olmayınca da birbirine güvenen, ortak hareket eden, kardeşlik hukukunun işlediği birliktelikler sağlanamıyor.
Sıkça sohbet ettiğimiz, ayet hadis tartıştığımız, birlikte namaz kıldığımız, iftar ettiğimiz insanların fikirlerine, yorumlarına sadece saygı duyuyor ama değer vermiyoruz. Hayatımıza etki etmelerine, kararlarımızda pay sahibi olmalarına müsaade etmiyoruz. Dolayısıyla her türlü “zulüm ve saldırıya”(42/39) maruz ve savunmasız kalıyoruz.
Tutarsızca iletişim çağından, haberleşmenin çok kolaylaştığından vs. bahsediyoruz. Lakin Rahman’ın ‘kardeşin’ dediği mahallemizdeki bir müslümanla bile hiçbir bağ kuramıyoruz. Hayatımızda, meselelerimizi, güncelimizi, önceliğimizi konuşup tartıştığımız, fikrini aldığımız kimsecikler yok. Yani artık işlerimiz şura ile değil.
Ve emeğimiz sömürülmeye, ömrümüz heder olmaya, evlatlarımız heba olmaya devam ediyor…
Ey Müslüman ne yaptın?
Venhar