Huzursuz bacak sendromunu bilirdikte huzursuz hayat sendromu da nedir diyebilirsiniz. Evet, biraz üretilen suni gündemlerin dışına çıkarak insana yüzümüzü dönmemiz gerekiyor. Sürekli ekonomik rakamların, askeri tehditlerin ve ekonomik yaptırımların konuşulduğu bir zaman diliminde insanı yalnızca rakamların arasına sıkıştırarak konuşabiliyoruz. Oysa insanın yaşamı rakamların çok ötesinde değerlidir. “Ey huzura eren nefis (Mutmain) sen Rabbinden razı Rabbin de senden razı olarak dön, iyi kullarım arasına gir, cennete gir.” 89/27-30 ayetini bir çoğumuz hatırlarız. Belki de bir çoğumuz namazda sure olarak okuruz. Mutmain olmak yani tatmin bulmak huzura ermenin garantisidir. Modern çağ insanı huzura erdirmek yerine sürekli huzursuz etmenin derdindedir. Mutlu olmak tabiriyle huzurlu olmak tabirinin yer değiştirdiği bir dünyanın eşiğindeyiz hatta içindeyiz diyebiliriz.
Allah insanı fıtri olan şeyleri yapmaya teşvik etmekle onu huzura erdirmek istemektedir. Huzura eren bir nefiste haset, kin, rekabet duygusu olmayacaktır. Sürekli insanın daha iyi kılınması ve dünyanın daha yaşanır bir dünya olabilmesi için çalışılacaktır. Huzurlu olan bir insan mutlu da olmayabilir çünkü hüzünlü bir insan da huzurlu olabilir. Örneğin Allah için sefere çıkan biri hayatını kaybetse de onun yakınları ölen kimsenin niçin öldüğünü bildiği sürece hüzünlü olsalar dahi huzurludurlar. Oysa kapitalizm denen şey insanı mutluluğu üzerinden ayartır. Mutlu olmayı da tamamen maddi sebeplere bağlı kılarak izah eder. Daha çok para, daha çok itibar, daha lüks yaşam, daha çok eğlence ve daha çok fuhşiyat… bunlarla insanı ayartır ve mutlu olmayı da bu sebeplere bağlı kılar. İnsan sürekli daha fazlasını elde etmek için sürekli rekabet halinde yaşar. Bir türlü tatmin duygusuna ulaşmaz. Sürekli huzursuz olarak yaşamını devam ettirir. Bir gün ellerindeki her şeyini kaybedeceği korkusu onun peşini bırakmaz. Biriktirdikçe biriktirir ve ömrünü hep huzursuz olarak geçirir. Böyle bir ölüm kimseyi mutmain bir şekilde Rabbiyle buluşturmaz.
Yaşadığımız ülkeye bir dönüp bakacak olursak: Ekonomik durumlardan dolayı tüccarlar huzursuz, nerdeyse üç beş yılda bir sınav sistemi değiştiği için ortaöğretim öğrencileri huzursuz, mezun olduktan sonra iş kaygısı nedeniyle üniversite öğrencileri huzursuz, işçiler her an ekonomik darlık nedeniyle işten çıkarılma korkusuyla huzursuz, memurlar her an bir KHK ile ihraç edilme korkusuyla huzursuz, parti yetkilileri bir seçim kaybetme korkusuyla huzursuz, ebeveynler çocuklarının gelecekleri korkusuyla ya da bir sapkınlığın kurbanı olacakları korkusuyla huzursuzlar, multi milyarderler ise servetlerinin ve itibarlarının ellerinden kaybolması korkusuyla huzursuzlar. Peki bu ülkede kim huzurlu dersiniz?
Allah’ın insanı aziz kılacak yasalarının çiğnenmiş olmasından, fuhşiyatın artmış olmasından, fakirlik korkusuyla öldürülen nesillerden dolayı, yandaş kayırmaktan, ihaleye fesat karıştırmaktan, akraba kayırmacılığından, nemelazımcılıktan, kaytarmaktan, ahde vefasızlıktan dolayı, ailenin parçalanıp bireyciliğin pompalandığı bir dünyadan kimse huzursuz değil gibi. İnsan, kendisi öldükten sonra İbrahim’in duasında olduğu gibi geride iyi şeylerle hatırlanacağı bir uğraşı olmamasından hiç huzursuz değil. Yine insanlar Yakup’un oğullarını başına toplayarak “Ey oğullarım benden sonra hangi ilaha kulluk edeceksiniz…” diye kaygılandığı gibi bir huzursuzluk yaşamamakta. Kimse kendisini ve ehlini ateşten koruyacak bir duyarlılıkta olup olmamayla ilgili huzursuzluk yaşamamakta.
Ne kadar acı de mi? İnsanoğlu esas huzursuz olacağı noktaları atlamakta fakat asla huzursuzluk hissetmemesi gereken tüm noktalarda da sonsuz huzursuzluk hissetmektedir. Çünkü değerleri yer değiştirmiştir. Sahi biz bunca huzur ve huzursuzluk içinde kalmışken hangi dine mensup idik anlayabildik mi?
Venhar Haber