Biz Müslümanlar her fırsatta dünyada ve ülkede olan-bitenlere itirazlarımızı yükseltiyor, eleştiri oklarını fırlatıyorsak da, bu itiraz ve eleştiriler bizleri sorumluluklarımızdan kurtarmıyor, bizleri günahsız yapmıyor. Münker olarak gördüğümüz her şeye, onu nehyetme maksadını güderek sesimizi yükseltmek, Allah’ın bize yüklediği görevdir. Bu görevi hakkıyla yapan müminlere ne mutludur.
Lakin bizlerin de eleştirinin ötesinde, hayatta hakkın ikamesi, adaletin tecellisi, doğruların söylenmesi ve yapılması, nezih bir aile ve toplum inşası, haramların ilgası ve helallerin ikamesi uğrunda güzel örnekliğimiz gerekmektedir. Sadece tevhid-şirk zıtlığına dair keskin bilgilerimizin olması bizi Allah’ın muradı olan ideal mümin yapmamaktadır. Bizim asıl şahsiyetimiz ve ‘kim’ olduğumuz, bilhassa bilgilerimizin ete-kemiğe bürünmesiyle netlik kazanacaktır.
Biz Müslümanlar israftan kaçınma uğrunda örnek kişiler olabiliyor muyuz? İnsanlara güler yüzlü davranabiliyor muyuz? Borçlarımızı ödemede alabildiğine titiz, alacaklarımız hususunda bir nebze olsun müsamahakâr mıyız? Tabiatı gerçekten Allah’ın bir emaneti olarak görüyor, çevreyi temiz tutma hususunda imrenilecek bir tutuma sahip miyiz? Güzel evlerimize televizyon kanallarından akmak isteyen necaset ve fahşalara karşı kesin bir tavır koyabiliyor muyuz? Mağdur ve muhtaç insanların yardımına bütün içtenliğimizle koşabiliyor muyuz? Muhatabımız kafir de olsa, insanlarla ilişkilerimizde Müslüman edep ve nezaketini elden bırakmama azmimiz var mı? Allah’ın buyurduğu gibi, müminleri kardeşimiz olarak görüyor; mümin kardeşlerimizi kafir olan yakın-uzak akrabalarımıza tercih edebiliyor muyuz? Trafikte canavar değil, insana saygılı, Allah’tan korkan, hak-hukuk tanıyan iyi bir insan olduğumuzu dosta-düşmana gösterebiliyor muyuz? Allah’ın bahşettiği en büyük nimetlerden olan hayatımızı ve zamanı en hayırlı bir şekilde değerlendirebiliyor muyuz?
Bu soruları çoğaltmak mümkündür ama gereksizdir. Bunlarla ne demek istediğimiz anlaşılmıştır.
İslam devletini öncelikle kendi nefislerimizde, sonra ailemizde, sonra da sözümüzün geçerli olduğu, yakın-uzak insan toplulukları üzerinde kur/a/madığımız sürece, gerçek İslam devletini kurmamız asla mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile, köksüz ağaç gibi olacak ve kısa sürede kasırgalar önünde telef olacaktır.
Şu hâlde nefsimizi ve ailemizi bir ‘İslam yurdu’na (darul İslam) dönüştürmek için bismillah diyerek, yeni bir başlangıç yapmamız önünde ne engel vardır?
Venhar